10. yüzyıldan itibaren Batı Avrupa’da kilise ilahilerinin daha etkili olabilmesi için tek sesli dokunun iki, üç ve dört partili olarak seslendirilmesiyle ortaya çıkan çoksesli sanat müziği, 18. yüzyıla kadar yatay bir çokseslilik tekniğiyle (kontrpuan) ilerlemişti. Bu besteleme tekniğinin çoksesli sanat müziği’ni tek düzeleştirdiğini düşünen ve Floransa’da Kont Giovanni de Bardi’nin öncüğünde oluşan Camerata adlı aydın grubu, içinde karşılıklı koroların söz ve şarkı söylediği Antik Yunan tiyatro stilini örnek alarak ‘opera’ adı verilen sanatı ortaya çıkarmışlardı. İlk örneği Jacopo Peri ve Jacopo Corsi tarafından bestelenen Dafne ile ortaya çıkan opera sanatı, yüzyıllar içinde gelişerek günümüze gelmişti[1]. 19. yüzyılda ulusalcılık etkisiyle çoksesli sanat müziği’nin daha geniş alana yayılması sonucunda opera sanatı da daha çok eser ile temsil edilmişti. Özellikle bazı besteciler diğer eserlerinden çok opera ile öne çıkmışlardır ki bunlardan biri de aslen Sicilyalı olan İtalyan besteci Vincenzo Bellini’dir (1801-1835)[2]. Yaşadığı kısa zamanda on tane opera bestelemiş olan bestecinin günümüzde halen sahnelenen operalarından ikisi Norma ve La Sonnambula’dır. Ardı ardına aynı yıl (1831) bestelenip sahnelenen bu iki operanın librettolarını, dönemin birçok operasının da librettisti olan, Felice Romani (1788-1865) hazırlamıştır[3].
Avrupa ve Osmanlı’dan Türkiye’ye operanın tarihsel sürecine ilişkin yazılı ve görsel çalışmalarımızın devamında güncel olarak sahnelenen bir operanın tarihsel bağlamını vurgulamak üzere bu kısa makale yazılmıştır. Bu bağlamda, Tarihsel Müzikoloji çerçevesinde Bellini’nin iki ünlü operasının Osmanlı’dan Türkiye’ye önemi vardır ki bunlar Norma ve La Sonnambula’dır.
Bellini’nin adı geçen iki operasından La Sonnambula bu kısa makalenin tarihsel bağlamda odağıdır. La Sonnambula, özellikleri açısından iki perdeli yarı ciddi ve her zaman her yerde rastlanabilecek konusundan dolayı gerçekçi özellikte bir operadır. Bu operanın öyküsü İsviçre’de bir köyde geçer ve yedi solo rolün yanı sıra köylüleri koro temsil eder. Solo roller ve ses tipleri şöyledir: Count Rodolfo (bas), Alessio (bas), Elvino (tenor), Notary (tenor). Amina (soprano), Lisa (soprano) ve Teresa (mezzo-soprano). Ancak bu opera, Amina (soprano) ve Elvino (tenor) karakterlerinin aşkı üzerine kuruludur. Bestelediği operalar ve diğer şarkılarda 19. yüzyıl bel canto tekniğini en iyi temsil eden İtalyan bestecilerden biri olan Bellini[4], bu tekniği La Sonnambula eserinde de göstermiş ve yukarıda sayılan insan sesi gruplarını en geniş özellikleriyle temsil etmiştir. Bellini’nin şarkı söyleme tekniğine asıl kattığı “canto declamato” denilen “coşkulu şarkı söyleme” tekniğidir. Bu teknik “şarkı yumuşaklığı ile heyecanlı konuşma gücünü birleştirmek” olarak da tanımlanabilir[5]. Aslında geri planda kalmış gibi görünen eserin 1941, 1952, 1998, 2008 ve 2009 yıllarında sinema için beş farklı film uyarlaması da yapılmıştır[6].
Bellini ve La Sonnambula operasının Osmanlı’ya dair tarihsel bağlamı şöyledir: Öncelikle bestecinin Norma yapıtı Osmanlı’da Bosko Tiyatrosu’nda sahnelendiği (1841) bilinen ilk operadır[7]. Yani bu yapıt bestelenmesinden on yıl sonra İstanbul’daki ilk opera sahnesinde bir İtalyan opera grubu tarafından temsil edilmiştir. La Sonnambula ise Osmanlı Sarayı’nda sahnelenen ilk opera dır ki Sultan Abdülmecid’in (1823-1861) isteğiyle eserin bir perdesi Muzikâ-i Hümâyun’a bağlı genç Türk müzikçilerce sahnelenmiştir (1848)[8]. La Sonnambula Osmanlı Sarayı’nda sahnelenmeden önce aynı mekanda konser vermiş olan besteci ve kemancı Henri Vieuxtemps (1820-1881) de Sultan Abdülmecid’in daveti üzerine operayı seyretmiş ve anılarında gülünç olduğunu belirterek olumsuz şekilde eleştirmiştir[9]. Böylece La Sonnambula, modernleşme döneminin bir yansıması olarak Osmanlı Sarayı’nda bir opera sahneleme girişiminde sadece bir perde sahnelenen ve bir de Avrupalı bir müzisyence eleştirilen opera olmuştur. Bu opera Osmanlı’da yaklaşık 1913’e kadar devam eden opera sürecinde çeşitli sahnelerde İtalyan opera gruplarınca tekrar sahnelenmiş[10] ve günümüzde Türkiye de dahil çeşitli ülkelerde sahnelenmektedir.
Türkiye’de 1949’dan itibaren Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü (DOB) kapsamındaki çeşitli sahnelerde bir çok opera (niteliği eleştirilmek üzere) profesyonelce sahnelenmektedir. La Sonnambula ise Osmanlı’dan sonra ilk defa 126 yıl sonra Türkiye’de Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü kapsamında (1974-75 sezonu) sahnelenmiş sonra yine Ankara (1987-88 sezonu) ve İzmir (2012-13 sezonu) Devlet Opera ve Balesi Müdürlükleri kapsamında temsil edilmiştir[11]. La Sonnambula bu defa 2014-15 sezonundan itibaren (2015-16 dahil) İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü kapsamında sahnelenmektedir[12].
Kendi tarihi boyunca, Türk bestecilerin az sayıdaki eseri ve sadece 20. yüzyıl öncesindeki operaları sahneleyen Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, tesadüfi bir şekilde Bellini’nin La Sonnambula operası ile birlilkte Ankara’da I Puritani (1834) eserini de aynı sezonda (2014-16) sahnelemektedir[13]. Arşiv verilerine göre bir ayrıntı olarak Bellini’nin I Puritani operasının Türkiye’de ilk defa sahnelendiği de tespit edilmiştir[14].
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nce La Sonnambula (Uyurgezer Kız) şeklinde afişe ve programa yazılan[15] operanın özgün adı Türkçe’de sadece ‘uyurgezer’ anlamındadır ki eser 1987-88 sezonundaki (Ankara) temsilinde Uykuda Gezen Kız (La Sonnambula) şeklinde belirtilmiştir. Eserde uyurgezer olan Amina olduğundan ilgili kurum da eserin Türkçe adını bu şekilde yansıtmış görünmektedir. Bel canto tekniğinin de iyi bir şekilde temsil edildiği La Sonnambula, 2010’da Avrupa Başkenti olarak nitelenen İstanbul’un tek opera salonu, Süreyya Operası’nda yeniden sahnelenmektedir[16]. Kısaca, tarihsel bağlamı açısından bu makaleye konu olup 184 yıl önce bestelenen, 166 yıl önce Osmanlı (Abdülmecid) Sarayı’nda ve 42 yıl önce Türkiye’de ilk defa sahnelenen eser, müziği itibariyle de tarihsel olmakla birlikte konusu itibariyle gerçekçi ve günceldir. Bu açıdan eser her dönemde dekor ve kostüm açısından güncel bir biçimde de sahnelenebilme imkanına sahiptir.
_____________________________________________
*Musiki Dergisi için yazılmıştır (2016).
[1] Cevat Memduh Altar, Opera Tarihi, Cilt I (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989), 5-11; Ahmet Say, Müzik Tarihi (6. Baskı) (Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları, 2006), 167-72.
[2] Stephen A. Willier, Vincenzo Bellini: A Research and Information Guide (New York and London: Routledge, 2009).
[4] Xuan Qin, “Ornament And Gesture – Approaches to Studyıng Bellını’s Norma and Gıudıtta Pasta’s Performance” (Master Thesis, University of Miami), 9.
[5] Melina Esse, “Speaking and Sighing: Bellini's canto declamato and the Poetics of Restraint,” Current Musicology 87 (Spring 2009): 7.
[7] Metin And, Türkiye'de İtalyan Sahnesi İtalyan Sahnesinde Türkiye (İstanbul: Metis Yayıncılık, 1989), 86.
[8] R. Ahmet Sevengil, Tanzimat Tiyatrosu (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1968), 3-4.
[9] M. Ragıp Kösemihal, Türkiye-Avrupa Musiki Münasebetleri, Cilt I (İstanbul: Nümune Matbaası, 1939), 50.
[11] http://arsiv.dobgm.gov.tr/Arsiv/sonuc.php
[12] http://arsiv.dobgm.gov.tr/Arsiv/sonuc.php
[14] http://arsiv.dobgm.gov.tr/Arsiv/sonuc.php