Bach koralleri ile Itrî'nin eserlerini aynı koro ve orkestranın seslendirdiği, ağzına kadar dolu Aya İrini'de ulviyetin telkîn ettiği gözyaşlarının takdîr bakışlarıyla dolu gözlerden muttasıl süzüldüğünü, bugün gibi hatırlıyorum.
O konseri izlemiş dostlar da "ben de oradaydım" caps'i ile tarihe tanıklık etmişler. Hepsine teşekkür ediyorum.
Madem ki tarihe not düşülüyor, bir iki satırcık da ben ilâve edeyim bâri.
Bu konser, Ayangil Türk Müziği Orkestra ve Korosu'nun Uluslararası Istanbul Festivali'ne davet edildiği son konser oldu. Özgün konsepti ve repertuarı, meraklı ve ilgili dinleyicisi ile dopdolu bir konser, canlı TV ropörtaj ve yayını (sayın Özer Sezgin gerçekleştirmişti) ile basında çıkan son derecede olumlu değerlendirmeler, bizim bu müzik platformundaki "climax point & the end"imizi ilân etti.
(Dile getirilmeyen sebebini de fakîyr burada ifşâ etmiş olayım:)
Festival çerçevesindeki Türk Müziği konserlerinin "geleneksel sanatlar" üst başlığı altındaki takdîminin doğru olmayıp bunun değiştirilmesini, müzikte, sanatta bu tür ayrımların yapılmasının doğru olmadığını defaatle ve yazılı/ belgeli olarak dile getirmem, taleb etmem, müstagrib festival sanat yönetim çevrelerinde karşılık bulmadı elbette. Ama ne zaman ki Itrî'nin müziğinin geleneksellik özelliğine, bu konserle Bach'ın müziğinin gelenekselliği de eklenmek zorunda kaldı, işte o zaman aydılar:
"Aa, dur bakalım o kadar da diil artık, geleneksel dedikse!..Adama bak yav, Bach'ı da geleneksele indirgedi.. :) "
Biz, yıllar boyu verdiğimiz festival konserlerimizde, Türk Müziğinin yenileşme ve modernleşmesine örnek teşkil eden onlarca yeni, özgün eserin bestelenmesini, vakit geçirilmeksizin dinleyici ile buluşturulmasını âzamî dikkat, îtinâ ve çalışmayı göstererek başarıyla sağladık. O zaman bu nitelikli çabanın farkında olan ve bunu destekleyen yegâne sanat otoritesi, sanat büyüğü rahmetli Aydın Gün üstâdımızdı; nur içinde yatsın...
Biz elbette ki işimizi gücümüzü yapmaya içte de, dışta da el'an devam ediyoruz ve edeceğiz. Ama, örnekle, "Şeyh Galib'e Saygı Kantatı" güzeyindeki yeni ve modern bir Türk Müziği eserinin bestelenip seslendirileceği uluslararası bir müzik platfomunun kapısı, "geleneksel şekerimm!"lerle (Itrî & Bach Konserimiz sonrasında) sıkı sıkı kapatıldı. (Prof. Leslie Hall bile bunun hesabını taa Canada'dan gelip sorduydu da kızcağza gülünç cevaplar verdilerdi)...
Bu handiyse çeyrek asır boşluklarının nisyan tesiri altındaki zihin ve iştahlar da sonradan yepyeni "Itrî - Bach"ları özgün düşünceler (pardon, projeler!) olarak ileri sürmekte hiç bir beis görmediler.
Şimdilerdeyse güzîdelerimiz, "Yeni Türk Müziği" hareketleriyle kumsalda lodosçuluk yapıp, pırıltılı ganimet aramakla meşguller...
Hey gidi günler hey!..