Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi Başkanı Prof. Dr. Turan Karataş:
“Ben eskiden, her aşığın bir ahı vardır şeklinde düşünürdüm. Bazı yerlerde böyle de söylenirdi. Bu sözü her duyduğumda âşıkların çok dertli olduklarını düşünürdüm. Ancak daha sonra Karacaoğlan’ı, Âşık Emrah’ı, Sümmani’yi, okudukça, Veysel’i, Reyhani’yi, Mahsuni’yi dinledikçe, âşıkların kederlerini, hüzünleri ve acılarını daha yakından duyma ve anlama imkânım oldu. Fark ettim ki bu ah başka bir ahın ünlemi. Bu içli ve kederli söyleyiş, Anadolu’nun bağrında büyüyüp boy atanları âşıkların söyleyişlerine yönlendirmiştir. Bu nedenle radyoda ve televizyonda sağ çalıp türkü söyleyen insanlara kulak kabartmadan geçemedik. Çünkü söylenenlerde içimize dokunan yerli bir ses vardı. Bu sözler derdimize dair ve dâhildi. Nice âşıklar sözleriyle halkın sözcüleri, nameleriyle sesine ses katanlarıydı. Birde âşıkların dilinden dinlemeyi isterdik, severdik yaşadığımız olayların hikâyesini, insanımızın macerasını. Ağıtlar, toplumsal destanlar, göçler, sevdalar ve daha bir yığın yaşamaların acılı, yaralı, sızlayan ince yerleri, âşıkların dilinde türküleşirdi. Yaşar Reyhani, Murat Çobanoğlu, Mahsuni Şerif, Neşet Ertaş, Ali Kızıltuğ gibi onlarca ozan, içimizden, başımızdan geçen hayatların türküsünü çığırırdı”
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilaver Düzgün:
"Aşıklık geleneğini yarım asırdan bu yana ders olarak okutuyoruz. Konuyla ilgili lisans, yüksek lisans, doktora tezleri hazırlanıyor. Aynı zamanda çok sayıda kitap ve makale yayınlandı. Aşıklık geleneği UNESCO'nun dünya kültür mirası listesine kaydedilmiştir. Mirasın gelecek kuşaklara aktarılması ve korunması için herkese görev düşmektedir.
Gazi Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi Doç. Dr. Sevilay Çınar:
"Türkiye'de kadın aşık var mı?" sorusuyla yola çıkmıştım. Aşık sanatında erkek egemenliği olduğunu gördüm. Bu sanat içinde kadın olarak var olmanın kolay değil. Aşık kahvehanelerinde atışabilmenin ve gezgin olabilmenin kadın konumu için zor. Kadınlar erkekler kadar özgür olamadıkları için sanatlarını icra edemiyorlar. Erkek aşıkların büyük çoğunluğu bu geleneğin icra ortamlarından, pratiklerinden beslenerek günümüze gelmiştir. Ancak kadınların 'annelik', 'ev kadınlığı' rolleri sonucunda yüklenen sorumluluklarıyla sanatlarını bile bırakmak ya da ara vermek durumunda kalmıştır. Toplumsal yükümlülükleri nedeniyle yeterince aktif olamasalar da Nurşah Bacı, Şahturna, Sürmelican, Arzu Bacı, Şahsenem, Sinem Bacı, Ezgili Kevser, Ozan Çiçek, Sarıcakız, Selvinaz, Telli Suna ve nice kadın aşıklarımızın çeşitli illerde büyük çabalarla bu gelenek içerisinde var olmaya devam ediyorlar."
Etkinliğe Sivas'tan katılan ve Aşık Özlemi (Özlem Olgaç):
Asıl mesleğim Türk Halk Müziği. 6 yıldır aşıklık sanatı ile ilgileniyorum. Aşıklık geleneğinde kadınlar gün yüzüne yeni yeni çıkmaya başladı. Erkeklere göre şanslı değiliz. Onlar kahvehanelerde atışma yaparak, usta çırak ilişkisi ile kendilerini geliştiriyor. Ama biz bunları kadın olmamızdan dolayı yapamıyoruz. Sivas'ta aşıklar derneği var. Orada çalışmalar yapıyoruz. Ama erkekler kadar şanslı değiliz. Devlet güvencesi yok. Erkeğe has bir sanat olarak görüldüğü için halkta erkek aşıklara rağbet gösteriyor. Aşıklıkta kadınlar kapalı bir kutu gibi. Yeni yeni açılıyoruz. Biz de bu açılımın içinde yer alıyoruz. Türkiye'de kadın aşık sayısı 20 ise erkekler 300'ün üzerinde..."
Ankaralı kadın aşık Ayten Çınar:
"15 yaşından itibaren şiir yazıyorum., Yaklaşık 25 yıldır da aşıklık geleneğini sürdürmeye çalışıyorum. Bu meslekte erkekler kadar rahat değiliz. Ama bu bir güç değil, duygu ve gönül işidir. Kadın bir anne olduğu için daha duygusaldır. Sazın teline daha dertli vurur ve duygusunu ifade eder. Yurt dışında birçok yere gidiyoruz ama Türkiye'de bu kadar şanslı değiliz"