Önce Twitter'den spot alıntılar:
"Nagehan Alçı'nın sözleri ciddi bir cehalet belirtisidir"
"İşte beyin, işte tesbit"
"Türkü cahili"
"Lüks mekanlarda türkülere denk gelmediği için bittiğini sanıyor "
"Elbette türkü dinlemek çağdışıdır. O yüzden Rasim Ozan Kütahyalı ile Nagehan Alçı evde caz müziği yapıyorlar"
"Türkü çağdışıdır demiş. Bekliyordum bunu. İçinde Türk geçen herşeye karşılar"
"Türkü dinle iyi gelir"
"Anadolu'ya evlere gitmiş de, ne dinleniyor diye bakmış mı?"
"Nagehan Alçı böyle manasız bir yazı kaleme alacağına 'kardeşim ben türkü sevmem, türkü bana köylülüğü hatırlatıyor" deseydi"
"Nagehan Alçı'yı kaale almayın, türkünüzü dinleyin"
Şöyle yazmıştı Alçı:
"Hem İbrahim Kalın’ın hem Erkan Oğur’un hem de medyanın tamamının 'halk müziği' diye kutsadığı olgu olan türküler 2021 Türkiyesi’ne gerçekten hitap ediyor mu? Daha açık konuşalım… Bir zamanlar gerçekten halk müziği olan yani Türkiye toplumunun yüzde 90 köylerde yaşadığı dönemlerde hakikaten halk müziği olan türküler 2021 senesinin yüzde 90 şehirlerde yaşayan Türkiyesi’nde hala halk müziği midir?"
"İbrahim Kalın ve Erkan Oğur 18.yüzyıl bestesi bir halk türküsü okusa bence bağlamı olurdu ama yepyeni beste diye anakronizm yapmayı, bir de bununla övünmeyi anlamlı bulmuyorum. Hele kimilerinin, gençleri 'Türkü dinlemiyorlar' diye ayıplamasının haksızlık olduğu kanaatindeyim. Bence köhnemiş TRT terminolojisiyle 'Halk müziği' denen ve şüphesiz kültürel mirasımızda büyük yeri olan türkülerimizi de tarihsel bağlamına oturtmalıyız. Onlara hala aktüel olgularmış gibi muamele etmek bana mantıklı gelmiyor. Biliyorum bana kızan çok olacak ama bir yazar mesuliyetiyle söylemek zorundayım ki türküler ya da bir müzik formu olarak türkü artık bu halkın güncel müziği değildir. Yani 'Hiç oldum' gibi türküler artık Türk halk müziği kategorisine girer mi emin değilim. Uzak geçmişte türkü üretiminde hep öncü olmuş Alevi toplumu açısından da söylediğimin aynen geçerli olduğuna inanıyorum. 2021’in Alevi gençlerine de türküler hitap etmiyor ve edemiyor"
"Eğer hâlâ İbrahim Kalın ve Erkan Oğur’un yaptığı türden türkülerin 'halk müziği' olarak anılmasında ısrarcıysanız ben de diyorum ki 'türkülerle yoğrulmuş halkımız' zannettiğiniz bir halk artık bu topraklarda yaşamıyor. Ya da diğer bir tabirle aradığınız 'halk'a şu an ulaşılamıyor. Herkese sormak istiyorum… 2021’de türkü bestelemek daktilo ya da teyp fabrikası kurmak gibi bir girişim değil midir? Elbette isteyen yapsın ama benim bu benzetmem de yanlış mı? Hele Erkan Oğur gibi solcuların 'yerli ve milli görünmek' uğruna bu sözde türkü düşkünlükleri bana çok yapay geliyor. Sol ile türkü kültürünün tuhaf ilişkisine yukarıda dikkat çektim. Değer verdiğim bir insan olan İbrahim Kalın’ın benim bu içten tenkitlerimi anlayacağına ve üzerinde kafa yoracağına inanıyorum"
Nagehan Alçı'nın yazısının tümü için bkz:
https://www.haberturk.com/yazarlar/nagehan-alci/3046527-turkuler-hala-halk-muzigi-midir-aradiginiz-o-halka-su-an-ulasilamiyor
Bu sözler üzerine iki değerli müzik insanımızın yazdıklarını yayınlıyoruz:
Sayın İbrahim Kalın, Erkan Oğur, Nagehan Alçı ve hepsinden önemlisi TÜRKÜLER hakkında… Doç.Dr. Erdem Özdemir
Malum müziğe meyyal, dahası yetenekli bir Cumhurbaşkanlığı sözcümüz var. Sayın Kalın, bağlama çalıp ney üflüyor. Bir devlet üst düzey yöneticisinden görmekten mutluluk duyacağım şeylerdir bunlar. Entelektüel birikimini de takdir ederim. Hislenmiş bir şiir yazmış ve bestelemiş. Erkan Oğur hakkında bir şey söylemeye gerek yok zaten. Müzikte kendisini fazlasıyla ispat etmiş bir enstrümanist, solist, mucit ve dahası… Ve onu eleştiren, hükümetin kesif muhalifi, zaman zaman düşmanı bir kesim ki onlar sanatı mevzi edinmişlerdir. Bence Erkan Oğur’un ona teklifte bulunan herhangi birine sazıyla ya da yönetmen olarak eşlik etmesinde bir tuhaflık yok zira Oğur profesyonel.
Gelelim şu Erkan Oğur’u taşlayanlara. Halk müziği ve özgün müzik başta olmak üzere suavi gibi popüler müzik diyebileceğimiz sahalarda bulunan bazı müzisyenler, Türklük aleyhinde sahip çıktıkları mevzide, bu türlerde bir tekel olma yolunda başarıyla ilerlemektedir. Ancak bunu en azından müzikal manada bileklerinin hakkıyla yapıyorlar. Sıkı sıkıya takip edildikleri kitleleri var ve dayanışmalarındaki senkron, güçlenmelerini de sağlıyor. Ak Parti hükumetinin son yıllarda teröre karşı giriştiği yok etme hareketiyle bu kitleyi kendisine düşman haline getirmiş olduğu bir gerçektir. Bir de şöyle düşünelim; Erkan Oğur kopuzuyla selahattin demirtaşa eşlik etseydi, bu kitle ne yapardı? Hiçbir şey. Peki biz ne yapardık ? Hiçbir şey. Bu da bize dert olsun!
Oğur’un bu kitleyi dikkate alıp yaptığı son pişmanlık açıklamaları, sanatçı ve şahsına münhasır tarzı ile hiç örtüşmedi. Eşlik etmeyi kabul ettiği Sayın Kalın’ın ve sanatının arkasında dik durmasını umardım, olmadı.
Sayın İbrahim Kalın’a gelince; müzik yeteneği ve ilgisini, üst düzey devlet görevi sürerken, bu denli profesyonel mecrada değerlendirmeyi bence bir kez daha düşünmeli. Bir amatöre göre performansı fena da değil fakat nice profesyoneller, konservatuvardan mezun olduktan sonra sazlarını çalacak, müziğini icra edecek ve sesini duyuracak bir mecra bulamazken, işsiz gezerken, bir devlet büyüğünün, konumundan kaynaklanan tanınırlığının da yardımıyla işin gerçek sahiplerine karşı orantısız bir öncelik elde etmesi bana sıcak gelmiyor. Açın Spotiy’ı bakın, yüzlerce perofesyonel albüm kaydı, aylık 20, 30 dinleyiciye ulaşabiliyor ve hiçbir P&R imkanı bulamayarak, çıktığı ilk günden itibaren eskimeye başlıyor. Örneğin Sayın Kalın, müziğe olan ilgisini, her eve bir bağlama, bir ney, bir ud nasıl girer, toplumun müzik beğenisi ve milli müziğine karşı ilgi ve bilgisi nasıl arttırılır, işsiz gezen bunca müzik emekçisinin dertlerine nasıl çare bulunur gibi ulusal sorunlarımızı çözme yolundaki gayretlerini arttırarak ya da öncelik vererek değerlendirse daha iyi olmaz mı? Bu arada Sayın Kalın’ın Türk Müziğine önemli bir katkısı olmuştur. Resmi bir bilgim olmasa da Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin kurulmasının ardındaki ana destekçinin kendileri olduğuna şüphem yoktur. Bu büyük bir iştir. Ancak dediğim gibi, daha yapılacak çok şey var. Örneğin; aşıklık geleneğinin bugün yüzlerce temsilcisi, türkülerini basit cep telefonlarıyla Facebook’ta yayınlayarak iletişim kuruyor. Bu aşıklarımızın çoğunun bir profesyonel kaydı yok, albümü yok. Yanında yöresinde Prof. Erol Parlak gibi aşıklık geleneğini çok iyi bilen bir hoca varken bu konu dikkate alınabilir. Elbette herkesin türkü söylemeye, hatta albüm yapmaya hakkı vardır dahası bu manevi bir görevdir ve konserlere sazıyla katılımı Türk devleti açısından gayet de olumlu bir temsildir. Fakat Sayın Kalın’ın etkinlik düzeyinde birinden Türk müziğinin yararına beklentimiz daha yüksektir. Ayrıca sosyal medyada birkaç gün TT olsa da bu tarz konsept çalışmalar hiçbir zaman yüksek bir dinleyici kitlesi yaratmaz. Yarın sönüp gidecektir, göreceğiz.
Gelelim Nagehan Alçı ve Özkök’e… Kısa tutmaya çalışacağım
Bu konuyu neden gündeme aldı neyden rahatsız oldu bilmiyorum ancak türkülerin Türk milletindeki karşılığı konularında bilgisinin yetersiz olduğu kolaylıkla görülmektedir. Her toplumun halk müziği olarak tanımladığı bir müzik türü olmuştur ve bizimkine türkü deriz. Şöyle düşünelim, Türk’e has onca kültür varlığına sahipken sadece müziğimize bu adı vermiş olmamızdan, ona atfettiğimiz değer anlaşılabilir. Her ne kadar TRT, Kültür bakanlığı koroları ve diğer yapılarla devlet ilgisi altında korunuyor gibi görünse de Türklerin halk müziğinin böyle bir himayeye ihtiyacı yoktur aslında. Çünkü millet bu müziği dinliyor. Aynı ölçüde icracının yetiştiği bir saha olan Türk halk müziği, Türklerle birlikte bin yıllar aşarak, çeşitlenerek, değişerek, gelişerek ve beğeni süzgecinden geçerek günümüze kadar gelmiştir. Alçı’nın bahsettiği farklı müzik türleri, dinleme hayatımıza girene dek tekti türkülerimiz. Sonrasında ise yüksek öncelikle hayatımıza giren bu türlere rağmen varlığını korudu, peki nasıl ? Halkın dili olarak. Günümüzde de durum aynıdır. Ciddi bir dinleyicisi vardır ve köklülük ihtiva ettiği için Neşet Ertaş’ı, Veysel’i, Ramazan Güngör’ü, Murat Çobanoğlu’yu bilmek tanımak, bir entelektüel düzey ifadesidir bugün. Yöre olarak adlandırdığımız onlarca lokasyon, her yörede onlarca kaynak kişi ve icracı, yöreye göre halen çalınan çalgı türleri, yüzlerce aşık, binlerce ozan günümüzde bu süreci beslemektedir. Alçı, türkü dinleyicisi kitleyi hangi ölçüt ile değerlendirdi ki, türkü adına böyle menfi bir kanaat edindi, bilemiyorum. Ancak şunu söyleyeyim; toplumun, geleceğin inşası açısından de çokça önemsediği gençlik, cari olarak toplumun sadece bir kısmını teşkil etmektedir. O bir kısmın da bir kısmının eğilimleri üzerinden tüm toplumun kültürel pratikleri ve tercihleri yorumlanamaz. Halk kültürüne hamledilen geleneksel pratikler zaman zaman popüler olabilir ancak geniş ölçüde gelenekselin, nicelik açısından popüler olanla mukayesesi metot bilmezlik ve haksızlıktır. Geleneksel olanın popüler olanla nicelik açısından mukayesesi yanlıştır. Ayrıca ölçü olarak gördüğü Spotify ve YouTube gibi uygulamaları müzik dinlemek için kullanan kitle, Türk toplumunun % kaçına tekabül eder ? Bu karşılaştırma her yönüyle hatalar içermektedir. Ama daha ilk okuldan liseye kadar, çocuklarımıza en az elli türküyü “Uzun İnce Bir Yoldayım” ya da “Ne ağlarsın benim zülfü siyahım” gibi öğretip ezberletememiş olmamız, eğitim sistemimizin eksiğidir. Buna rağmen yarım asırdır öne çıkan her müzikal trendi, sıkıştığı zamanına gömen ve yoluna güçlenerek devam eden bir Türk halk müziğimiz var. Bunu nasıl göremezler diyeceğim ama bakılmamış olduğu ortada.
Yunus’tan beri bin yıllık metinler bugün yazılmış gibi söyleniyor bu ülkede. Pir Sultan, Hatayi, Karacaoğlan yeni sayılacak neredeyse. Ezgi yapıları ise zaten kendini güncelleyerek canlı kanlı yaşıyor hayatımızın tam ortasında. Şöyle yaz tatili için gittikleri Ege, Akdeniz koylarından, bir hafta sonu köylere doğru çıkıp bir düğün görseler dediğimi anlarlar. Evet Anadolu’da bile org hakimiyeti can sıkıcı düzeyde fakat türküler, işlevsel repertuvarın yine merkezinde yer almaktadır.
Alçı sayın Kalın’a da bazı tavsiyeler vermiş ama yine haddini aşmış. Bir kere o eser türkü değil. Ne ezgi ne söz yapısı ne de icra üslubu itibarı ile türkü formuna girmemiştir. Bağlama ve kopuz kullanılan, yakın dönem sanat müziği eserlerini andıran bir yeni beste. Sen türküden ne anlarsın demek benim üslubuma uymaz fakat rahmetli Şemsi Yastıman’ın “Türk’ü anlamak içim türkü dinlemek gerek” sözünü şuraya yazayım da anlayan anlasın beni.
Ayrıca Türkiye’ de ve belki de dünyada, dinlemek ve öğrenmek için herhangi bir dijital araca ihtiyaç duyulmayan tek müzik türü belki de halk müziğimizdir. Sadece anne, baba, babaanne, dayı, abi ablalarımızdan öğrendiğimiz, bir araya geldiğimizde birinin genelde duvardan indirip her seviye de çaldığı bağlamayla, bazen sazsız, bazen tepsiye bazen masaya vurarak eşlik ettiğimiz türküler, bu çağın gerçeği değilse, bizler hangi çağın fosilleriyiz acaba. Hele Özkök, dünyayı kasıp kavuran ve açık ara en çok çalınan ve bilinen çalgı olan gitardan bahsetmiş ! e insafınız kurusun gitara mukavemet edecek bir geleneksel çalgı var mı dünyada ? amaaa, Türkiye’de bağlamaya olan ilgiden de biraz haberiniz olsun. Her yıl binlerce Türk genci eline alıyor sazı. Son on yılda açılan bağlama yapım atölyelerinin ve kurslarının sayısını araştırsınlar bir zahmet. Bunlardan vaz geçip gitara mı yönlendirelim gençlerimizi, ne istiyorsunuz ?
Bahsettiğim ölçülerde türkünün, Türk milletinin müzikal beğeni evrenindeki tartışmasız üstünlük ve ağırlığı hakkında söylenecek çok şey var ancak çok uzayacağından ve bundan sonrası fazlaca teknik olacağından burada bitiriyorum. Bu yazıyı türküleri savunmak için yazmadım, zira türkülerin korunmaya değil kendi yararımız için anlaşılmaya ihtiyacı vardır.
Türkü, Türk’ün mektubudur âtiye…
* * * * * * * * * * * * * * * *
Türküler halk müziği değilse nedir?.. Veyis Yeğin
Hani şu Nagehan Alçı’nın ulaşamadığı halk var ya işte o halkın müziği acaba nedir? “Türkü/Halk müziği”; dünyanın daha kaç kültür bölgesinde böylesine güçlü biçimde birbirini tamamlayan kültürel oluşuma rastlayabilirsiniz? Herhangi bir metnin içerisine Türkü yazıp iki noktayı üst üste koyarsanız, herhangi bir açıklama yazmanıza gerek bile kalmaz. Bu halkın içinde yaşayan 7’den 77’ye herkes oraya Halk müziğini yapıştırır. Şayet Halk müziği yazıp yine iki noktayı üst üste koyarsanız, bu halk oraya ânında Türkü’yü yapıştırır. Ancak türkülerin her an aktüel olup ve her daim memleketin baş gündem malzemesini oluşturması beklenemez. Türkülerin de her hangi bir kültür unsurunun da böyle bir derdi olamaz zaten. Türküler, ihtiyaç duyulduğunda ortaya çıkar, bazen günlerce süren çisil çisil bir nisan yağmuru olur yağar günlerce, tüm ülkeyi etkisi altında tutar bazen de bir enerji patlamasıdır, sağanak olur, sel olur, yel olur geçer gider.
“Türküler hala Halk Müziği midir? Aradığınız o halka şu an ulaşılamıyor” başlıklı yazıyı kaleme alan değerli yazarımızın asıl amacının bir müzik tartışması yapmak olmadığı pek açıktır. Sayın yazarın daha yazısına başlar başlamaz Sayın İbrahim Kalın’ı eleştiriyormuş gibi yaparak direkt Sayın Erkan Oğur’a bindirmesi gerçek amacını da aslında net olarak ortaya koymaktadır… “Bir zamanlar gerçekten halk müziği olan yani Türkiye toplumunun %90 köylerde yaşadığı dönemlerde hakikaten halk müziği olan türküler 2021 senesinin %90 şehirlerde yaşayan Türkiye’sinde hala halk müziği midir? Daha da açığını biz soralım Sayın Alçı, Türküler halk müziği değilse nedir? O engin müzik kültürünüzü biraz açsanız da aydınlansak. Diğer taraftan evrensel dediğiniz kafanızdaki o kavram her ne ise ve buna göre Pir Sultan ve Dadaloğlu solcu değilse bu durumda bu topraklardaki gerçek ve yegâne solcu sizsiniz. O halde bu noktada pusula dâhil tüm anlamları ve kavramları, a’dan z’ye yeniden tanımlamak gerekecek. Bu arada akarsuların yokuş aşağı değil yukarı, serbest kalan cisimlerin de yukarıdan aşağıya değil yeryüzünden gökyüzüne doğru düşmesi gerekecek.
Bir müzik türünün rolü etkisi gücü o toplumun neresinde ne kadar dinlendiği ile ölçülemez. En elit sanatlar dahi ortaya çıkar gündem oluşturur ve devrini tamamlayarak bir kenara çekilir. Bu ne bir felakettir ne de hüzün dolu bir sondur. Nesnel tarihi bir süreçtir, evirilen sanatın bir dönemi olabilir sadece. Ancak “barok” yeni bir beste yapılsa bunun kime nasıl bir zararı olabilir ki? Örneğin; Sayın Erkan Oğur kopuzunu alsa, Sayın Cihat Aşkın da kemanını alsa güzel bir halk türküsünü gönüllerinden geldiği gibi yorumlasalar, yorumlarında da bolca barok temalar kullansalar, güzel olmaz mı? Bence harika olur. Kim bilir ne güzel sesler yayılır atmosfere. Ancak yeri gelmişken belirtmeliyiz ki Sayın Alçı barok tarz bir ortaçağ meselesi değildir. Orta çağ 375’de kavimler göçüyle başlayıp, 1453’de son bulan bir tarihi devirdir. Mimaride “tuhaflıkların dokunuşu” diyebileceğimiz barok tarz ise bu tarihi devirden en az iki yüzyıl sonra oluşmaya başlamıştır. Bu tarzın müziğe girişi ise çok daha sonradan Bach ve Vivaldi’nin yorumları ile görünür hale gelmiştir. Virtüözler bu tarz ile gerek çalgılarında ve gerekse bestelerinde olabildiğine incelikli/ustalıklı süslemeler yaparak zamanın klasik notasyon anlayışını da olabildiğine değiştirmişlerdir. Barok tarzın müzik alanındaki etkileri gerçek mecrası olan mimari alanından çok daha güçlü olmuştur.
“Hele kimilerinin gençleri türkü dinlemiyorlar diye ayıplamasının haksızlık olduğu kanaatindeyim.” Kesinlikle doğru bir kanaattesiniz Sayın Alçı, bu kanaati paylaşmamak ne mümkün, ayrıca yalnızca gençler değil hiçbir kimse türkü dinlemiyor diye kınanmamalıdır. Ancak “ köhnemiş TRT terminolojisiyle” diye girdiniz mi koca bir çam devirdiniz demektir. TRT’yi bir tarafa koyalım, terminolojinin en köhnesi bile bilimdir. Halk müziği terminolojisi ise daha derli toplu biçimde meydana çıkartılabilmiş değildir. Bu derya içerisine girmeye ise sakına yeltenmeyin, girerseniz çıkamaz gibi görünüyorsunuz. Türküler de öyle kazığa oturtalım der gibi tarihsel bağlamına oturtulamaz. Güncel değilmiş, değilse değil n’olmuş, bunun kime ne zararı var? Sanat ya da kültürel değerler er ya da geç güncelliğini yitirebilir, güncelliğini yitirmeyen her hangi bir kültür değeri var mıdır? Lakin “altın yere düşmeyinen pul olur mu”? Gerçi siz de haklısınız sizin köşenizden bu halka ulaşmak pek de kolay olmasa gerek.
“Yıllar öncesinden süzülüp gelen klasik türkülerin okunmasına büyük saygım var. Bu bağlamda Kalan Müzik ve Hasan Saltık’a da saygım var. Adeta Türk Müzik arkeolojisi gibi bir hizmet veriyor”. Bakın Sayın Alçı farkında değilsiniz ama yeni bir çam deviriyorsunuz. Zamanımızdan 80-100 yıl geriye gitsek bile arkeolojik müzikten söz edemeyiz. Sayın Saltık, Kalan Müzik ile tam da yapmıyor dediğiniz güncel ve çağdaş bir işi yapıyor. Bu aynı zamanda toplumsal hafızanın diri tutulmasına da çok değerli katkılar veriyor. Söz konusu çalışmalar aynı zamanda etnomüzikolojinin temel kaynaklarını da zenginleştirerek bu alanda yeni ufukların açılmasına katkı vermektedir. Ancak arkeolojik müzik dediğimizde antik çağın müziğinden bahsediyoruz demektir ki o da orta çağdan da daha kıdemli bir tarihçeyi özetler. Bakın açık yüreklilikle söylüyorum ki bu günün belgeleriyle arkeolojik müziğe girerseniz ne siz çıkabilirsiniz oradan ne de biz çıkabiliriz.
“Hiç oldum türküsünde de yine o sufi bakış açısını aktarmaya gayret ediyor Kalın. Peki, ama bu çabasında başarılı mı? Bence değil. Bence de değil Sayın Alçı bu konuda da hem fikiriz. Zaten insanın ne oldum demesine değil ne yaptığına bakmak lazım. İnsan ister istemez Büyük Mevlana’nın “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” sözünü hatırlıyor.
“2021’de Türkü bestelemek daktilo üretmek gibi değil mi?” İşte burada yollarımız ayrılıyor Sayın Alçı, türkü besteleme işini daktilo üretmeye değil ancak yeniden plakların basılmasına benzetebiliriz. Biliyorsunuz özgün konser seslerine en yakın kayıt araçlarının başında plak kayıtları geliyor. Bu bilgi bilim zemininde de test edildi mi bilemiyorum ancak müzik çevrelerinde pek muteber ve yaygın bir görüştür. Bu nedenle daktilolar yeniden üretilmiyor olsalar da plaklar yeniden basılmaya başlandı. Emperyalizmin en etkili medya merkezlerinde birer çatapat gibi yanıp sönen popüler kültür unsurlarını, kendi kıdemli kültür varlıklarıyla yarıştırmaya kalkmak, müzik kültür birikimi en alt seviyelerde olan bir mantıksal yaklaşımın eseri olsa gerek. Sayın Erkan Oğur’u ta çekirdek müzik zamanlarından beri takip eden ve yakından da tanıyan biri olarak şunu kesin olarak söyleyebilirim ki Sayın Oğur’un ne geçmişte ne de zamanımızda” yerli ve milli olmak” gibi bir derdi olmamıştır. O bu ülkeye en az beş numara büyük gelebilecek kalitede umman-ı musıki denebilecek bir ustadır. Yerli ve milli lafı siyaseten şişirilmiş, esasen içi boş bir propaganda balondan başka bir şey değildir. Keşke Sayın Oğur’un üç-beş dakikalık klavye gezintisinin eleştirisini yapabilseydiniz. Kolaya kaçmadan ama sokak jargonuyla, sağcılık solculuk edebiyatına da girmeden, çıkardığı tınıları ya da bir dörtlük es yerine Usta’nın oralara doldurduğu nakışları eleştirebilseydiniz.
*** *** ***