Bugün - Saturday, November 23, 2024
Foto Galeri
Video Galeri
Firma Rehberi
Künye
Reklamlar
Üye İşlem
 Bize Ulasin
www.musikidergisi.com Logo
-
İstanbul 27°°C
Haber Detayları

Emin Sabitoğlu’nun Ardından… Süleyman Şenel

1994 yılının Mayıs ayından başlayarak, İstanbul Teknik Üniversitesine bağlı Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon Bölümü’nde misafir öğretim üyesi olarak görev yaptığı çok başarılı 6 yıl boyunca da birlikteliğimiz hiç kopmadı. En güzel duygularını ilk paylaştığı kişilerden biri olmak, bana daima gurur verdi. En yeni mahnılarını ilk dinleyenlerden biri olmak, benim için büyük bir mutluluk vesilesi oldu.

ANMA Haberi - Sunday, December 30, 2018 - 00:33
1994 yılının Mayıs ayından başlayarak, İstanbul Teknik Üniversitesine bağlı Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon Bölümü’nde misafir öğretim üyesi olarak görev yaptığı çok başarılı 6 yıl boyunca da birlikteliğimiz hiç kopmadı. En güzel duygularını ilk paylaştığı kişilerden biri olmak, bana daima gurur verdi. En yeni mahnılarını ilk dinleyenlerden biri olmak, benim için büyük bir mutluluk vesilesi oldu.
Resmi küçültmek için üzerini tıklayın...

Emin Sabitoğlu’nun Ardından: "Atam’ı Yitirdim"… Süleyman Şenel

― Helelik!

― Helelik Emin Muallim!

― Helelik!

Demeyeli tam 18 sene olmuş atam Emin Muallim'e... Bunca yıl nasıl da geçti?

Gözümün önünden birer birer geçiyor kareler.. Dün gibi!

 ***

Türkiye’deyken Azerbaycan’ı, Azerbaycan’dayken de Türkiye’yi özlerdi Emin Muallim.

İstanbul’dan Bakü’ye gidişlerinde, vatan hasretiyle yanıp tutuşan yüreği, her seferinde ayrı bir heyecanı yansıtırdı yüzüne. Ve yorgun bedeni, tarifi zor bir ruh haline bürünürdü.

Çokça selamlar gönderirdim Bakü’ye, Bakü’deki sevdiklerime, aziz dostlarıma. “Keşke ben de uçup bir kuş gibi süzülsem güzel Azerbaycan topraklarına” diye de iç geçirirdim hani.

Azerbaycan dönüşlerinde ya bir kitap, ya bir tomar gazete, ya bir plak/kaset/cd ya da herhangi bir haberle beni sevindirmeyi de alışkanlık haline getirmişti Emin Muallim, İstanbul’da yaşamaya başladığı 6 yıl boyunca...

Gurbetten dönen atasına kavuşup da, ondan hediyeler alan bir çocuk gibi hissederdim kendimi. Yılın belli zamanlarında da olsa, Azerbaycan’daki dostlarımla aramdaki en yakın köprü olurdu. Ellerini öpsem, Azerbaycan’ı öpmüş gibi hissederdim.  

***

14 Kasım 2000 gününün seherinde, İstanbul’dan, ayrılıp doğma vatan toprağı Bakü’ye uçtuğunda da yine aynı heyecan vardı yüreğinde. Bir gece önceki telefon konuşmamızda duygularına bir kez daha ortak olmuştum. Bu sefer her zamankinden daha yoğundu duyguları. Hissediyordum. Bir değil, birkaç önemli sebebi vardı:

 Öncelikle, Azerbaycan Devleti, gecikmiş de olsa kendisine “Halk Artisti” unvanına layık görmüştü. Bir devlet töreni ile bu unvanını alacaktı... Sonra, öz atası Sabit Rahman’ın da doğumunun 90. yıldönümü dolayısıyla bir devlet töreni yapılacaktı Bakü’de. Azerbaycan Devleti, öz ziyalılarından biri olan Sabit Rahman’ı ilk kez bir devlet töreniyle taltif edip, bağrına basacaktı...

Ancak, hassas yüreği, bu iki büyük heyecana ve yorgunluğa birden dayanamadı. 18 Kasım sabahı esen Bakü'nün sert rüzgarları, sadece Azerbaycan’ın değil, Türk Dünyasının en görkemli sanat adamlarından birini, büyük bestekâr Prof. Emin Sabitoğlu’nu, ömrünün 63. sonbaharında önüne katıp âhiret âlemine savurdu, bir anda. Cansız bedeni, mukaddes vatan toprağına düştü de, sevdiklerinin yanında ebedî istirahatgâhına çekildi, hıyâbânda.

Bir halk mahnısı: “Gezmeye garip ölke/Ölmeye vatan yahşi”, der.

Emin Sabitoğlu, bu sözü doğrularcasına son yolculuğunu vatan toprağı Bakü’ye yaptı ve ebedî yolculuğuna, yine doğma vatan toprağından çıktı.

Prof. Emin Sabitoğlu, “Halk Artisti” unvanını alamadı. Atası Sabit Rahman için tertiplenen devlet töreni de yapılamadı.

Oysa bu unvandan çok daha değerli olanını, tıpkı atası Sabit Rahman gibi, halkının silinmez hafızasına nakşettiği besteleri ile uzun yıllar önce almış ve göğsüne takmıştı bile. Kenarlarını da karanfillerle, yaseminlerle, nergislerle süslemişti, geçen zamanda.

Bakü’nün yağmurları, gözyaşlarına karıştı da yüreklere aktı,

Ayrılık acısı köz oldu da câna ulaştı,

En güzel nağmeler, birbirine karıştı...

Yâdigâr bıraktığı bir mahnısında, mâşukasına seslenen bir âşığın feryadı yerine, Emin Muallim’i sevenlerin feryâdı yükseldi semâlara...

Payız geldi uçtu getti kuşlar...

Emin Muallim!..

Sen gettin, bak geldi yağışlar..

Kötü haber, İstanbul’a da tez geldi...

İnanamadım!

Sevdiklerine şakalar yapan ve hayatının en sıkıntılı anlarını şakaya vurarak savuşturan Emin Muallim, yine bir şaka yapıyor olmalıydı.

Oysa onu Bakü’ye götüren uçak, bu kez onsuz dönmüştü Türkiye semâlarına...

Bakü’yü iyi bilirim.

Medeniyetler şehri Bakü’yü...

Ulu gök denizin kucağında ulu bir mâbed misâli,

Asırlar boyu koyun koyuna ana–oğul gibi...

Hazar ve Bakü’yü.

Bakü’nün sonbaharını da iyi bilirim…

Yazdan kalma bir günde,

Bir anda yoğun bir sis tabakası örter de şehri

Göz gözü görmez olur.

Nefesleri kesen bir rüzgâr esmeye başlar bir anda...

Öyle bir rüzgâr ki,

Yürümekte zorlanır da,

Uzaklara savrulmamak için bir yerlere tutunmak ister insan,

Soğuk, iliklere kadar işler…

Ve... Ardından bir  yağmur gelir…

Boşuna dememişler;

Orası Bakü!..

Adı gibi

Rüzgarlı şehir.

Bakü’den esen o acı rüzgâr, İstanbul’daki sevenlerinin de yüreğini delip, bir başka âleme savurdu sanki. Nefeslerimiz kesildi, boğulacak gibi olduk.

Öylesine alışmıştık ki!

Öylesine alışmıştım ki ona.

Bir yerlere tutunmak istedim,

Hatıralar yetişti imdadıma.

Zaman, bir film şeridi gibi aktı gözümden

1989 yılının son günlerinin birinde, İstanbul’da, Atatürk Kültür Merkezi’nin merdivenlerinde ilk görüştüğümüz anı hatırladım ilk önce. Müziklerini yaptığı bir tiyatro gösterisi için gelmişti…

Prof. Dr. Osman Sertkaya’nın tavsiyesiyle, kendisinden Bakü’ye gitmek için bana yardımcı olmasını istemiş ve eline hemen dosyalar tutuşturuvermiştim. Dosyalara şöyle bir göz attıktan sonra, yüzünde beliren sıcak tebessüm ve göz bebeklerindeki parlaklıktan nasıl da mutlu olmuştum. O an, “olacak galiba bu iş” demiştim kendi kendime. Yaşayan iyi bilir. Ne zor yıllardı…

İstanbul’daki ikinci görüşmemizde ise adeta bir mucize gerçekleşmişti. Üzeyir Hacıbeyov Adına Azerbaycan Devlet Konservatuvarı’nın zarif Müdiresi Elmira Hanım’ın davet mektubu vardı elinde Emin Muallim’in, yanında da güzel yoldaşı Hatice Hanım.

O gelişlerinde, annemin evinde tam 28 günü bir arada geçirdik. Neler neler paylaştık. Herhalde, onun da, benim de mutlu olduğumuz günlerdi.

Sonra, Üzeyir Hacıbeyov Adına Azerbaycan Devlet Konservatuvar’ın davetlisi olarak Bakü’ye gidişim ve Azerbaycan topraklarında geçen unutulmaz günler.

Azerbaycan'da, yaklaşık altı ayı boyunca en büyük güvencem, moral kaynağım, atam, muallimim, dostum, arkadaşım Emin Sabitoğlu ve yoldaşı Hatice Hanım idi. Hemen her gün haberleşmeler, görüşmeler... Hatice Hanım’ın nazik ev sahibeliği, güzel Azerbaycan yemekleri, hoş etirli çaylar, mürebbeler ve başka neler neler... Ortak konumuz ise "Musıki"...

Orada kurduğum birbirinden değerli dostlukların her birinde Emin Bey’in hakkı vardı... Yaşadığım her duyguda, her ânımda, elde ettiğim her bilgide, tanıdığım her insanda mutlak surette Emin Bey’in katkısı vardı.

Türkiye’ye dönüşümden sonra da sürekli haberleşmiş, ara ara gelişlerinde yine birlikte olmuş, güzel günler paylaşmıştım kendisi ile.

1994 yılının Mayıs ayından başlayarak, İstanbul Teknik Üniversitesine bağlı Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon Bölümü’nde misafir öğretim üyesi olarak görev yaptığı çok başarılı 6 yıl boyunca da birlikteliğimiz hiç kopmadı. En güzel duygularını ilk paylaştığı kişilerden biri olmak, bana daima gurur verdi. En yeni mahnılarını ilk dinleyenlerden biri olmak, benim için büyük bir mutluluk vesilesi oldu.

Onun şahsında Azerbaycan’ı ve Azerbaycan insanını daha yakından tanıma fırsatını buldum.

Azerbaycan insanının asâlet, nezâket, incelik ve gururunu, Emin Bey’in sıfatında gördüm daima. Allah, bu sıfatları özenerek vermişti ona. Tevâzû ile saygının, sanat yüceliği ile bilginin bir insanın ruhunda nasıl harman olup bir arada yaşadığına ve bu meziyetlerin de küçük-büyük herkese nasıl huzur verdiğine Emin Bey’in şahsında şahit oldum. Sanatçı duyarlılığı, insan sevgisi, talebeye sabırla yaklaşıp onu bir çiçek gibi koruma duygusu, günlük hayatı mutlak suretle bilgi kazanımı ve üretimle geçirmek gibi meziyetlerine ise her zaman hayranlık duydum. Zengin yaratıcılık gücünün ve bunu yitirmemek için verdiği eşsiz mücadelenin sırrını anlamaya çalışmak da zevkli bir uğraş olmuştu benim için

― "Benden önce, benim bestelerim geldi Türkiye’ye, sonra da ben”...

 derdi Emin Sabitoğlu, buruk bir tebessümle.

 Onu, önce bestelerinden tanıyan sanatçı dostları ve öğrencileri, kısa sürede kendisine daha çok bağlandılar. Daima yardımsever, daima vefakâr bir öğretmen, daima yol gösterici bir bilge ve iyi bir insan olarak tanıdılar Emin Muallim’i. Kısa sürede çok değerli dostlar edindi. Sanatını, bilgisini ve dostluğunu onlarla paylaştı.

Halkın yüreğine giden yolu keşfetmiş kudretli bir sanat adamı olan ve halkın dehâsına, sanatına, sanat anlayışına, yüksek zevkine duyduğu büyük saygıyı ortaya koyduğu eserlerle her defasında ispatlayan büyük bestekar Emin Sabitoğlu, özel hayatında da dostlarından aynı duygularını esirgemedi.

Ve bir gün geldi,

Emin Sabitoğlu,

Ölümsüzlüğü seçerek,

Sevdiklerini terk etti.

Bu bedenen ayrılışta, onu tanıyan, seven, saygı duyan herkes bir şeylerini yitirdi. Kimisi hayranı olduğu bir bestekarı, kimisi bir öğretmeni, kimisi bir meslektaşı, kimisi bir arkadaşı, kimisi bir sırdaşı, kimisi de bir yoldaşı…

Ben ise…

Atam’ı yitirdim, Atam’ı!..

Her görüşmemizin sonunda, “Helelik!” diyerek ayrılırdık Atam Emin Sabitoğlu ile…

― Helelik!

Son kez, Türkiye’den ayrılırken demiştik bu sözü birbirimize. Ancak, sözleştiğimiz gibi, bir daha görüşemedik…

Oysa, ben hâlâ sözümdeyim…

― Helelik!

Helelik Emin Muallim, Helelik!

Bu dünyada olmazsa,

Öbürü dünyada Helelik!..

 

18 Kasım 2018/Sarıyer

 

Haberin Diğer Fotoğrafları
Facebook'ta Paylaş
 
Anahtar Kelimeler:…1989, yılının, son, günlerinin, birinde, İstanbul’da, Atatürk, Kültür, Merkezi’,
Kaynak / Editör
 
Yorumlar
*** Yorum Yaz
Bu habere hiç yorum yapılmamış, ilk yorumu siz yapın.

Diğer ANMA Haberleri
Ferit Tan (1906-1991)... Cemil Altınbilek
Serhanende Nurettin Çelik... Bülent Aksoy
Prof.Dr. Gültekin Oransay'ı 32 yıl önce bugün 59 yaşında kaybetmiştik... Ayhan Sarı

Prof.Dr. Gültekin Oransay'ı 32 yıl önce bugün 59 yaşında kaybetmiştik... Ayhan Sarı
Hasan Saltık ile müzik endüstrisi üzerine bir söyleşi… Süleyman Fidan[1]
Bâkî “KALAN” bu kubbede, bir hoş sadâ imiş… Fatih Coşkun
İlyas Tetik'in umulmadık vefatı müzik dünyasında üzüntü yarattı...
Erdoğan Okyay… Adnan Atalay
En Çok Okunanlar
En Çok Yorumlananlar
Diğer Başlıklar

Manisa’nın Musiki Hocası - Ahmet Esat Uğurlu... Cemil Altınbilek
Ferit Tan (1906-1991)... Cemil Altınbilek
Türk Musikisi Federasyonu’nda yeni yönetim göreve başladı…
Serhanende Nurettin Çelik... Bülent Aksoy
Datça Türk Müziği Günleri'ne müracaatlar başladı...
Münih LMU Müzikoloji Enstitüsü’nde "Gültekin Oransay" rafı... Nesrin Kalyoncu
Fırat Kutluk “Neden Müzik Dinleriz?“...
Balıkesir Türk Musikisi Sempozyumu (2022) ...
Gördüğümüzü mü icrâ ediyoruz ?.. Dr. Fatih Coşkun
Prof.Dr. Gültekin Oransay'ı 32 yıl önce bugün 59 yaşında kaybetmiştik... Ayhan Sarı
Günün Sözü
Yakını görmediğini göremiyecek kadar kör olanları tesbit etme yetisi önemlidir..
(Ayhan Sarı)
Yazarlar 
Röportajlar
Fırat Kutluk “Neden Müzik Dinleriz?“...
Ayhan Sarı - Kitabın adından başlayalım mı?  Buna bağlı olarak da kitabın sonunda müziği neden dinlediğimizin yanıtını veriyor musun? Fırat Kutluk - ...
»
»
»
Tarihte Bugün
Arşiv Arama
Facebook
Anasayfa
Site Haritasi
Sitenize Ekleyin
RSS Kaynagi
Hakkimizda
Reklamlar
Künyemiz
Facebook
Twitter
Bize Ulaşın
Copyright ©2013 - Tüm haklari sakli tutulmaktadir.
Bu sitede yayinlanan tüm resim, materyal ve içerigin telif haklari tarafimizca sakli olup izinsiz alinip kullanilamaz.
0.22ms
cheap jordans|wholesale air max|wholesale jordans|wholesale jewelry|wholesale jerseys