Tercümelerle bilim olur mu? Bazılarınca tercümelerle bilim olmaz. Hatta bunun hakkında sayfalar dolusu yazı yazanlar vardır. Bu yaklaşımın haklı tarafı var mı yok mu? Bu görüş ne kadar haklı?
Size Türk müzikolojisi kaynaklarından bir örnek vereyim: Kabusname.
Kabusname, Türk müziği tarihinin en eski kaynaklarından biridir.
Bilindiği üzere Kabusname'nin aslı Farsça'dır. Emir Keykavus tarafından 1082 (h. 475) yılında oğlu Gilan Şah'a nasihat maksatlı yazılmıştır. Emir Keykavus'un başında bulunduğu Ziyariler, bugün İran'ın Taberistan-Gilan civarında 928-1090 yılları arasında, X-XI. Yüzyıllarda hüküm süren bir beylik-emirlikti, daha sonra Selçuklulara katıldılar. Emir Keykavus'un maksadı emirliği bırakacağı oğlunu saltanata alıştırmaktı. Eser bir mukaddime ve 44 bölümden oluşmaktadır. Eserin önemine zamanın edebiyatçıları dikkat çekmişlerdi. Eserin edebi açıdan önemi dışında kendisinden sonra oluşan “nasihatname” türü literatürünün gelişmesine öncülük etmiş olmasıdır. Keykavus, kitabının bir bölümünde oğlunun eğlenmesi için zaman ayırması gerektiğini belirtiyor, eğlenmesini tavsiye ediyor, zamanın müziği hakkında bazı terimler kullanıyor. İşte bu noktada eser Türklerin İslamlaşmaya başladığı bir dönemin kültürüne ışık tutmakta oluşuyla Türk müzikolojisinin kaynaklarındandır. Eserin müzikoloji için önemini gösteren ikinci gerekçe yazının sonunda belirtilecektir.
Kabusname'nin Türk edebiyatı için bir örnek oluşturması Türkçeye çevrilmesiyle başlamıştır. Konunun iyi bir özet değerlendirmesi için Enfel Doğan (2011, erişim tarihi 21.02.2016, hem Türkçe hem İngilizce makalesi yayınlanmıştır) ve Fatih Deniz Akyüz (2015, er tar 21.02.2016) tarafından yazılmış online makalelere bakılabilir. Özetle:
1-Kabusname'nin Türkçe’ye ilk çevirisi 1370-1386 yılları arasında yapılmış, henüz çeviren tespit edilememiştir. Eserin yazmasını müzayededen satın alarak sahip olan E. Birnbaum eseri yayınlamıştır (1981). Aysel Güneş bu eseri yüksek lisans tezi yapmıştır (2001).
2-Kabusname'nin ikinci çevirisi Şeyhoğlu Sadreddin tarafından 1380-1385 yılları arasında yapılmış, Germiyanoğlu Süleyman Şah için yapılmıştır. Bu çeviri Enfel Doğan tarafından yayınlanmıştır.
3-Kabusname'nin üçüncü çevirisi Akkadıoğlu tarafından Yıldırım Beyazıd'ın oğlu Süleyman Çelebi'nin veziri Hamza Bey için yapılmıştır. Bu çevirinin 1402-1411 yılları arasında Edirne'de yapılmış olduğu tahmin edilmektedir.
4-Kabusname'nin dördüncü çevirisi Bedr-i Dilşad tarafından 1427 yılında yapılmış olduğu hemen hemen bu konuyu ele alan yazılarda belirtilir. II. Murad'a sunulmuş bu eserin neredeyse Kabusname'den ilham alınarak özgün bir eser olduğu da belirtilir. Hatta aralarındaki farklar, fazlalık başlıklardan söz edilir. Müzik ile ilgili kısmından ise biraz sonra bahsedeceğiz.
5-Kabusname'nin beşinci çevirisi Mercimek Ahmed Tercümesi olarak ünlüdür, yukardaki gibi II. Murad için 1431 yılında yapılmıştır. Farsça aslına zaman zaman bağlı kalmakla birlikte bazen genişletmiş, açıklayıcı cümleler ilave etmiştir. Kısacası açıklamalı tercüme gibidir. Kabusname'nin en çok bilinen tercümesidir. Bu tarih Şükrullah Çemişkezeki'nin çevirilerden oluşan müzik eserini yazdığı tarihle uyumludur (Urmevi, Kaşani, Kırşehri çevirileri).
6-Kabusname'nin altıncı çevirisinin çevirmeni, yazılış tarihi henüz tespit edilememiştir. Çevirinin yazması İngiltere-British Library no. 11281'dedir. E. Doğan'ın verdiği bilgilere göre eser üzerindeki incelemeler devam etmektedir.
7-Kabusname'nin yedinci çevirisini yapan Nazmizade Murtaza, Mercimek Ahmed'in yaptığı tercümeyi dikkate alarak 1705'te yeniden ele almış, Türkçesini elden geçirilerek çeviriyi güncelemiştir.
8-Kabusname'nin sekizinci çevirisi Çağatay Türkçesine yapılmış, İngiltere-British Library no. Or 9661'de bulunan yazmanın incelenmesi henüz yapılmamıştır.
Kabusname'nin Farsça neşirlerinden, Arapça ve İngilizce çevirilerinden bu yazıda bahsetmeye gerek görmüyorum, bu bilgileri Enfel Doğan'ın makalesinde biraz daha detaylarıyla bulabilirsiniz.
Kabusname'nin Türkçe metni üzerinde Atilla Özkırımlı'dan Enfel Doğan'a kadar onlarca edebiyatçı inceleme yapmış ve bilim camiasına ortaya çıkardıkları bilgileri paylaşmışlardır.
Benim burada üzerinde durmak istediğim konu tercümeler/çeviriler, bilime özellikle de müzikolojiye katkı sağlar mı sağlamaz mı?
Yukarda verdiğim örnekte görüleceği üzere XI. Yüzyılda yazılmış bir kitabı farklı zamanlarda sekiz (8) kişinin Türkçeye tercüme ettiği (çevrilen diğer diller konusuna girmiyorum), onlarca bilim adamının bu tercümeler üzerine zaman harcadığı ortadadır. Bu eserin bazı tercüme yapanları, kendi kültür dünyasının gerçeklerini ekleme zorunda hissetmişler ve özellikle müzikle ilgili bilgileri aynen tercüme etmemiş, kendi çevresinde gördüğü bilgileri eklemiştir. Eserin müzikoloji açısından ikinci önemli tarafı budur.
Eserin en önemli etkisi Türk edebiyatında sultanlara nasihatname veya siyasetname denilen bir türün gelişmesine sebep olmasıdır. Hatta bu türün Avrupa yazarlarından Machiavelli'yi etkilediği bile söylenmiştir. Avrupa'da bir krala/prense yazılmış olduğu bilinen en ünlü nasihatname Machiavelli'nin eseridir.
Bir çok edebiyatçı Kabusname çevirileri üzerinde çalışmalar yapmış, edebi ve dil açısından incelemelerde bulunmuştur. Kabusname'deki müzikle ilgili bilgileri özel olarak ele alan henüz bir müzikolog yoktur. II. Murad döneminde müzik konusunu ele aldığım makalede Bedr-i Dilşad'ın tercümesinin aslıyla ilgisi olup olmaması konusu henüz aydınlatılmamıştı. Edebiyatçıların neredeyse tamamı Kabusname çevirisi olduğunu söylüyorlardı. Müzikle ilgili kısmın aslıyla aynı olup olmadığı problemi müzikolojiyi ve müzik tarihimizi yakından ilgilendirdiği için Farsça aslı ile karşılaştırma yapmış ve aynı olmadığını o yazımda ilan etmiştim. Bugün henüz her hangi bir yerde yayınlanmayan bir başka tespitimden daha söz edebilirim. Bedr-i Dilşad, eserindeki müzikle ilgili kısmı yazarken, Farsça Kabusname'den değil, tamamen Yusuf Kırşehri Mevlevi'nin müzik eserinden yararlanmıştır, hatta onun Farsça müzik risalesini manzum olarak ilk Türkçeye tercüme eden kişi olduğu anlaşılmaktadır. Şükrullah Çemişkezeki bu tercümeden yararlanmıştır, nerdeyse tekrar etmiştir.
Görüldüğü gibi bir eseri birden fazla kişinin tercüme etmesi tarih boyunca görülen, hatta günümüzde de birçok örneği bulunabilecek bir konudur.
İlhami Gökçen'in köşesinde konu ettiği “Kaside-i Bürde” tercümeleri ve bestelerinin bir çok örneği bulunduğu gibi.
Yirminci yüzyıl başlarından bir örnek olmak üzere Rauf Yekta'nın Molla Cami'nin müzik risalesi tercümesini hatırlayalım. Bunun gibi bir çok tercüme yeni şeyler söyleyebilmenin kaynağı değil midir? Tercümelerin ve çevirmenlerin müzikolojiye katkı sağlamakta olduğu unutulmamalıdır.
Müzikoloji kaynaklarını yeni harflerle aktararak yani modern Türkçeye çeviriyle tez yapma fikrini ilk olarak hocamız Ruhi Kalender'in Mehmet Ladiki'nin Zeynül-elhan adlı eseri konulu çalışmasında görüyoruz (1992 yılları). O günlerden itibaren Türk müziğiyle ilgili birçok kaynak gerek Osmanlıcadan, gerek Arapça ve Farsça eserlerden Türkçeye kazandırıldı. Müzikoloji camiasından Ruhi Kalender, Yavuz Daloğlu, Yalçın Tura, Fatma Adile Başer, Nilgün D. Dişiaçık, Nuri Uygun, Ahmet Hakkı Turabi, Ubeydullah Sezikli, Yalçın Çetinkaya gibi daha birçokları tarafından.
2007'den beri Müzikolojinin gelişmesine daha iyi bir katkı sağlamak isteyenler için önerim, özellikle jürisine katıldığım kişilere tavsiyem, tercümeyi yaptıktan sonra, tercümeyi olduğu gibi tezde vermek yerine, mümkünse tercümeyi vermeden veya ekte vererek, tezde sistematik müzikoloji yöntemiyle bilgiyi sunma yöntemini kullanmaları olmuştur. Müzikoloji kaynaklarını akademik ortamda ele alan kişilerin sistematik yöntemi kullanmaları gerektiğini 2009'da Folklor/Edebiyat dergisinde yayınlanan makalede dile getirmiştim.
Bütün bunlara rağmen tercümelerin müzikolojiye katkı sağlamayacağını söylemek mümkün değildir, tercümeler geçmişte olduğu gibi günümüzde de bilimin, müzikolojinin gelişmesine katkı sağlayacaktır, sağlamaktadır.
Müzikolojiye katkı sağlayacak tercümelerin çoğalması ümidiyle.
Recep Uslu