Bugün - Friday, April 19, 2024
Foto Galeri
Video Galeri
Firma Rehberi
Künye
Reklamlar
Üye İşlem
 Bize Ulasin
www.musikidergisi.com Logo
-
İstanbul 27°°C
Haber Detayları

THM duayeni Coşkun Güla veda etti...

Türk Halk müziği'nin tarihi değerlerinden Coşkun Güla (1944) 30 Kasım 2016 günü Ankara'da aramızdan ayrıldı. 02.12.2016 günü cuma namazını müteakiben Ankara Karşıyaka Mezarlığı'nda defnedilecek. Coşkun Güla hakkında bir derleme sunuyoruz…

ANMA Haberi - Thursday, December 1, 2016 - 14:36
Türk Halk müziği'nin tarihi değerlerinden Coşkun Güla (1944) 30 Kasım 2016 günü Ankara'da aramızdan ayrıldı. 02.12.2016 günü cuma namazını müteakiben Ankara Karşıyaka Mezarlığı'nda defnedilecek. Coşkun Güla hakkında bir derleme sunuyoruz…
Resmi küçültmek için üzerini tıklayın...

Öğrencisi bağlama sanatçımız, akademisyen Okan Murat Öztürk Coşkun Güla'yı ne güzel anlatmış:

Hocam Coşkun Güla... O.Murat Öztürk

Onu ilk tanıdığımda, Ankara'da, halk müziğiyle yakından ilgilenenlerin gayet iyi bildikleri dershanesinde, bağlama çalmada belirli bir düzeyi temsil eden öğrencileriyle -bu topluluk sonradan "telden dile" olarak anılacaktır- haftalık çalışmalarını yapmaktaydı.

Hoca'yla tanışmamı, çok saygı duyduğum ve icra teknikleri konusunda ilk bilgilerimi edindiğim Metin Aktan sağlamıştı. Ben heyecan içinde, Coşkun Hoca'ya, Kütahya'nın "iki bülbül derelerde ün eder" ini çalmaya çalışıyordum. Hoca beni dikkatle dinledi, çeşitli sorular sordu daha sonra çalıştırdığı gruba katılmamı uygun buldu. Bu tanışmanın üzerimdeki etkisini hala unutamam. O günden başlayarak, artık her hafta Pazartesi akşamları, büyük bir heyecanla Hoca'nın, Necatibey'deki dershanesine koşar gibi gittiğimi hatırlıyorum. O gün çalışılacak repertuarın notalarının çoğaltılması, dershanenin çalışma düzenine uygun olarak hazırlanması benim sorumluluğumdaydı. Coşkun Hoca, tüm gün verdiği özel derslerin ardından büyük bir enerjiyle titiz bir akort dağıtımı yaptıktan sonra -bazen iki üç kez akort tazelediğimiz olurdu!- çalışmaya başlardı. 1983'ten başlayarak, hemen her çalışmasına katıldığım yıllar boyunca, Hoca'dan öğrendiklerimizi nesnel bir ölçüye vurmanın olanağı olduğunu sanmıyorum. O yıllar, o çalışmalara katılan herkes için gerçek anlamda "altın yıllar" olmuştur. Sonrasında bu çalışmalara katılan pek çok yetenekli bağlama çalan arkadaşlarımızla birlikte, çeşitli performansları başarıyla verebildiğimize tanık oldum.

Benim için Hoca'nın yanında geçen zaman, hiç bitmemesini dilediğim, gerçek anlamda bir şeyler öğrendiğimi, geliştiğimi hissettiğim anlar olmuştur. Tavırlar, düzenler, halk müziği repertuarı ve bağlamanın yanısıra, merak ettiğim her konuda yanıt alabileceğim, sınırsız bir kaynaktı Coşkun Hoca. Ancak hemen belirtmeliyim ki, son derece seçici bir insandı da. Karşısındaki insanın ilgi ve yetenek düzeyine göre bildiklerini aktarırdı. Çalışma disiplini, ilkelerine bağlılığı, beni her zaman, derinden etkilemiştir.

Coşkun Hoca, kendi değer ve ölçüleriyle ayakta durmayı bilen, Türkiye'de örneklerine az rastlanan insanlardandır. İlkelerine sonuna kadar bağlı, tavizsiz, kararlı ve tutkuludur. Merak ettiği ya da ilgisini çeken herhangi bir konuda derinlemesine bilgi edinmeye çalışır, iyice emin olmadan, hiçbir konuda görüş belirtmemeye özen gösterirdi. Dikkatli, ölçülü ve temkinli tavrı, bir araştırmacı olarak O'nu, fotoğrafçılıktan sağlıklı beslenmeye, hifi teknolojisinden stüdyo kayıt tekniklerine, enstrüman yapımından, müzik eğitimine, insan psikolojisine dek, geniş bir ilgi alanları yelpazesiyle uğraşmaya sürüklemiştir. Ayrıca mühendis kimliği, ilgi duyduğu her alanda, farklı açılımlar yakalamasını, somut ifadelere ulaşmasını sağlamıştır.

Tavırlar konusuna özel bir önem vermiştir. Öyle sanıyorum ki, tavırlı çalmanın inceliklerine ve taşıdığı anlama onun kadar kafa yormuş ikinci bir insan yoktur, kendi kuşağı içinde. Pek çok bağlama icracısı, onun duyarlılıklarıyla yaklaşmamıştır bağlama icrasındaki teknik potansiyele. Coşkun Hoca, tüm bu yerel tavırları mükemmel düzeyde çalmakla yetinmeyip, bunların notasyonları ve eğitimi konusunda da çalışmalar yapmıştır.

Coşkun Güla kendi kuşağı içinde, farklı bir yerde durmaktadır. O, her şeyden önce yetişmiş insan gerçeğinin Türkiye için önemini derinden kavramış biridir. Bu nedenle de, insana ve eğitime büyük önem verir. O'nu tanıyıp, etkilenmemek neredeyse olanaksızdır. Sınırsız bir çalışma azmi ve enerjisi vardır. Çok yönlü kişiliğiyle, öğrencilerine hep örnek olmuş, onların gelişimine katkı sağlamıştır.

Modernleşme serüveninden kuşkusuz ki derinlemesine etkilenmiş, bir yandan geleneği yaşatmaya çalışırken, bir yandan da geleneksel olanı dönüştürme ihtiyacı duymuştur. Yetersizliklere hiçbir şekilde tahammül etmemiş, hep gelişmenin, ilerlemenin yanında yer almıştır. O, akademik anlamda edindiği bilgi ve birikimlerini, kendi ülkesinin geleneksel müzik mirasına duyduğu ilgi ve hayranlıkla bütünleştirmeyi deneyenlerdendir. Tutkulu bir "bağlamasever" olarak büyük bir sevgi ve emek vermiştir bağlamaya. Elini attığı her alanda yokluk ve yoksunlukla karşılaşmasına karşın yılmamış; araştırmaya, çalışmaya, biriktirmeye ve biriktirdiklerini paylaşmaya devam etmiştir.

Coşkun Hoca, Anadolu müziğinin, bağlamanın "zirve" lerinden biridir. Bu çalışma O'nu yakından tanıma şansına sahip olabilenler adına, Coşkun Güla'yı Türkiye insanına "tanıştırma" amacındadır.

"tavır" kavramı ve "bağlamada tezene tavırları" üzerine...
Gelenekte, bağlama icrasının en önemli alanını "tavırlar" oluşturur. Tavır, çalma ve söylemeye ilişkin olarak, geleneksel icranın tüm inceliklerini kapsar. Bağlama icrası açısından ele alındığında, çalınan ezgi ya da türkünün icrası için kullanılan tüm teknikleri ifade eder. Ancak tavrın, daha çok tezene teknikleriyle ilgili olduğunu da belirtmek gerekir.

Tavırlı çalış, bağlama icrasına önemli bir "ritmik işlev" kazandırmaktadır. Daha çok, sağ elde belirli bir ritm kalıbının, ezgiyle bütünleştirilerek çalınması şeklinde açıklayabileceğimiz, tavır, icrada "ustalaşma"nın da en somut göstergesidir.

Tavırlı çalış doğuşu bakımından, belirli bir yöre müziğini çalmada ustalaşmış kişilerin, kullandıkları icra tekniklerinin, "taklit" ve "benimseme" yoluyla yaygınlaşmasının bir sonucudur. Geleneğe bakıldığında, önemli bağlama icracılarının, yörelerine ait türkü ve ezgileri çalarken kendilerine özgü sağ ve sol el teknikleri uyguladıkları görülür. Özellikle tezene tutan elde yapılan ritmik süsleme ve vuruş kalıpları, giderek, ezgi ve türkülerin bağlamayla icrasının vazgeçilmez öğeleri haline gelmektedir. Başka bir deyişle, "kişisel" düzeyde başlayan icra özellikleri, benimseme yoluyla, "yöre-bölge" düzeyine taşınmaktadır. Aslında bu süreci, günümüzde bile izleme olanağımız bulunmaktadır. Bağlama çalmadaki özelliklerine bakıldığında; Neşet Ertaş, Nida Tüfekçi, Mehmet Erenler, Arif Sağ, Musa Eroğlu, Talip Özkan gibi önemli icracıların, teknik ve yorum itibarıyla benimsenmeleri, süreci anlamamıza yardım edecektedir.

Geleneksel bağlama icrasında, önem taşıyan belli başlı tavırlar arasında; zeybek, deyiş-semah, Yozgat, Konya, Kayseri, Ankara, Silifke-Mut, halay, horon, karşılama gibi tavırlar öne çıkmaktadır. Bu yörelerde kullanılan tavırların her birine, teknik anlamda birer isim verilmiştir. Sözgelimi Yozgat tavrında uygulanan teknik, "tarama" olarak adlandırılır. Deyiş-semahlarda "sıyırtma", Silifke-Mut tavrında "hoplatma", zeybekte "çırpma" genel anlamda zeybek ve Orta Anadolu tavırlarında "çiftleme", Ankara'da "takma", Konya'da özel bir çiftleme tekniği olan "takma (çiftlemeli)", halaylarda "sızlatma", karşılamalar ve özellikle 9:8 ölçülerde "serpme" teknikleri kullanılmaktadır. Daha genel olmakla birlikte, sol el teknikleri içinde; "vurma" (çakma) ve "çektirme" gibi bağlı çalış teknikleri; tril, çarpma, düz ve ters mordan, grupetto gibi süsleme teknikleri ile, vibrato ve glisando gibi ton elde etme tekniklerinin de büyük önem taşıdıklarını belirtmek gerekmektedir. Bunlara ek olarak, geleneksel akorların çalınmasında, "boğma" denilen sol el tekniği uygulanmaktadır.

Anadolu'ya bütün olarak bakıldığında, yukarıda anılan yörelerin, geleneksel bağlama icrası bakımından ayrı bir önem taşıdıkları göze çarpmaktadır. Çünkü bağlamanın kullanım yaygınlığı ve coğrafık dağılımı bakımından, kimi bölge ve yörelerin, "izole" oldukları gözden kaçmayacaktır. Sözgelimi Karadeniz bölgesi, özellikle kemençe, tulum, akordeon gibi çalgıların yaygın kullanımı nedeniyle, geleneksel icrada, bağlama kullanımına hemen hiç yer vermemiştir. Benzer durum, Elazığ, Diyarbakır, Urfa, Gaziantep vb. yörelerdeki, nispeten "klasik" usluba sahip yerlerde de görülür. Bu bölgeler "ince saz" olarak adlandırılabilecek enstrümanlarla icrayı daha çok tercih etmişlerdir. Cümbüş, klarnet, kanun, ud, tanbur gibi çalgılar, bağlama icrasının önünde yer almıştır hep. Sonuçta, bağlama icrası, geleneksel anlamda yaygın ve çok kullanıldığı yöreler içinde bir teknik gelişme kaydetmiş, tezene tavırları oluşmuştur.

"Radyolu yıllar" la birlikte, bağlama, tüm yöre müziklerini seslendirme yönünde kullanılarak bir gelişme kaydetmiş, bir anlamda "ulusal" laşma sürecine dahil olmuştur. Yine bu yıllar boyunca, "uyarlama" yoluyla, bağlama tekniklerinin, farklı yöre müziklerine aktarıldığı görülür. Radyo yayınları dönemi, tavırlar açısından, "otokton" ve "allokton" kavramlarının doğmasına yol açmıştır diyebiliriz. Sözgelimi bir Karadeniz türküsünün, bağlamayla icrasında, çırpma çiftleme, tarama gibi teknikler uygulanmaya başlanmıştır. Batı ve Orta Anadolu kökenli teknikler, doğu ve kuzey bölgelerin müziğine taşınmıştır. Dolayısıyla, "otokton" (yerli) teknikler, zamanla, geleneğinde bağlama kullanımı olmayan yöre müziklerinin icrasında, "alloktori' (taşınmış) olarak kullanılır duruma getirilmişlerdir.

Tavır eğitimi, çeşitliliği ve uygulamasındaki zorluklar nedeniyle, uzun, çileli ve sadık bir süreç gerekmektedir. Başka bir deyişle, tavır, "uzun, ince" olmasının yanı sıra, "zahmet" li de bir "yol" dur. Tüm eğitim süreci boyunca, yalnız özel vuruş kalıpları ve ritm yapılarını tanımak ve öğrenmek değil, her bir yöre repertuarını bilmek; tekniklerin nasıl uygulandığının mantığını kavramak gerekmektedir. Dolayısıyla, ancak, kararlı ve azimli bir çalışmayla üstesinden gelinebilecek bir konudur, "tavır".

Günümüze bakıldığında, bağlamanın geleneksel tavırlarının büyük oranda terk edilmeye başlandığı dikkatlerden kaçmayacaktır. İcrada büyük bir dönüşüm yaşanmaktadır. Ancak bu dönüşümün, çoğunlukla, geleneksel icranın aleyhine olduğu; bir standartlaşmaya yöneldiği, gözden kaçmamaktadır. Geleneksel icra, yerini "piyasa uslubu" olarak anılabilecek bir icraya bırakmaya başlamıştır. Tavırların icrasında bütün tellere vurma gerekliliği, piyasa orkestrasyonun (!) kısıtlamaları nedeniyle, ezginin, tavır uygulanmaksızın, tek telde icrasını zorunlu kılmaya başlamıştır. Son yirmi yıl içinde, bağlamanın, bir "kısa sap" travmasına uğratılması; bütün makam tavır ve düzenlerin, dar bir ses sahası içine hapsedilmesi, geleneksel çeşitlilik adına, önemli bir "tektipleşme" ve "sığlaşma" ya yol açmıştır. Hele tezene tekniklerinin yerini, giderek parmak şelpe tekniklerinin almaya başlaması, icrada bir yönüyle gelişme sağlasa da, tavırlar adına önemli bir gerilemeye de neden olmaktadır. Bu arada, bağlamanın geleneksel icrasında kullanılan kimi kuralsız çok sesli çalma uygulamalarının, giderek, sistematik akor ve arpejlerin kullanıldığı, farklı bir anlayışa yönelmesi, halk müziği ve bağlama icrasında bir "yeni" dönemin eşiğinde olduğumuzu düşündürmektedir. Ancak bütün bu gelişmelerin yanı sıra, tavırlardaki inceliklerle gereken düzeyde uğraşma "zahmet" ine, giderek daha az insanın katlanır olduğu da, bir başka önemli gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.
"bağlamada tezene tavırları", akademik bir bakışın ürünüdür. Alanındaki "ilk" lerdendir. Coşkun Güla'nın önemli bir ideali olarak projelenmiş; çalışmayı paylaşan, sorumluluk alan Bircan Pullukçuoğlu, Sümer Ezgü, Mehmet Üçer ve Okan Murat Öztürk'ün katılımlarıyla biçimlenmiştir. Uzun bir hazırlık döneminin ardından, stüdyo aşamasına geçilmiş, bir yılı aşan kayıt çalışmalarıyla, son şeklini almıştır.

Repertuar olarak değerlendirildiğinde, halk müziğimizin ve bağlama icrasının önemli örneklerinden oluştuğu görülecektir. Solo icradaki teknik zorluklarına ek olarak, birlikte çalma ve yorumlamanın da çok çalışma gerektirdiği bu repertuar ile amaçlanan, halk müziği ve bağlama icrasının "sanat" lı yönüne ışık tutmak idi. Sözgelimi Kocaarap Zeybeği repertuardaki diğer örneklerde de olduğu gibi Türkiye'de ilk kez, bir stüdyo çalışmasında, dört kişinin birlikte çalışına tanık olmuştur.

Taşıdığı amaç uğruna büyük bir emek ürünü olan bu çalışma, 1988'de, o dönemin İMÇ yapımcılarından hiçbirinin ilgi alanına girmediğinden, Coşkun Güla'nın yakın dostu ve tutkulu bir bağlama sever olan Burhan Öralay'ın değerli girişimleriyle, Öralay Ltd. olanakları içinde, yalnızca kaset olarak basılabilmişti. Özveriyle, emekle var edilmiş olan bu çalışmanın, yıllar sonra, Kalan Müzik etiketi altında, yeniden gün ışığına çıkıyor olması, "öncü" niteliğinin ve hak ettiğine inandığınız değerin ancak anlaşılabilmesi, bizlere buruk bir sevinç yaşatıyor. ( http://oralay.com/okan_murat_ozturk.html )

 Coşkun Güla  1982 Ağustosunda yayınlanan Varlık Dergisi'nde (Sayı 889, sayfa 14-15) “Geleneksel Müziğimiz ve Evrensellik” başlıklı yazısından şöyle diyordu:

 “Amaç uygarlığı değiştirmek değil, yeni bir uygarlık yaratmak olmalıdır…” (Ayhan Sarı "TM'de Orkestralama ve Çalgılama, İTÜ TMDK Sempozyumu bildirisinden-1985)

Batı anlamda bir Luthiye Coşkun Güla… Özay Önal

Coşkun Güla bir bağlama ustası olarak pek öne çıkmamış, daha çok iyi bir bağlama icracısı ve eğitmeni olarak bilinegelmiştir. Bunun temel sebebi Güla'nın bağlama yapmayı ticari bir faaliyet olarak görmeyişidir. Ankara'daki dershanesinde birçok önemli ses sanatçısı ve bağlama icracısının yetişmesinde önemli rol oynayan Güla aynı zamanda Yüksek Ziraat mühendisidir. Eğitim ve kültür düzeyi, donanımı, fotoğrafçılık, beslenme, çalgı yapımı, gibi ilgi alanlarıyla yaşıtı meslektaşlarından ayırt edilen bir kişilik olmuştur. Coşkun Güla, son derece zarif ve sade işçiliği ile çok güzel bağlamalara imza atmıştır. Bağlamaya olabildiğince bilimsel bir pencereden bakmış ve bu tutumuyla çevresindeki birçok yapımcı ve icracıyı etkilemiştir. Yapımcılığı, icracılığı ve eğitmenliğinin yanı sıra bağlama telleri ve özellikle de kendi üretimi olan kaliteli sırma teller ile adını duyurmuştur. Kendisi ayrıca, Musa Yenilmez, İsmail Görer ve daha birçok önemli bağlama ustasının yetişmesinde rol oynamıştır. (sazadair.com)

 Burhan Öralay anlatıyor:

Coşkun Güla ağabey’in ders verdiği sanatçılar arasında Musa Eroğlu, Belkıs Akkale, İzzet Altınmeşe, Fatih Kısaparmak, İhsan Öztürk, Gülşen Kutlu, Tolga Çandar, Levent Özdenkçi, Nazım Onay, Ercan Erol olduğu gibi, neredeyse, dersaneyi açtığı 1978 senesinden, beyin kanaması geçirdiği 1995 senesine değin TRT kurumuna dahil olan Türk halk müziği sanatçılarının tamamına yakınına öğretmenlik yapmıştır.

Coşkun ağabey, gerek bağlama yapımı ve gerekse müzik icrası ile araştırmaları konusunda bütünüyle kendi kendisini yetiştiren, bu işin akademik düzeyde çalışmasını yapmış olan maalesef tek kişidir.

Kastamonu'lu Mehmet Ali Gürpınar ustanın, Kastamonu ağızıyla "ben bu sazı yaparın, içine de sesi koyarın" ifadesi tarihe mal olmuştur. Yeri gelmişken Mehmet Ali ustaya gani gani rahmetler dilerim. Coşkun ağabey, çocukluk çağlarında işte bu ustanın yanına çok takılmıştır. Mehmet Ali ustayı diğer ustaların yanında yücelten unsur elindeki malzemeye göre üreteceği sazdan istediği sesi alabilme yeteneğidir. Coşkun ağabeyden feyz almamış diğer ustaların alayının görüşü ise, sazı yapmak ve çıkan sesi kabullenmektir. Coşkun ağabeyin şansı, böyle bir ustayı tanımış olmaktır. ancak hani boynuz kulağı geçer derler ya, Coşkun ağabey genel kültürü, sağlam mantığı, araştırmacı ve yılmadan, yorulmadan çalışma azmi sayesinde Mehmet Ali ustayı fersah fersah geçmenin ötesinde 05/06/2010 tarihi itibarı ile bu işin en bilimsel haline vakıf ne yazık ki tek kişidir. rahmetli Halil Usta (Yeniay) ve pek çok isimli usta Coşkun ağabeyin bilgilerinden fazlasıyla yararlanmıştır.

Israrlı davetler sonucu TRT kurumunda görev aldığı dönemlerde çok aşırı ölçüde orijinal band (yöresel sanatçılardan) dinlemenin yanısıra rahmetli Nida Tüfekçi ile Neriman Altındağ Tüfekçi ile uzun mesailer yapmanın getirisi küçümsenmemekle birlikte, yüksek ziraat mühendisi olarak Tarım İl Müdürlüğündeki görevi sırasında çok fazla kırsal alan gezerken edindiği bilgi ve görgüler de yabana atılamayacak niteliktedir.

Coşkun ağabeyi, Türk halk müziğinde anıt yapan unsurlar, bütün bunların toplamına ilaveten yaptığı bin civarında bağlamanın her birisinin baştan sona özelliklerini kayıt altına almış ve sonuçlarından yöntemler icad etmiş olması ile bağlamanın icrasına yönelik araştırmalarını, çoksesli de dahil olmak üzere müziğin tamamına vakıf olmakla bezemesidir. (http://oralay.com/ozay_onal_duzeltme.html)

Burhan Öralay 05/06/2010 

Coşkun Güla (kendi kaleminden)

M. Rasim Güla ve Hatice Güla’nın 4 çocuğundan ilki olan Sait Coşkun Güla 1944 yılında Ankara Hamamönü’nde dünyaya geldi. Daha sonra sırasıyla Saadet, Hilal ve Lale adlarında üç kız kardeşi oldu.

İlkokulu Dumlupınar, ortaokul ve liseyi Kurtuluş Lisesinde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Su bölümünden Tarım Yüksek mühendisi olarak mezun oldu. Askerliğini Ankara Mamak’ta 96. Dönem yedek subay olarak muhabere okulunda tamamladı. 1970 yılında Tarım Bakanlığı’nda göreve başladı. Bu dönemde Şube şefliği ve başmühendislik gibi görevlerinin dışında İsrail ve Almanya’da ziraat alanında çalışmalar yaptı ve 1979’da istifa ederek ayrıldı. Daha sonra Coşkun Güla Müzik Öğretim Evi’ni açarak müziğe olan tutkusunu hastalık dönemine kadar sürdürdü.

Ankara Teknik Tarım Müdürlüğü'nde Baş Mühendisken, Atatürk Lisesi Halk Müziği topluluğunu çalıştırıyor­dum. Nida Tüfekçi hoca çalışmamızı seyrettikten sonra, bana T.R.T.de konu uzmanlığını önerdi. Haftada iki yarım gün T.R.T de diğer zamanlarda da asıl görev yerimde çalışmaya başladım.

O.D.T.Ü, Hacettepe Tıp Fakültesi, bazı yüksek okul ve liselerin Halk Müziği topluluklarını çalıştırmış olmam, iyice tanınmama ve dershane açmam için baskılara neden oldu.

Geçen uzunca sürede; Almanya, Ingiltere ve İsrail'de mesleki stajlarımı, 1974 yılında da bir oktavdaki 53 koma sesinin (dolayısıyla bağlamanın perde ayarlarını) duyarlı ölçülerini hesapladım.

1979 yılında baskılara dayanamayarak erken emekli oldum ve dershaneyi açtım. 1881 yılında dershane­yi, Necatibey Caddesindeki daireme taşıyınca yardımcı öğreticiler gerekti.

Bircan Pullukçuoğlu, Mehmet Üçer, Ferhat Durmuş ve Savaş Ekici hem öğrenci hem de öğretici olarak ders­hanemizde çalıştılar. Daha sonra Bircan, Mehmet ve Ferhat T.R.T. de Savaş da Öğretim Görevlisi olarak Ga­ziantep Konservatuarında görev aldılar.

Gelen öğrencinin önce psikolojik yapısını, beceri ve beklentisini anlamaya çalışırım. Örneğin; öğrencinin velisi "gençliğimizde türkü çalmayı, söylemeyi çok istedim ama olmadı" derse, öğrencinin beceri ve beklentisi velisinin isteğiyle örtüşmüyorsa, aileye bilgiler verir ve öğrenciyi derse alamam.

Öğrenci isteğiyle gelmişse test eder, 1. Amatör, 2. Yetişkin amatör, 3. Profesyonel Eğitim Sistemimizin han­gisinin öğretileceğini anlatırım. Tüm öğretmenlerim de aynı uygulamaları yaparlar.

T.R.T.nin ve Kültür Bakanlığı'nın Halk Müziği ses ve saz sanatçılarının çok büyük bölümü dershanemizde eğitildi.

Pek çok öğrencimizin sanatçı olarak meslek sahibi olması, hepimizi onurlandırdı. Çok öğrenciyle çalışmak dolayısıyla çok insanı tanımak bana çok şey öğretti. Ancak, müzik bilgilerimi paylaşamadığım çok sayıda mü­zik severimiz var. Bu nedenle kitabımı kaleme aldım.

Yararlı olacağı umuduyla. 
Tar. Yük. Mühendisi T.H.M. Uzmanı Coşkun GÜLA 2 - 05 - 2006 ANKARA

http://oralay.com/coskun_gula.html#kendi_anlatimindan 

_____________________________________

Bkz: http://oralay.com/coskun_gula.html 

Haberin Diğer Fotoğrafları
Facebook'ta Paylaş
 
Anahtar Kelimeler:Türk, Halk, müziğinin, tarihi, değerlerinden, Coşkun, Güla, (1944), , 30, Kasım, ,
Kaynak / Editör
 
Yorumlar
*** Yorum Yaz
Bu habere hiç yorum yapılmamış, ilk yorumu siz yapın.

Diğer ANMA Haberleri
Prof.Dr. Gültekin Oransay'ı 32 yıl önce bugün 59 yaşında kaybetmiştik... Ayhan Sarı
Hasan Saltık ile müzik endüstrisi üzerine bir söyleşi… Süleyman Fidan[1]
Bâkî “KALAN” bu kubbede, bir hoş sadâ imiş… Fatih Coşkun

Bâkî “KALAN” bu kubbede, bir hoş sadâ imiş… Fatih Coşkun
İlyas Tetik'in umulmadık vefatı müzik dünyasında üzüntü yarattı...
Erdoğan Okyay… Adnan Atalay
Muammer Sun... Yalçın Tura
Prof.Dr. Gültekin Oransay'ın vefatının 31. yıldönümü...
En Çok Okunanlar
En Çok Yorumlananlar
Diğer Başlıklar

Türk Musikisi Federasyonu’nda yeni yönetim göreve başladı…
Serhanende Nurettin Çelik... Bülent Aksoy
Datça Türk Müziği Günleri'ne müracaatlar başladı...
Münih LMU Müzikoloji Enstitüsü’nde "Gültekin Oransay" rafı... Nesrin Kalyoncu
Fırat Kutluk “Neden Müzik Dinleriz?“...
Balıkesir Türk Musikisi Sempozyumu (2022) ...
Gördüğümüzü mü icrâ ediyoruz ?.. Dr. Fatih Coşkun
Prof.Dr. Gültekin Oransay'ı 32 yıl önce bugün 59 yaşında kaybetmiştik... Ayhan Sarı
Mavi Nota Dergisi 2021 Ödülü Sıtkı Sahil'e verildi...
Tanbur: Bir resim ve İstanbullu bir saz hakkında... Hakan Talu
Günün Sözü
Einstein: Sanatınızda en çok hayran olduğum nokta ne biliyor musunuz?.. Evrensel oluşu. Bir kelime bile söylemiyorsunuz ama tüm dünya ne demek istediğinizi anlıyor… Chaplin: Doğru. Ama sizin şöhretiniz daha muazzam. Çünkü kimse ne dediğinizi anlamıyor ama yine de tüm dünya sizi hayran...
(Albert Einstein ile Charlie Chaplin diyaloğu)
Yazarlar 
Röportajlar
Fırat Kutluk “Neden Müzik Dinleriz?“...
Ayhan Sarı - Kitabın adından başlayalım mı?  Buna bağlı olarak da kitabın sonunda müziği neden dinlediğimizin yanıtını veriyor musun? Fırat Kutluk - ...
»
»
»
Tarihte Bugün
Arşiv Arama
Facebook
Anasayfa
Site Haritasi
Sitenize Ekleyin
RSS Kaynagi
Hakkimizda
Reklamlar
Künyemiz
Facebook
Twitter
Bize Ulaşın
Copyright ©2013 - Tüm haklari sakli tutulmaktadir.
Bu sitede yayinlanan tüm resim, materyal ve içerigin telif haklari tarafimizca sakli olup izinsiz alinip kullanilamaz.
0.30ms
cheap jordans|wholesale air max|wholesale jordans|wholesale jewelry|wholesale jerseys