“T'ong Şe-Hu Kağan, rahibi güler yüzle karşıladı. Kağan bu esnada ava çıkmaya hazırlanıyordu; üzerinde yeşil satenden bir kaftan vardı; saçlarının hepsi görünüyordu. On ayak uzunluğunda bir ipekli parçası alnını birkaç defa sardıktan sonra arkaya sarkıyordu. Maiyyetini teşkil eden iki yüz kişinin saçları ise örgülü olup bunlar gümüş işlemeli elbiseler giymişlerdi. Rahip Kağan'a refakat eden askeri birliklerin atlara-develere bindiklerini görmüştü. Bunların elinde mızraklar, bayraklar ve yaylar bulunuyordu. Onlar ince kumaştan elbiseler, kürkler giymişlerdi. Bu askerlerin dizisi o kadar uzun idi ki sonunu görmek mümkün olmuyordu. Sonra avdan dönen Kağan, şehrin yakınındaki karargâhında muhteşem bir toy verdi. Kağan'ın çadırı altın çiçekler ile bezenmiş büyük ve geniş bir otağ olup göz kamaştırıyordu. Takuvan denilen ve altın işlemeli elbiseler giyen saray memurları kumaş geçirilmiş hasırlar üzerinde iki dizi halinde oturmuşlardı. Kağan'ın muhafızları da saray memurlarının arkasında ayakta duruyorlardı. Bunlar her ne kadar barbar insanlar iseler de Kağan ve maiyeti saygı ve hayranlık uyandırmakta idiler. Türkler ateşe taptıklarından odundan yapılmış oturak kullanmazlar, çünkü ateşin odunda bulunduğuna inanırlar. Bu sebeple kumaş geçirilmiş iki kat hasır veya deriden yapılmış yaygılar sererler.
Kağan, rahibi demirden yapılmış, üzerine hasır ve yastıklar konulmuş bir koltuğa oturttu. Kağan ise tahtında oturuyordu. Bu toya Koço ve Çin elçileri de çağrılmışlardı. Kağan'a takdim edildiler, getirdikleri armağanlar Kağan'a gösterildi. Kağan, armağanların her birini ayrı ayrı yakından gördükten sonra memnuniyetini belirtti.
Bundan sonra elçilere şarap sunulmasını emretti. Bu sırada çalgı takımı da musiki parçaları çalıyordu. Üstada (rahip) da üzüm şarabı ikram ediliyordu. Çalgı takımı ise gürültülü havaları ile otağın her tarafını dolduruyordu. ‘Bu musiki her ne kadar Barbar musikisi ise de, kulağa hoş geliyor, kalbe genişlik ve neşe veriyordu.' Az sonra yemekler getirildi. Haşlanmış veya kızartılmış etler konukların önüne yığılıyordu. Üstada ise hususi surette hazırlanmış yemekler sunulmuştu. Bunlar pirinç pastası, kaymak, süt, kurabiyeler, bal gömeci, türlü üzümler ve başka yiyecekler idi. Yemek bittikten sonra Kağan yeniden şarabı devrettirdi.” (1)
___________________________________
(1) Faruk Sümer "Eski Türklerde Şehircilik" Türk Tarih Kurumu Yayını 3. Baskı. Ankara: 2014 - (sf. 13-14).