Ertesi sabaha uçak biletimi aldım ve Adana'ya gittim.
Beni havaalanından alan çok değerli bir arkadaşımla birlikte, direkt Adana Huzurevine gittik.
Yemyeşil bir bahçe içinde, oldukça eski, bakımsız ve döküntü bir binanın içinde aramaya başladık. Koskoca Mesut MERTCAN'dı orada yatan.
Ilk sorduğumuz kişi, rehberlik yaptı ve odasının kapısına kadar götürdü.
Kapısı açıktı ve arkası dönmüş olarak uyuyordu.
Onu daha fazla üzmemek için, ağlayıp sakinleştikten sonra uyandırmaya karar verdim.
Odalar ikişer, üçer kişilikti ve çok kötü kokuyordu. Düzensiz, özensiz ve yenilenmeye ihtiyacı olan bu huzurevinde, Mesut MERTCAN 'a tek kişilik oda vermişlerdi.
Huzurevi müdüründen, tüm personele kadar herkes onu seviyir ve sayıyordu.
Arkadaşımla birlikte ayakta, onun uyanmasını bekledik.
Yoğun bir öksürük sonrası, su içmek için uzandı ve bizi görünce elindeki plastik su şişesi yere düştü.
Ağlayarak sarıldı.
Üçümüz de çok ağladık.
Alıp bahçeye çıkardık. Çay kahve içtik.
İstanbul Bahçelievler'deki evinin kirasını ödeyememişti.
Son 4 - 5 yılı büyük sıkıntılarla dolu geçmişti.
Bizler yardımına koşsak da, yeterli olamamıştık.
Bizlere çaktırmadan, sessiz sedasız İsranbul'u terk etmişti.
Çocukluk arkadaşı ve kardeşi gibi sevdiği Edip AKBAYRAM 'ı defalarca arayıp ulaşamayınca, bir kaç kişiyle haber göndermiş ama her defasında baştan savma cevaplar alması, kırılgan yüreğini paramparça etmişti.
Arkadaşı ve kardeşi Edip AKBAYRAM'ın, huzurevine düştüğünü öğrenince " o şimdi para falan ister " dediğini ve bu nedenle aramadığını öğrenmiş ve adeta kahrolmuştu.
Anlattıkça göz yaşlarına boğuluyor, ben ise sakinleştirmeye çalışıyordum.
Haklıydı.
Hayatı boyunca kimseden bir şey istememiş, kendisine yardımcı olan dostlarına da, derin bir mahçubiyet içindeydi.
- " Eşyalarını toplayalım, İstanbul'a gidiyoruz " dedim.
" Nerde kalacağım? " diye sordu.
Evimde kalacağını, bir kaç ay sonra kendisine bir düzen kuracağımızı söyledim.
Ne yaptıysam, kabul etmedi.
1 gece Adana'da kaldıktan sonra, ertesi gün vedalaşarak ayrıldım.
Dostum, abim ve hocamdı.
Türkçeyi en güzel konuşan haber spikeriydi.
Şair ve şiir yorumcusuydu.
Ali Kırca'nın, Reha Muhtar'ın ve onlarcasının hocası ve kıdemlisi idi.
Adı Mesut olsa da, hiç mesut olmamıştı.
12 Eylül bildirisini, silah zoruyla ve işi gereği radyodan okuyan spiker olması, kendini demokrat olarak tanımlayan bağnazlar tarafından dışlanmasına yol açmıştı.
Bugün Türk Dil Bayramı.
Türkçe'yi en güzel konuşan haber spikeri Mesut MERTCAN, hayatımda tanıdığım en güzel insanlardan biriydi.
Mert, paylaşımcı, gerçek bir demokrat ve tepeden tırnağa insandı.
Ruhu şâd olsun.