Osmanlı İmparatorluğundan devralınan müzik usta-çırak ilişkili, notanın kullanılmadığı, ezber yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılan bir müzikti. 19. y.y.’ın sonundan itibaren başlayıp, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte bu müziğe kuramsal bir içerik kazandırılmaya, bir metodoloji oluşturulmaya çalışıldı. Bu çaba sonucu hem nota kullanılmaya başlandı hem de müziğin ses dizgesi oluşturulmaya çalışıldı. Abdülkadir Töre, Ekrem Karadeniz, Mildan Niyazi, Kemal İlerici, Rauf Yekta, Dr. Suphi Ezgi, Hüseyin Saadettin Arel vb. isimler bir sekizli içinde yirmidörtlü, kırkbirli, elliüçlü olacak şekilde değişik sayıda seslerin bulunduğu koma’lı ses dizgeleri oluşturup önerdiler. Önerilen bu ses dizgelerinden ilki, yani yirmidörtlü ses dizgesi ilk kez Rauf Yekta tarafından ortaya atılmış olup, nota yazımında günümüzde benimsenmiştir.
Yıllar önce bir gazetede ses fiziği uzmanı ve aynı zamanda müzisyen olan Ayhan Zeren’in Türk Müziği müzisyenlerinin hiçbir sesi doğru basmadığını tespit ettiğini iddia eden ve Türk müziği camiasında büyük yankı uyandıran bir röportajı yayımlanmıştı. Elbette hiçbir müzisyen yanlış bir ses basmıyor. Fakat Ayhan Zeren neden böyle bir iddiada bulundu? Haklılık payı var mı? İcrada yanlış ses basmak söz konusu değilse sorun nedir o zaman ? Sorun, Türk Müziği camiasının yapmış olduğu müziği, kullanmadığı bir ses dizgesiyle anlatıyor, açıklıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Ayhan Zeren de doğal olarak bu ses dizgesini ölçüt alarak icra örneklerindeki perde baskılarının frekans değerlerini, ölçüt alınan ses dizgesindeki frekans değerleriyle karşılaştırdığında hiçbir perdenin frekans değerinin, söz konusu ses dizgesindeki perdelerin frekans değeriyle örtüşmediğini tespit ediyor. Yani Zeren kendi içinde son derece tutarlı ve haklı.
Şimdi bu sorunsalı detaylandıralım : ilk kez Rauf Yekta’nın oluşturduğu, ama, yanlış olarak Arel-Ezgi-Uzdilek sistemi olarak adlandırılan bu dizgede perde anlayışı terkedilmiş, onun yerine bir sekizli içinde frekansları belli ve değişmez yirmidört sesin varlığı kabul edilmiştir. İşte sorun buradan itibaren süregelmektedir. Çünkü komalı dizge, tampere dizgede olduğu gibi ferkans sabitliği/standardizasyonu olan bir dizgedir. Yani her perdenin sabit bir frekans değeri vardır. Arel-Ezgi-Uzdilek olarak adlandırılan ve hâlâ kullanılmakta olan bu dizgede de en küçük aralık koma aralığı olup, bir büyük ikili dokuzda biri değerindedir. Bir başka deyişle, bu dizge içinde bir büyük ikili aralığı dokuz eşit parçaya bölünebilme özelliği gösterir. Bu bölünme sonucu bir büyük ikili 1, 4, 5, 8, 9 koma olacak şekilde birbirine eşit olmayan beş farklı aralığa bölünmüş olur. Kullanmış olduğumuzu öne sürdüğümüz söz konusu yirmidörtlü komalı dizge ölçüt alındığında, icra örnekleri, frekans değerlerinin ölçümünü yapacak ses analizatörleri tarafından incelendiğinde, icradaki perde baskılarının frekans değerleriyle, kuramsal olarak kullanıldığı iddia edilen komalı dizgedeki perdelerin frekans değerlerinin örtüşmediği ortaya çıkıyor. Yani icra ile teori örtüşmüyor. Çünkü Türk müziği camiası yapmış olduğu müziği kuramsal olarak kullanmadığı bir ses dizgesiyle açıklamaktadır. Oysa aslında geçmiş yüzyıllardan beri Geleneksel Türk Müziğinde ilk kez Safiyyüddin Abdülmümin El-Urmevi’nin ileri sürdüğü, önerdiği Onyedi’li perde dizgesini kullanılmaktadır. Perde anlayışı ile müzik yapılmaktadır. Bu dizgede içinde yer alan her perdenin kendine özgü bir adı ve bir grafik göstergesi vardır. Fakat tınısal açıdan herhangi bir frekans değeri, sabitesi yoktur. Perdeler frekans sabitesi olmayan bir bant olup, oynak olma özelliği gösterir. Müziğin dili kaygandır. Hangi perdenin ne kadar pest ya da ne kadar tiz basılacağı, ancak usta-çırak ilişkili öğrenilen bir olgudur.
Sonuç olarak nota ve icra olarak gördüğümüzü çalmıyoruz. Frekans standardizasyonu olmayan bir dizgeyi kullanarak müzik yapmaktayken, yapmış olduğumuz müziği kullanmadığımız frekans sabitliği olan komalı bir ses dizgesiyle açıklıyoruz ve yazıyoruz. Yanlış perde basmıyoruz, ama yanlış izah ediyoruz.