Büyük sanatçıların özünde ilhamın dipteki yüzünü görürsünüz.
En dipte kalan sır. İlham.
Din: Sembôllerle,
Felsefe: Kavramlarla ifade etse de ilhamı, o derinlikteki seziş, düşünceyle gelmez genellikle. Duyumsayışla gelir ve ilham yolu ile aklı aşan bir bilgiye varabilir sanatçı. Yüce Yaradan'ın Kutsal ışığıdır.
Mikelanj’ın kendisinden söz ederken “Hakikatleri kendi içimde biriktirmekte ve inlemekteyim.” deyişi, Nietzsche’nin “…İnsan aramadan duyar, kimden geldiğini sormadan alır,”sözü ve sayısız ilhama dair düşünce, yaratıcılığı tetikleyen ilhâmın sırrını bir türlü yeterince açıklayamıyor.
Yaratıcı sanat, iki derinliğin arasında hiçbir yere tutunmadan korkusuzca varediyor kendisini.
İki derinliğe güvenmeyi bilir bir şekilde ama, her an düşebilir de derinliğe ya da yüksekliğe...üstelik iki düşüşten de ilham alabilir sanatçı.
Yarattıklarının tekrarı olmayışı, sürekli başkalaşarak, dönüşerek, kendisini yeniden varedişinin yorgunluğu, ilham yıldızının her parlayışında yüksek enerjiye dönüşür ve artık ilham veren o olur.
İlhâmının geldiği yerin, insanın en uzağında, en ulaşılmaz olanında, öz’de olduğunu çok erken anlamıştır.
İç’te ve hiç’te.
Hep ulaşmak istediğimiz, özlediğimiz, hasretini çektiğimiz anayurdumuz, milyarlarca yıldandan beri ayrı düştüğümüz, özbenliğimizde...
Vâroluşun en başına gidebilen düşünce ve duygu hızı, safiyetin vahyidir sanat.
O kaynağa ulaşabilen ruhların kıskanmadan, kaynağa ilişkin olanı sürekli paylaşmak istemesinin nedenidir bu.
Ama, sanatçı o kadim yolculuğu yapabilmenin gerçek coşkusunu kimselerle gerçek mânâda paylaşamaz.
Sese, renge, söze, taşa dönüştürerek varetse de başka bir dünyalıdır o!
İlhâmın nereden geldiğini sorarlar sık sık.
İlhâmı içinde taşıdığını, tepeden tırnağa ilham olduğunu nedense söylemez.
Kendi içinde yol almayı fark etmek ve kendine çıkabilmek şüphesiz bir armağandır.
Ancak bunu fark edenler de artık ötekidirler.
Sanatçılar en kutsanmış âyinler de dâhi yalnızdırlar.
İlham perisi ifşâyı sevmez.
Tüm gizlerini sırrını saklayana verir.
Omuzumdaki o ışığı kalbime indirmeyi de o peri öğretti bana.
Parmaklarımdan dökülen notaların tellerle, klavyelerle söyleşisini de.
(...)
Hasan Cihat Örter