Tarih çevirmenin hatalara sebep olduğunu, bu hicri tarihin daha önceki kaynaklarda hataen 9 Mayıs 1871 olarak miladiye çevrildiğini belirtmiş, bu tarihin 8 Mayıs 1871’e rastladığını belgelerle önce Kalan Müzik’ten çıkan Külliyat’ta, sonra da kitapta yazmıştım. Zannediyorum, bu tarih de ilk kez bu araştırmadan sonra kabul edilir olmuştu.
*
Pek çok kaynakla birlikte, Cemil Bey’in doğumu için 14 Receb 1289 [17 Eylül 1872] tarihini veren bir arşiv belgesini de kitabın 283’üncü sayfasına almıştım. Geçtiğimiz günlerde TUMAC tarafından düzenlenen Tanburi Cemil Bey sempozyumunun kapanış oturumunda Hakan Cevher hocamız, bu arşiv belgesini gündeme getirdi ve belgenin aslını göstererek bu tarihi kabul etmek gerektiğini söyledi. Hocamızın birkaç dayanağı vardı: Arşiv belgesi, Rauf Yekta’nın makalesinden daha önceki bir yılda yazılmıştı. Diğer dayanak ise belgede yer alan “tasdik edilmiştir” sözüydü. Benim itirazım ise şu noktada:
Hocanın vurguladığı “tasdik olunmuştur” sözüyle anlatılmak istenen, bu belgenin, dolayısıyla da doğum tarihinin Cemil Bey tarafından onaylandığı vs. değil, belgede Cemil Bey’in Tercüme Odası ve Umur-i Şehbenderi kalemindeki görevlerine dair verilen bilgilerin, bu kurumlar tarafından onaylandığıdır. İlgili kısım şöyle:
“Divan-ı Hümayun tercümanlığıyla Umur-ı Şehbenderi müdüriyetinden yazılan mülahazalarda 𝐢𝐬̧𝐛𝐮 𝐭𝐞𝐫𝐜𝐮̈𝐦𝐞𝐢𝐡𝐚𝐥𝐢𝐧 𝐓𝐞𝐫𝐜𝐮̈𝐦𝐞 𝐎𝐝𝐚𝐬ı’𝐲𝐥𝐚 𝐔𝐦𝐮𝐫-ı 𝐒̧𝐞𝐡𝐛𝐞𝐧𝐝𝐞𝐫𝐢 𝐤𝐚𝐥𝐞𝐦𝐢𝐧𝐞 𝐚𝐢𝐭 𝐦𝐮̈𝐧𝐝𝐞𝐫𝐢𝐜𝐚𝐭ı tasdik olunmuştur.”
Günümüzde dahi nüfus cüzdanındaki tarih ile hakiki doğum tarihlerinin birbirini tutmaması sık rastlanan bir durum. Çoğunlukla nüfustaki tarih daha geç bir tarihe işaret eder. Bu arşiv belgesinde olduğu gibi.
*
Rauf Yekta Bey, Cemil Bey’in elinden çıkan hatırata dayanarak sadece doğum tarihini vermiyor, başka herhangi bir kaynakta yer almayan önemli bilgiler de sunuyor. Babasız büyümesinin etkilerinden, gittiği mahalle mektebinin özelliklerine, ağabeyinin evden ayrılmasından sonraki duygularından, musikiye başlamasına, sazlar arasından tanburu tercih edişine kadar pek çok ayrıntı yer alıyor hatıratta. Rauf Yekta Bey birkaç yerde bu hatırattan alıntı da yapıyor. Bu alıntılardan birinde Cemil Bey, ağabeyi Ahmed Bey ve akrabalarından birinin davetiyle evlerine meşke gelen Tanburi Ali Efendi’den ve tanbura başlayışından şöyle bahsediyor:
“Ben henüz çocuk addolunduğumdan bu halkaya pek dahil olamazdım fakat halkanın haricinde bir mahal-i münasip bularak Ali Efendi’nin naklettiği menâkıb-ı musikiyyeyi ve alelhusus kemal-i maharet ü letafetle okuduğu âsârı dinlemekle mütelezziz olur idim. Gitgide bana da bir musiki merakı geldi. Boş vakitlerimde meşkhanenin duvarında muallak âlât-ı musikiyyeyi birer birer tecrübe etmeye başladım. Bir müddet keman çaldım, bunun sedasını acı buldum. Bir müddet de kanun çaldım, akordundaki müşkülat sebeb-i terki oldu. Nihayet tanburda karar kıldım. Bu asil ve rengîn saz üzerinde istediğim nagamâtı icra ettikçe hissiyatıma küşayiş gelir, hayalim genişler, acı teessürlerim bir müddet için olsun benden uzaklaşırdı.”
Bu ayrıntılar, her konuda verdiği bilgilere güvendiğimiz Rauf Yekta Bey'e hatırat konusunda da güvenmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
*
Velhasıl-ı kelam, bahsi geçen arşiv belgesini görmüş, hatta kitaba almış olmama rağmen Rauf Yekta Bey’in verdiği tarihin kabul edilmesi gerektiğini savunmamın sebebi budur.
Aslolanın Cemil Bey'in sanatı, bunların teferruat olduğunu kabul etmekle birlikte bir şeye inanacaksak Cemil Bey'in sanatını en iyi anlatan, onunla akran, müzikolojinin kurucusu Rauf Yekta Bey'e inanalım teklifiyle sözlerime son veririm.
Ek: Birinci görsel, bahsi geçen arşiv belgesi. İkinci görsel ise Rauf Yekta Bey'in hatırattaki bilgileri verdiği 15 Ağustos 1916 tarihli makalesinin baş kısmı.