Ayhan Sarı: Kitabın yazılış öyküsünü anlatır mısın?
Fırat Kutluk:250. doğum yılı nedeniyle radyoda bir Beethoven programı yapma önerisi aldım, programı duyan yayıncım ise kitap önerisini getirdi. Bu nedenle bu kitabın yazılışında iki dostumun, Ceren Kaptanoğlu Başkan ve Özcan Özen’in rolleri büyük.
Sarı: Senin tarzın değil besteci biyografisi yazmak ve bu bir ilk.
Kutluk: Besteci biyografisi yazmak zordur, aynı zamanda çok kolaydır. Yabancı literatürde ikisini de, Türkçe literatürde ise kolay olanları görebilirsiniz. Aynı şey müzik tarihi için de geçerli. İşin kolay olanı, müzikseverlerin iyi kötü tanıdığı ama bilmediği bir ismi yüceltmektir. Romantik motiflerle süslemeniz, müzik dışı öykü ve betimlemelerle ne denli güçlü bir karakter olduğunu vurgulamanız, ardından deha, üstün yetenek, acılarla geçen yaşam gibi jargonlarla cümleleri ardarda dizmeniz sonucu kitap inanın su gibi akıp gider. Zor olan ise gerek teknik, gerekse müziğinin yaradılış nedenleri üzerinde kafa patlatmak ve eğer bunu biliyorsanız, okuyucuya yol, ama doğru yolu göstermenizdir. Kitaba ikna olmam, Türkçe literatürün yetersizliği. Yine de bu kitabı yazma sürecimde Beethoven üzerine çalışan amatör ya da uzman insanların hissettiklerini daha iyi anladım. Birinin yaşamı üzerine odaklandığınızda elinizde olmayan kimi şeyler hissetmenin ne anlama geldiğini algıladım. Beethoven’ın hiç ilgimi çekmediği için göz atmaya gerek görmediğim kişisel yazışmalarının beni ne denli etkilediğini gördüm. Anekdotlara kolayca kapılan insanları daha iyi anladım. Dokuzuncu senfoninin seslendiriliş öyküsünü farklı isimlerden defalarca okudum ve tümü farklı ve kimi abartılı süslemelerle dolu olsa da bestecinin yaşadığı şeyleri anlamaya çalıştım.
Sarı: Nasıl çalıştığından söz eder misin biraz?
Kutluk: Şansım şuydu, tüm Beethoven diskografisi elimde. Sabah akşam Beethoven dinledim. Literatür ise inanılmaz geniş ve bende olmayanların tümüne erişebildim. 1840 basımı kitaba bile ulaştım. Güç olan yanı ise bunlara göz gezdirmek, özümsemek, ayıklamak, değerlendirmek, karşılaştırmak…Karşımızda Beethoven var çünkü. Bir besteciyi, onun müziğini, yaşadıklarını, dönem atmosferinden bağımsız düşünmek olanaksız ve yanlış. Bu nedenle müzik tarihi içinde Viyana Klasikleri içinde yer alması ve romantik döneme etkileri, çoğu zaman hangi dönem bestecisi olduğu yönünde de tartışmaları beraberinde getirir. Beethoven effect, tarihe damgasını vurmuş bir olgudur ve bu nedenle müzik tarihinin bu iki dönemine, klasik ve romantik dönemlere kısaca değinmekte yarar gördüm. 9. senfoniye ayrı bir bölüm açtım. Müzik tarihinin tartışmasız en baskın, en güçlü, en bilinen yapıtlarından biridir bu senfoni. Bir döneme öncülük eder ve bestecinin 10 yıllık bir senfoni suskunluğunun ardından yazdığı son baş yapıttır. Yalnızca bu yapıtı konu eden yüzlerce çalışma yapılmıştır. Senfoninin öyküsünün ardından bir orkestra şefinin değerlendirmesinin de kitapta yer almasını istedim. Davetimi kabul eden sevgili dostum İbrahim Yazıcı’ya teşekkür ediyorum. Politik Beethoven başlıklı bölümü yadırgayan okuyucular olabilir. Bestecinin yaşadığı dönemin toplumsal ve politik olaylarına duyduğu ilgi sosyalist yazarların bir fantezisi değil, bir gerçek. Yazışmaları yani mektupları, karalama defterleri ve konuşma defterlerinin çoğu günümüze değin gelebildi çünkü. Ölümünden sonra Weimar döneminden 2 ve 3. Reich’a, ardından Soğuk Savaş ve Berlin Duvarı’nın yıkılışına değin hep politik bir figür olarak karşımızdaydı Beethoven.
Sarı: Bunun ilk besteci biyografin olduğunu söyledik. Okuyucunun beklentisini karşılayacak mı bu kitap?
Kutluk: Okuyucunun ya da bir Beethoven hayranının bestecinin yaşamını konu eden bir kitapta ne bulmayı ümit ettiğini kestirmek güç. Eleştirdiğim kimi yaşamsal ögelere ben de değindim. Teknik anlamda bir değerlendirme yaptım, tarihsel arka plana ise yeterince yer verdiğimi düşünüyorum. Daha yapılacak şeyler elbette vardı zaten bu yüzden besteci hakkında yazılan şeylerin türleri ve sayısı bu denli geniş. Yaşamı, mektupları, yapıtları, konuşma defterleri, karalama defterleri, yüzlerce anekdottan oluşan derlemeleri. Diğer bir kaygım ise kitabın belirli bir hacimde olması ve sözü fazla uzatmamaktı.
Sarı: Neler hissettiğini de merak ediyorum.
Kutluk: Yazarken mi bitince mi?
Sarı: İkisi de.
Kutluk: İşin aslı epey garipti. İmparator’u, Grosse Fug’u, yediyi ya da dokuzu, piyano konçertolarını ve sonatların tümünü ilk kez anlamaya çalıştığım birinin yapıtı olarak
dinledim. Bu kez farklıydı yani. Elimde olmadan aşırı duygulandığımı hissettim. Gece gündüz Beethoven’u düşündüm, sabah gözümü açar açmaz çalışmaya başladım ve çok ilginç, en yoğunlaştığım kitap oldu. Benim için çok şaşırtıcıydı yani. Kitap bittiğinde bu duygulanma tavan yaptı. İbrahim Yazıcı’yla konuşurken şöyle bir şey söylemişti: “Şunu düşündüm birkaç kez. Hani mahvediyoruz ya dünyayı, kendimizi, çevreyi…Beethoven dinlediğim zamanlar insan olmaktan gurur duyuyorum. O olumsuz duygularım bir anda yok oluyor, belli süreliğine”. Gerçekten ben de buna benzer şeyler hissettim ve bir minnet duygusu oluştu.
Sarı: Sanıyorum kitap dağıtımda.
Kutluk: Evet, pandemi baskıyı geciktirmişti.
Sarı: Bu arada Müzik ve Politika’nın üçüncü baskısı yayımlanmış ondan söz edelim mi?
Kutluk: Bugünü Beethoven’a ayıralım.
Sarı: Tamamdır çok teşekkürler, iyi çalışmalar.
Kutluk: Sağol sana da.