Müziğimizin içine düşürüldüğü durağanlaşmayı anlama bilinci en eksik yanlarımızdan. Dolayısıyla herkes birbirinden koptu, ümitsizce gidiyor bir yanlara...
Bu sohbetlere, icracı/ icralarıyla, müzik yazarı/ yazılarıyla kendini kanıtlamış geleneksel Türk müziği insanlarına daha çok ihtiyacımız var.
Röportajda hele "Klasik Türk müziğinde hâlâ bazı köprüler aşılamadı. Örneğin siz hep yenilik peşindesiniz ama birçok kişi de mirasın tekrarıyla yetinilmesini istiyor..." sorusu var ki günümüz Türk müzikçileri arasındaki ana sorunun temelini oluşturuyor.
İşte müziğimizde gizli gündem oluşturan yazı ve röportajlarıyla tanıdığımız Ali Pektaş ve Derya Türkan ile yaptığı röportajdan kesitler (1) :
Ali Pektaş: İncesaz’dan ayrılık süreci mi üzdü sizi?
Derya Türkan: Evet. Bu süreç sadece benim için değil, ailemiz için de üzücü oldu. Her ne kadar anlaşılmış bir ayrılık gibi gözükse de bizim için zor oldu. Ve maalesef anlaşarak da olmadı ayrılık. Bu benim kendi tercihim değildi, eşim Dilek Türkan’ın da tercihi değildi. Ama bunu tercih etmek zorunda kaldık. İncesaz tarafından gelen tepkiler sonucunda bizim böyle davranmamız gerekti. Arkadaşlarımızı rencide etmemek adına ara verme süreci olarak anlattım.
...
-Sancılı süreci atlatmak için bu kadar yoğun çalıştınız o zaman.
-Erkan Oğur ile yaptığım albüm benim için bu süreçte şifa oldu. Renoud Garcia ile yaptığımız albüm ise benim için çok önemli bir rehabilitasyondu. Kurucuları arasında yer aldığım ve on yedi yıl içinde olduğum bir gruptan bir nevi ihraç edildim. Tabii ki insan ne yapacağını şaşırıyor. Bu albümler bana manen çok faydalı geldi.
-Daha önceki sohbetimizde İstanbul kemençesi ile Karadeniz kemençesi arasındaki fark bilinmiyor demiştiniz. Artık bu fark bilinsin diye mi albüme bu ismi verdiniz?
-Aynen öyle oldu. Türkiye’de üç tip kemençe var. Karadeniz, Kastamonu ve İstanbul kemençesi. Bu üçü de halk müziği enstrümanı. İstanbul kemençesi de İstanbul folklorunun bir parçası. Bu kemençelerin farkını maalesef halkımız hâlâ bilmiyor. Yunanlılar bu enstrümanları şehirlerle bir anıyor. Mesela Girit kemençesi diye isimlendiriyorlar. Biz de türküleri şehirlerle birlikte anıyoruz. Neden Ege türküsü demiyoruz da Aydın türküsü ya da Afyon türküsü diyoruz? Çünkü o şehre aitler. Bu kemençe de İstanbul’a ait. İstanbul’un folkloruna ait. Ben klasik Türk müziği tanımına da karşıyım, klasik İstanbul müziği demeyi daha doğru buluyorum.
-Neden?
-Çünkü bu müzik sadece Türklerin ilgilendiği bir müzik değil. Ermeni, Rum ve Yahudi vatandaşlarımız da bu müzikle ilgilenmiş ve son derece büyük katkıları olmuş. Ali Ufki (Albert Bobowski) ile Dimitri Kantemir, Yorgo Bacanos, Tatyos Efendi, İshak Elgazi gibi birçok ismin bu müziğin oluşmasında büyük payı var. Bunda gocunulacak bir şey yok. Tanburi Cemil Bey’in oğlu Mesut Cemil’in de telkini bu yönde. Bu ortak kültürün oluşturduğu bir güzellik. Eğer böyle olursa bir daha bana ya da bu kemençeyi çalanlara ‘Siz Karadenizli misiniz?’ sorusu yöneltilmeyecektir.
-Albümü babanıza ithaf etmişsiniz.
-Babamın, müziğe ilgi duymamdaki payı büyük. Evde sürekli klasik Türk müziğinin seçkin eserlerini dinlerdi. Aslında bu şekilde bende bir müzik zevki oluşmasını sağladı. Müzikle ilgilenmeye başlayınca da hep destekledi. Bir yandan da ahlâkî olarak beni terbiye etti. En önemlisi de müzikle egonun yan yana gitmeyeceğini telkin etti. Ne zaman bir şeyleri kendimden bilmeye çalışsam beni uyardı. Bu konuda babamın hakkını ödeyemem.
-Klasik Türk müziğinde hâlâ bazı köprüler aşılamadı. Örneğin siz hep yenilik peşindesiniz ama birçok kişi de mirasın tekrarıyla yetinilmesini istiyor.
-İyi de olsa kötü de olsa devamlı yeni şeyler denemek gerekiyor. Bugün eğer ben Tanburi Cemil Bey’den daha iyi bir şey yapmaya çalışmazsam, gayret etmezsem her şeyden önce bir sanatçı olarak sanatıma ihanet etmiş olurum. Bu müzik için iyi bir şey değil. Bu yüzden böyle düşünen insanların olduğu lobilerin dışında olmak gerekiyor. Çünkü o lobilerin dışında müzik var.
-Müzik adına önemli işler yaptınız ama çok mütevazı yaşıyorsunuz. Popülerlik kaygınız olmadı mı hiç?
-Olmadı. Bazen insanın aklına geliyor. Dilek ile konuşur, gülüşürüz ama yapmamam gerekiyor. Sanatçı olmak zaten büyük bir iltifat. O iltifata ihanet etmemek gerekiyor. Bu iltifatın yanında küçük şöhretler hiçbir şey. Altın ile değersiz bir taş değişilmez. Bir de devraldığımız mirasa da ihanet olur. Biz bir silsileden geliyoruz. Hocalarım İhsan Özgen, Niyazi Sayın bir anlayış ve düşünce tarzından geliyor. Eğer ben bu isimlerin öğrencisiyim, Tanburi Cemil Bey’i çok seviyorum diyorsam o zaman onların ahlâkıyla da ahlâklanmalıyım. Mesut Bey, ‘Benim babamın ahlâkı müziğinden önde giderdi.’ derdi. Her işte ahlâklı olmak gerekiyor.
-İstanbul kemençesi sizden sonra öksüz kalır mı?
-Hiçbir zaman kalmaz. Çok iyi müzisyenler var. İyi ahlâka sahip insanlar var. İnsanlar gider ama müzik bitmez. Bu iş kişilere endekslenemez. Bugün sadece kendi müziğinizle ilgilenmek yetmiyor.
-Argo filminde profesyonelliği gördüm
-Müziklerinde yer aldığım Argo filmi benden önce Türkiye için çok önemliydi. Ben Affleck birkaç sahneyi İstanbul’da çekti. Orada görüştüğümüzde Türkiye’yi çok sevdiğini ve İstanbul’a hayran kaldığını söyledi. Argo’yu anlatırken Türkiye ve İstanbul’dan bahsetti. Bu tanıtımı para verseniz yaptıramazsanız. Kendi adıma hayatımda görmediğim profesyonellik vardı. Benim o filmde çok küçük bir görevim söz konusuydu ama onlar öyle bakmıyor. Herkesi filmin bir parçası olarak görüyorlar. Ben Affleck ve George Clooney kayıt süresince stüdyodaydı. Öte yandan ‘Film müziği nasıl yapılır?’ konusunda benim için çok büyük bir deneyim oldu.
-‘Itrî provaya gelecek mi?’ diye soranlar var
-Bir Alman bu müziğin bizim kültürümüzde çok önemli bir yere sahip olduğunu anlıyorsa, bir Türk’ün de anlamasını arzu ediyorum. Kulaktan dolma bilgilerle değil, gerçekten sanat endişesi olan sanatçıları takip etmeleri gerek. Bu ülkede insanlar ne olur artık Münir Nurettin Selçuk’u bilsin, Itri’yi bilsin. Hâlâ Itri konserinde, ‘Itri neden provaya gelmedi?’, ‘Âşık Veysel konserde neden çalmıyor?’ diye soranlar var. Kuyruklu yıldıza uzay aracı indiriliyor, biz hâlâ nelerden yakınıyoruz. Herkes dinlemez ama Almanya’da Bach’ı bilmeyen yoktur.
-Medyatik olmazsanız fark edilmiyorsunuz...
-Dünya çapında sanatçılarımız var, farkında değiliz. Bir şekilde medyatik olurlarsa farkında oluyoruz. Biz dünyanın en prestijli konser salonlarında sahneye çıkıyoruz ama kimsenin haberi olmuyor. Ben, Erkan Oğur ve Sabahat Akkiraz dünyanın en önemli orkestralarından Berlin Filarmoni ile üç ayrı konser yaptık. Fakat bundan Türkiye’nin haberi yok.
__________________________________
(1) http://www.zaman.com.tr/pazar_artik-herkes-bilsin-bu-istanbul-kemencesi_2260990.html