Toplumsal müzik hayatımızdan tarihi bir kesit sunmak istiyoruz. İster nostaljik, ister ders alınması gereken hoş bir sada, ister İstanbul müzik efendilerini günümüzde saygıyla anmak açısından...
Bir zaman vardılar, bugün yaşadıklarımızı onlar da yaşadılar…
GTSM dernek ve cemiyetleri 20.yy başından itibaren bir bir kurulmaya başladılar.
Bu sivil toplum müzik kurumları Tanzimat sonrası uygulamaları sonucunda iyiden iyiye belirginleşen "tatil bestekarlığı ve müzisyenliği"nin işgörür uzantıları olmuşlardı.
Bu derneklerin yönetiminde çoğunlukla ileri derecede müzik meraklısı varlıklı kişilere görev veriliyordu. Bu kişilerin zaman zaman derneğin sanat anlayışına müdahale etttikleri, “dedikleri” yapılmadığı zaman da derneği terk ettikleri veya dernek içinde varolan farklı müzik görüş ayrılıklarının su üstüne çıkmasına sebebiyet verdikleri gözleniyordu…
Şark Musiki Cemiyeti’nde yaşananlar, GTM'nin toplumsal örgütlenme boyutundaki tarihsel örneklerinden sadece biridir.
Aktarıyoruz:
“Şark Musiki Cemiyeti önce Leon Hancıyan (1857-1947) ve arkadaşları; Kemal Niyazi Seyhun (1885-1967), Enise Can (d.1896-?), Foto Ferit İbrahim, Tanburi Atıf ve Hanende Zahide Hanım’ın da bulunduğu 14 kişi tarafından 1918’de kurulmuştu. İstanbul, Kadıköy, Yoğurtçu Çayırı’na bakan Madenci Köşk’ünde çalışmalarına başlıyan Cemiyet bir süre sonra maddi zorluklar yaşamaya başladı. Parasızlık yüzünden gelişememişti. Cemiyetin hocaları arasında Udi Nevres Bey (1873-1937), Sinekemani Nuri Bey (1877-1963), Kemal Niyazi Bey(1885 -1967) gibi ünlü müzik adamlarımız da bulunuyordu.
19 Kasım 1920’de , Moda’daki Apollon Tiyatrosu’nda “-Tanburi- Cemil Bey” konserlerini verdiler. Solistler arasında Kaşıyarık Hüsameddin, Münir Nureddin Selçuk (1901-81), Hamid Hüsnü Kayacan (1868-1952), Hafız Arab Cemal (1888-1938), Zahide Hanım bulunuyordu. Sazendeler ise Viyolonselde A.R.Çağatay, Piyanoda Cevdet Bey, Armonyumda Cemil Bey, Kemençede Kemal Niyazi Seyhun, Kemanda Küçük Tabnak Hanım, Ömer Bey, Sinekemanda Nuri Duyguer, Tanburda Hikmet Bey, Refik Fersan, Mesud Cemil, Hatıf Bey, Faize Ergin, Laika Karabey, Ney’de Hafız Ömer Efendi, İhsan Bey, Ud’da Fahri Kopuz, Kanun’da Nezihe Hanım idi. (1)
Bu arada Cemiyet’de yaşanan parasızlık dillenir boyuta gelmiş, hatta Cemiyet gelirleriyle yeterli sandalye temin edilemediği için bazı öğrencilerin -üzerlerine isimlerini yazdıkları- kendi sandalyelerini getirmeleri şart olmuştu.
İçinde bulunulan duruma çözüm arayışlarında başkanlık, maddi durumu iyi olan, viyolonsel de çalan Ali Rıfat Çağatay’a (1867-1935) önerildi. O da kabul etti.
Kısa bir süre sonra Cemiyetin konser sayısı artmış, dernek çalışmaya başlamıştı. Konserlere Şerif Muhittin Targan (1892-1967 ve o tarihte henüz yurtdışına çıkarılmamış bulunan Hanedan üyeleri de geliyordu.
Ali Rıfat Çağatay Cemiyetin müzik çalışmalarında ve anlayışında Batı Müziğine yatkın değişiklikler yapmak istiyordu.
O’nun bu isteklerine karşı çıkanlar vardı ve bunların başında da Udi Nevres Bey (1873-1937) geliyordu. Aralarındaki rekabet bir sanat rekabetiydi ve saygı sınırlarını aşmıyordu.
Bu anlaşmazlığa cemiyetteki yeniliğe kapalı üyeler karışıp istekleri yapılmayınca Ali Rifat Çağatay görevden ayrıldı. Daha sonra Türk Musikisi Ocağı’nı kurmuştur.
Çağatay Şark Musiki Cemiyeti'nden ayrıldıktan sonra Cemiyet’in para durumu bozuldu, çünkü Cemiyet’e maddi olarak da katkıda bulunuyordu.
Karışıklığı çıkaranlar maddi durumu iyi başka bir başkan aramaya başladılar.
Moda’da oturan, sosyal faaliyetlere ilgi duyan çiftlik ve fabrika sahibi Süreyya (İlmen) Paşa’ya başkanlık teklif edildi. O da kabul etti (1923).
Süreyya Paşa para yönetim işlerini biliyordu. Lokalin 8 aylık kirasını ödedi. Cemiyet daha sonra Mühürdar Caddesi’nde Ermeni Kilisesi’nin yanında büyük bir yapıya taşındı.
Süreyya Paşa Cemiyet üyelerinin seslendirdiği fasıla hayran kalmış, bu işten para kazanılabileceğine inanmıştı. Hemen Hale Sineması ile 15 günde bir geceliği 75 liraya anlaşıldı. Konserler çok ilgi gördü.
Oturacak yer bulunamıyordu.
Cemiyet İcra Heyeti'nin Atatürk’ün Mudanya ve Bursa Gezisi’nde de görev alarak tarihi bir görev yaptığını da belirtmek gerek…
Şark Musiki Cemiyeti’nden yetişenler arasında Muzaffer İlkar ve Müzeyyen Senar da bulunuyordu.
21 Aralık 1924 tarihli Vatan Gazetesi’ndeki şu yorum dikkati çekmektedir:
“Süreyya Paşa’nın başkanlığında teşekkül eden Şark Musiki Cemiyeti 2. Konserini verdi ve muvaffak oldu. Rifat Bey devrindeki tarzından büsbütün başka, O’ndan çok güzel bir şekil alan bu konserler çok rağbete mazhar oldu. Garp musikisini taklit ile eline bir değnek alarak usul tutan Şef D’orkestr hamdolsun ortadan kalktı.”
Daha sonra Süreyya Paşa’nın bir müzik adamı olmadığı halde bazı yenilikler yapmak istemesi, yöneticilerle ve kimi üyelerin arasını açtı. Müzikal anlaşmazlık doğmuştu. Paşa, zamanı açısından yeni bir konu olan Türk Halk Müziği ile ilgileniyordu. Osman Pehlivan’a çaldırttığı Anadolu ve Rumeli havalarının 8 tanesini Hamparsum notası ile tesbit ettirerek, konserde seslendirdi. Bu havaların tümü 40 dolaylarındaydı. Aralarında Beyoğlu Saray Sineması ve Büyükada’daki Splendide Palas’ın da bulunduğu konserler epey ilgi görmüştü.
Paşa'nın 100 kişilik bir saz ve koro heyeti ile konserler verilmesi düşüncesi vardı.
Ama bu sayıyı sağlayabilmek için Cemiyetteki usta müzisyenlerin sayısı yetmeyince öğrencilerin de icra heyetine girmesi gerekti...
Asıl icra heyeti üyeleri “biz acemilerle çalışmayız” diye diretince Süreyya Paşa da istifayı bastı.
Kendisi sonraları şöyle demiştir:
“İstifamdan bir müddet sonra cemiyet bocalamaya başladı, nihayet sönüp gitti. Muhakeme ile anlatamadığımı, Cemiyet’in çökmesiyle anladılarsa da iş işten geçti. ” (2)
Geleneksel Türk müziğinde özellikle günümüz açısından dersler çıkarılması gereken bu olayların benzerlerine bugün de şahit olmak mümkündür.
Olayın temelinde kişilikli sanat anlayışına sahip Türk müzik topluluklarına duyulan ihtiyaç ve arayışlar yatmaktadır.
______________________________________
(1) Prof. Dr. Gültekin ORANSAY “Cumhuriyetin İlk Elli Yılında Geleneksel Sanat Musikimiz” T.C. 50. Yıl Kitabından Ayrı Basım, 1973,
(2) Adnan GİZ “Bir Zamanlar Kadıköy” İletişim Yayınları, İstanbul, 1988,
* Bu yazı 26 Haziran 2007 günlü Musiki Dergisi’nde yayınlanmıştır.