Tomaso Albinoni'nin "Yaylı Çalgılar ve Org" için yazdığı "g-moll Adagio/Sol minör adagio" eserini bilmeyen ve severek dinlemeyen yok gibidir. Eserin künye bilgilerine bakıldığında adagio temposunda, sol minör tonunda yazıldığı ve bu ton ve tempoda icra edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Albinoni özellikle bu tempo ve tonalitede olmasını istemektedir ve icracılar da bu tempo ve tonalitenin dışına çıkmamaya dikkat ederler. Neden sol minör? Neden la minör ya da fa minör değil? Benzer sorular Joaquin Rodrigo'nun "Si Minör Adagio"su, F. Chopin'in "C Sharp Minör Nocturne"ü ya da Johan Sebastian Bach'ın "Re Minör Chaconne"u için de sorulabilir, yüzlerce örnek de verilebilir. Peki, başka tonalitelerde icra edilemez mi? İcra edilebilir. Fakat eserlerin tonalitesi bestecinin ifadesini anlatan, duygu ve düşüncesini yansıtan yegâne tonalitedir ve yarım perde dahi dışına çıkılmamalıdır. Kısaca tonaliteler tampere yani tam perde sisteminde on iki perdeye transpoze (göçürme, aktarma) edilebilir, fakat o tonalitede bestelenmiş bir eserin başka bir perdede icrası uygun görülmez. Uygun olsa idi besteci, özellikle tonalite adını belirtmeye gerek duymazdı. Osmanlı/Türk musikisinde, makamlar açısından düşünüldüğünde bu konuya ilişkin neler kaydedilmiştir?
Osmanlı/Türk musikisinde ise durum biraz daha farklı ve karmaşıktır. Yazılı kaynaklarda kaydedilmiş eser künyelerinde makam, usul ve besteci isimlerine yer verilir. Genellikle makamın hangi ses yüksekliğinde icra edileceği ya da usul mertebesinin ne olacağı belirtilmez. Nâyi Mustafa Kevserî de mecmuasında on sekizinci yüzyıl Osmanlı/Türk musikisinde bu konuda net bir bilgi aktarmasa da hangi makamların hangi ses yüksekliklerinde çalınabileceği hususundaki bazı bilgileri Kantemiroğlu Edvarı'ndan alıntılarla, detaylandırarak ve tablolaştırarak anlatmıştır. Nâyi Mustafa Kevserî öncelikli olarak Kantemiroğlu Edvarı'ndan yaptığı alıntıdan hareketle şedd makam nedir onu açıklıyor:
"Şedd makam; bir makamın kendi karar perdesinden başlayarak dördüncü perdesini karar perdesi kabul ederek makamı icra etmesine denilir. Yani aşiran'ı dügâh perdesinde, ırak'ı segâh perdesinde, rast'ı çargâh[1] perdesinde kabul edip, asıl makamın tüm özelliklerinin gösterilerek icra edilmesidir" (v. 28b).
Bu tanımdan hareketle, kısaca şedd makam için aktarma, göçürme, transpoze etme diyebiliriz. Bu tanımın ardından Kevserî, şedd makamın hanendelerin okumasından anlaşılamayacağı, sazendelerde anlaşılıp, ara ara kullanılabileceğini belirtmektedir. Ayrıca Kevserî'ye göre şedd makam kendi başına bir makam olmayıp, her hangi bir makamın başka bir ses yüksekliğinde icra edilmesidir (v. 28b). Sol minör bir eserin do sesine aktarılarak icra edilmesi gibi.
Nâyi Mustafa Kevserî şedd makamları açıkladıktan sonra perdelerine ve adetlerine göre tablolar halinde şedd yolu/yöntemini göstermiştir. Tüm tablolar incelendiğinde toplam on iki tablodaki tasnif yönteminin tam, nim perdeler ve Acemlere[2] göre oluşturulduğu görülmüştür. Kevseri on iki tablodan dördünün Acemlerin kullandığı şedd makamlar olduğunu tablo üzerinde belirtmiştir. Bu durumda diğer tabloların ise Rumilere[3] ait olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kısaca tabloların Rumilerin ve Acemlerin kullandığı şedd makamlar olarak iki şekilde tasniflendiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi on sekizinci yüzyıl yazılı kaynaklarına göre on altı tam perde vardır. Bunlar: yegâh, aşiran, ırak, rast, dügâh, segâh, çargâh, neva, hüseyni, evç, gerdaniye, muhayyer, tiz segâh, tiz çargâh, tiz neva ve tiz hüseyni'dir. Mecmuada Rumilere göre toplam on altı tam perde ile yapılabilecek şedd 16 ve 9 adet; nim [yarım] perdeler ile 23 ve 10 adet olarak verilmiştir. Buna karşın Acemlere göre tam perdelerle şedd 14, nim perdelerle ise 18 olarak verilmiştir. İlk tabloya göre on altı (16) tam perde ile yapılan şedd yöntemi (4 satır ve 4 sütun şeklinde toplam 16 adet) dörtlü, beşli ve oktav aralıklar ile mümkündür.
Tablolar ve ilgili açıklamalar ışığında şedd makam; bir makamın başka bir ses yüksekliğine, tüm özellikleri gösterilerek göçürülmesidir ve Rumilere göre dörtlü, beşli ve oktav olarak yapılacağı gibi, Acemlere göre ise üçlü aralıklar ile yapılabilir. Tam perdeler nim perdelere, nim perdeler tam perdelere göçürülemez. Göçürme nermden tize olabileceği gibi çevrimi düşünülerek tizden nerme de yapılabilir. Acemler ve Rumilere göre kullanılan nim perdeler arasındaki en önemli fark büzürg perdesidir. Ayrıca Nâyi Mustafa Kevserî mecmuasında büzürg perdesini ney resimleri üzerinde göstermiş olmasına karşın notası kaydedilmiş hiçbir eserde büzürg perdesi yokken nerede ve ne amaçla kullanılacağı belirsizdir (v. 31 a).
Kantemiroğlu edvarında bu şeddleri Acem diyarının sazendelerinin kolaylıkla yaptığını, Rum diyarının sazendelerinin de çok azının bildiğini belirtmektedir (Tura, 2001, 100)[4]. Tablolarda ise on iki tablodan dördünün Acemlere, sekizinin ise Rumilere ait olması durumun tam tersini gösterdiği fikrini vermektedir. Charles Fonton'a göre on sekizinci yüzyılda Şarklıların önde gelen musiki aleti Ney'dir ve diğer sazlar akortlarını Ney'e göre yaparlar (Fonton, 1987, 79)[5]. Bu durumda ney çeşitlerine göre diğer çalgıların şedd makamları icrası zaten kaçınılmazdır. Kantemiroğlu'nun Rum diyarı sazendelerinin şedd makamları ameli/uygulamada her zaman kullandıkları için nazari/teorik olarak konuyu bilmediklerini kastediyor olması gerekir. Ayrıca Kantemiroğlu'nun "Şedd-i Cedid" (Tura, 2001, 101) olarak başlık verdiği bir şedd yöntemi daha vardır ki üçlü aralıklar ile oluşturulmuştur ve Kevseri'nin "…Acemlerindir…" olarak özellikle belirttiği şeddlerdir. Kantemiroğlu bu şekilde yapılan şeddlerin değiştirilmiş perdeler ile garip sesler verdiğini, zamanındaki sazendelerin bu şeddleri bilmediğini özellikle belirtiyor. Kantemiroğlu'nun zamanının musikişinaslarına sorduğu bu şeddleri Kevseri "Acemlere[6]" ait olduğunu söyleyerek bilinmeme sebebine bir nevi açıklık getiriyor. Şedd makamların günümüzdeki karşılığı ise tamamen farklıdır. Bu konuda yapılmış birkaç çalışmaya ulaşmak da mümkündür[7].
Nâyi Mustafa Kevserî şedd makamlar konusunu kendi bilgi ve birikimlerini de kullanarak tablolaştırdığını, Kantemiroğlu'ndan aldığı bilgilerin dışında eklemeler yaptığını, geliştirdiğini görüyoruz. 1806 yılında da aynı bilgiler T 1856 numaralı "Edvar-ı İlm-i Musiki" adlı esere aktarılmıştır.
On sekizinci yüzyıl yazılı kaynaklarında şedd makamlar konusu dışında herhangi bir makamda bestelenmiş bir eserin hangi ses yüksekliğinde icra edileceğine ilişkin bir bilgi yoktur. Muzaffer'e ait Irak makamındaki saz semaî, Nayi Osman Dede'ye ait Hüseyni peşrev ya da Acemlere ait hicaz makamındaki saz semaî hangi ses yüksekliğinde bestelenmiştir? Hangi ses yüksekliğinde icra edilmelidir?
Bir sonraki yazımız yine Kevseri Mecmuası'ndan… Ele aldığımız notları, bilgileri daha önce de belirttiğimiz gibi Kevseri Mecmuası'nın istinsahı olan "Edvar-ı İlm-i Musiki" adlı eserden yararlanarak inceliyor ve düzelterek aktarıyoruz. Fakat bu sefer ele alacağımız konu T 1856'da yoktur. Yazımızda, Kevseri Mecmuası'nda yer verilen Ney'in esrarına ve ardından da musikinin şerefli bir ilim olduğunun ispatına yönelik çeşitli notları ele alıyoruz. Vesselâm.
(v. 28b) Beyan-ı Suret-i Tarik Makam-ı Şeddlerdir.
Tarifü'ş-şeddül Makam
Şedd makam oldur ki bi'z-zat makam olanın dördüncü perdesinde olur ve karargâhı olmayan perdede karar ider. Yani [mesela] aşiran ile dügâh, ırak ile segâh, çargâh ile rast idüb bir makamın üzerinde tasnif olunan nesneyi dördüncü olan perdenin makamında çalınur. Lakin bu makule şedd makamları hanendelerde ber-vechile teşhis olmayub yalnız sazendelere mahsusdur, câbecâ müstamellerdir. Bilmiş ol ki şedd makam dediğimiz mahsus ve bi'z-zat makam değildir. Velakin tarif-i makamatda zikr olunduğu vech üzre bir makamın üzerinde tasnif olunan nesneyi dördüncü perdede çalınur. Ves-selâm.
Der beyan-ı tarik-i şedd perde-i tam ile 16 aded
Yegâh ile rast-aşiran ile dügâh-ırak ile segâh-rast ile çargâh
Dügâh ile hüseyni-segâh ile evç-çargâh ile gerdaniye-neva ile muhayyer
Hüseyni ile muhayyer-evç ile tiz segâh-gerdaniye ile tiz çargâh-muhayyer ile tiz neva
Tiz segâh ile segâh-tiz çargâh ile çargâh-tiz neva ile neva-tiz hüseyni ile hüseyni
….
Suret-i tarik şedd Acemlerindir perde-i tam 14 aded
Acemaşiran yegâh-rast aşiran
Dügâh ırak-segah rast
Çargâh dügâh-neva segâh
Hüseyni çargâh-evç neva
Gerdaniye hüseyni-muhayyer evç
Tiz segâh gerdaniye-tiz çargâh muhayyer
Tiz neva tiz segâh-tiz hüseyni tiz çargâh
[1] Kantemiroğlu "çargâh ile rast idüb" diyerek tanımın dışına çıkmakta ise de Kevseri ilgili tabloda "rast ile çargâh" olarak düzeltmeye gitmiştir.
[2] Yalçın Tura'ya göre bu deyimden İran değil, Doğu Türkeli ve Azerbaycan anlaşılmalıdır (Tura, 2001, 252).
[3] Yalçın Tura'ya göre bu deyimden Osmanlı Ülkesi, Anadolu ve Rumeli anlaşılmalıdır (Tura, 2001, 252).
[4] Yalçın, Tura (2001). Kantemiroğlu Edvarı. Cilt I. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
[5] Fonton, Charles (1987). 18. Yüzyılda Türk Müziği (Çeviren ve Yayına Hazırlayan: Cem Behar). İstanbul: Pan Yayıncılık.
[6] Kantemiroğlu Edvarı'nda "Şedd-i Cedid/Yeni Şedd" olarak yazılı başlıktan hareketle bu şedd yönteminin yeni olduğu, yeni icat edildiği sonucuna varabiliriz. Kevseri yeni şedd için "Acemlerindir" atıfını yaparak alıntı yaptığı kitabın (Kantemiroğlu Edvarı) müellifinin "Acem" olduğuna işaret ediyor olabilir.
[7] Harmancı, Başak İlhan (2013). Şed Makam mı Şed İcra mı? Rast Müzikoloji Dergisi. C. 1, s.1. 22-27. Hatipoğlu, Emrah (2014). Arel-Ezgi-Uzdilek Nazariyātında Şed Makām Anlayışı, Çargâh Acem-Aşîrān Ve Māhūr Makāmları. İSTEM Dergisi. S. 24. 63-84