Prof. Dr. Ali Osman Öztürk'ün 1995 yılında yayınlanan Türkü Yazıları'nı elime ilk aldığımda, nedense çoğu yazarın yaptığı gibi eski/yeni her türden yazının bir araya toplandığı bir güldeste ile karşılaşacağımı ummuştum. Kitap bir "Güldeste" idi; ama, "türkü güldestesi" idi. O güne kadar, tamamı "türkü" temalı yirmi altı bağımsız yazıdan meydana gelen matbu bir kitap görmemiştim; aradan geçen yirmi iki yılda da görmedim. Bu kitap, içeriği ile alanının nadir kaynaklarından birisi oldu.
Türkü Yazıları'nın sunuşunu yapan Prof. Dr. Gürsel Aytaç'ın şu görüşleri, kitabın önemli bir yönüne dikkat çekiyordu -ki katılmamak mümkün değildi:
"... Ali Osman Öztürk'ün, Alman Volksliedlerini araştırırken edindiği yöntem bilgisini Türk edebiyatı ve folklor ürünlerine uyarlaması ve araştırma alanını ve etkinliğini genişletmesi övgüye değer bir tutum".
Sayın Aytaç'ın övgüye değer bulduğu tutum; gerçekte Ali Osman Öztürk'ün sahibi olduğu farklı bir kalite ile alâkalıydı; çünkü "türkü" konusu, yazarın geniş ufku ile Avrupa içlerine kadar taşınmış; ülkemiz bilim-sanat çevreleri de, çok da ma'lumu olmadıkları bazı yabancı yazarlarla ve onların tanıttığı edebi ve müzikal belgelerle ilk kez tanışma imkanı bulmuştu. Bu ufkun bir ayağını da "lied-türkü" ilişkisinin analitik yöntemlerle irdelendiği yazılar oluşturmaktaydı. Nitekim, daha 1994 yılında: Das türkische volkslied als sprachliches Kunstwerk, 2001 yılında: Alamanya Türküleri ve bu bağlamda yayınladığı irili-ufaklı onlarca yazıyı türkü literatürümüze kazandıran Ali Osman Öztürk; "türkü-lied" ilişkisi kadar Türkiye ile Almanya arasındaki kültür hattının göç anlatılarına bağlı metinlerini de gün yüzüne çıkarmayı başarmış ve neden-sonuç boyutu ile edebiyat dünyamızın hafızasına kaydettirmişti.
Diğer taraftan Ali Osman Öztürk tarafından türkü literatürümüze kazandırılan "Türkü Arşivi" tabiri de, yine onun belleklerimize kazıdığı; ancak günümüze değin hayata geçiremediği büyük ideallerden birisi idi.
O ilk kitapta yer alan yazılar yalnızca bunlardan ibaret değildi elbette. Özgün araştırmalar, türkü metinlerinin varyasyonları; tipolojik, tematik ve metrik karşılaştırmalar... Dahası, ihtiyacını çok duyduğumuz eleştirel yazılar ve eser tanıtımları...
Ve, dağınık pek çok dergide/mecmuada yayınlandığı halde kitaba alınmayan başka yazıların varlığı da okuyucuya hissettiriliyordu kitapta; dolayısıyla aynı içerikte ikinci bir kitabın müjdesi de veriliyordu aslında.
Öyle de oldu. Ali Osman Öztürk dostumuz; yirmi iki yılın ardından bu kez Türküyü Okumak (Türkü Yazıları-II) kitabını okurlarına armağan etti. Onun, yıllar içinde biriktirdiği yazılarından oluşan ikinci türkü güldestesi; yine özgün içeriği ve okuyucuya sunduğu yeni türkü lezzetleriyle, bir başvuru kaynağı olarak kütüphanelerde yerini aldı.
* *
Türküyü Okumak (Türkü Yazıları-II) kitabı da, Ali Osman Öztürk'ün yirmi dört bağımsız türkü yazısından meydana gelen bir tematiğe sahip. Yazılar; "Türkülerin Dili", "Türkülerin Yapısı", "Türkülerin Tanıklığı", "Türkülerin Mecrası", "Türkülerin Göçü", "Türkülerin İdeolojisi", "Türkülerin Piyasası" ve "Türkülerin Arşivlenmesi" gibi güncel yaklaşımları da içerecek şekilde bölümlenmiş. Bu bölümleme yönü ile dahi kitap, emsallerinden farklı olduğunu hissettiriyor. Ancak kitapta, yazarın tanıtım, eleştiri ve çeviri yazıları bu kez yer almıyor. Bunları da beklemek hakkımız diye düşünüyorum.
Ali Osman Öztürk, Türküyü Okumak (Türkü Yazıları-II) kitabında; türkülerin anlatı yapısı, şiir yapısı -bilhassa şekil ve biçemi, bazı dil ve tematik özellikleri -bu bağlamda kadın ve dramatik metin ilişkisi ve türkülerin kültürler ve uluslar arası tanıklıkları gibi konulara yine analitik bir bakışla temas ediyor; tarihi ve güncel ağız derlemelerine bağlı metinlerin mecralarını cesaretle irdeliyor.
İlk kitapta olduğu gibi bu kitapta da "türkü-lied" ilişkisini ele aldığı yazıları ile birlikte, Türkiye-Almanya arasındaki kültür hattına bağlı "göç" anlatılarına ve işlevsellik metinlerine yer veriyor.
Türkü metinleri üzerinden, toplumsal ve akademik düzeyde yürütülen düşünce tarzlarındaki farklılıklara vurgu yapıyor; türkülerde "kimlik" ve "seçim" yani aidiyet konusunu irdeliyor ve türkülerin ideolojisini bir üst başlık sorgulamasıyla ele alıyor. Bu arada, "türkü piyasası" tabirini akademik hayatın yeni bir çalışma alanı olarak ilan etmekte de tereddüt göstermiyor.
Yeni bir yaklaşım olarak, kültürel kimlik konusunu "türkülerde kimlik" boyutuna taşıyan yazar; Konya örneğinden yola çıkarak türkülerin dar bir coğrafya üzerinden sosyal ve psikolojik işlevselliğini de değerlendirmeye alıyor.
Ayrıca ilk kitapta tanıttığı ve zaman içinde güncellediği “Türk Halk Türküsü Arşivi” projesini ve bu proje ile hedeflediği türkülerin arşivlenmesi meselesini, bu kez “Konya Halk Türküleri Arşivi (Külliyatı)” başlığı ile ve bölgesel boyutta gündeme taşıyor -ki bu yazı ile birlikte arşiv meselesinin ülkemiz şartlarında bölgesel bir düzeye indirgemenin de kendi içinde kuvvetli bir mantığı olduğu anlaşılıyor.
Ve, ülkemizde neredeyse 80 yılı aşkın bir süredir çözülemeyen halk türkülerinin telif hakları sorununa -bilhassa anonim eserlerin hak sahipliliğinin belirlenmesi sorununa-, yine Almanya örneği üzerinden cevaplar bulmaya çalışıyor.
**
Ali Osman Öztürk'ün düşünce dünyasından süzülen Türkü Yazıları kitabının bende yarattığı güçlü tesirden midir bilmem; 2000'li yıllara giderken "türkü" konusunun, ülkemiz bilim ve sanat çevrelerinde kısa sürede bir kaç adım öne çıktığını, bunda da Ali Osman Öztürk'ün akademik düşünce dünyasına açtığı pencerenin katkısı olabileceğini düşünmüşümdür. Nitekim, yirmi yılı aşkın bir süre zarfında "türkü" algısında ortaya çıkan değişimler; bilhassa halk edebiyatı araştırmacılarının "türkü" konusuna çok daha fazla ve titizlikle eğilmeleri; "türkü" konusunda hazırlanan akademik/aktüel yayın dosyalarının birer birer kamuoyu ile paylaşılmaları; Üniversitelerde yapılan/yaptırılan ve sayısı yüzlerle ifade edilebilecek olan ödevler, tezler ve projeler; tamamı türkü konusuna ayrılmış bir kaç "türkü" kitabının kütüphanelerimizde yerini alması; ardı ardına yapılan "türkü" sempozyumları ve yayınlanan bildiri kitapları, bana türkü konusunun günümüzde, 22 yıl öncesinden çok daha güncel bir hale geldiğini düşündürüyor.
Ali Osman Öztürk'ün 30 yıllık emek mahsulü Türküyü Okumak (Türkü Yazıları-II) kitabının da, kültür hayatımıza yapacağı yeni katkıları yakın bir gelecekte göreceğimize yürekten inanıyorum. Bu duygularla okuyucuyu kıymetli dostumun nefis kaleminden dökülen satırların sihirli dünyasını keşfe davet etmekten büyük bir mutluluk duyuyorum.
01 Haziran 2017-Şişli