Bugün - Friday, November 22, 2024
Foto Galeri
Video Galeri
Firma Rehberi
Künye
Reklamlar
Üye İşlem
 Bize Ulasin
www.musikidergisi.com Logo
-
İstanbul 27°°C
Yazar Detayları

Veyis Yeğin

Veyis Yeğin - Meslek eğitimi ve çalgı yapım bölümlerinde öğretim planları -1-

Meslek eğitimi ve çalgı yapım bölümlerinde öğretim planları -1-
Yazı Tarihi: Thursday, June 9, 2022

Bizim resmi kurumlarımızda eğitim/öğretim, Arapçadan dilimize yerleşmiş ta’lim(öğretim)/tarbiya(büyütme/yetiştirme/eğitme) sözcükleriyle ifade edilegelir. Eğitimin en genel/sözlük tanımı; “çocukların ve gençlerin, toplum yaşayışında yerlerini almaları için bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde ve dışında doğrudan ve dolaylı yardım etme, terbiye (TDK sözlük). Öğretim/tedrisat ise eğitimin ereklerini bilimsel sistematik içerisinde belirli yaş gruplarına/öğrenenlere uygulanması işidir. Bir başka özetle eğitim/öğretim; söz konusu alanda “öğrenciye başarıyı tattırmaktır” ki bu belirli bir süreci kapsar. Başarıyı tatma/tattırma işi hem öğrenen hem de öğreten için çift yönlü bir süreçtir. Bu süreç özellikle meslek, sanat, zanaat alanlarında çok daha keyiflidir. Ülkemizde eğitim, iki ana başlık altında yürütülmektedir. Birincisi; örgün eğitim yani okul öncesi, ilk, orta, lise ve yüksekokullarda, yine sistematik biçimde yetişmiş öğretmenler tarafından verilen eğitim. İkincisi; yaygın eğitim. Her iki eğitim biçimi de bir örgüyü/organizasyonu nihayetinde kurumsallaşmayı gerektirir aslında. Örgün eğitim belirli yaş grupları içerisinde birbirini takip eden bazı istisnalar dışında zorunlu süreçleri kapsar. Yaygın eğitim ise yine belli istisnalar dışında yaş sınırlaması olmadan ve birbirini takip etme zorunluluğu olmayan süreçleri kapsar. Toplum ve sosyal hayatın ihtiyaçları doğrultusunda belirli bilgi, birikim ve becerilere dayanan çok renkli ve genellikle çeşitli meslek/uğraşları öğretmeyi erek edinir.

Ülkemizde Eğitim-Öğretim, Milli Eğitim Temel Kanunu ile çeşitli zamanlarda yayımlanmış 5-6 kanun ve yönergelerle yürütülmektedir. Meslek eğitimleri ise 1986 tarih/3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu ile düzenlenmiş görünüyor. Mesleki Eğitim Kanunun amacı ilk maddelerinde yazıldığına göre; “çırak, kalfa ve ustaların eğitimi ile orta/yükseköğretim kurumlarında ve işletmelerde yapılacak mesleki eğitime ilişkin esasları düzenler” şeklinde özetlenmektedir. Kanunun 3. Maddesi yürütücülük görevini MEB’e, 46. Maddesi ise Bakanlar Kuruluna vermiştir. Ancak yasa öyle kötü düzenlenmiştir ki böylesi kötü bir yasayı yapmak için hukukçu olmaya gerek olmadığı gibi ek olarak negatif yönde çaba da harcanması gerekir. 3308 Sayılı Mesleki Eğitim Kanunu gerek 1986 yılındaki ilk hali gerekse çeşitli zamanlarda çıkartılan ek maddelerle öyle düzenlenmiştir ki gerçekte tüm yürütücülük marifetleri tamamen Valiliklere verilmiştir. Valiler bu sorumluluğu “İl Mesleki Eğitim Kurulları” oluşturarak yerine getirmeye çalışır. Meslek Eğitiminde akla gelecek veya gelmeyecek(!) tüm eğitim/öğretim plân, program ve uygulamaların tasarlayıcısı ve MEB’e önerilmesi işlerinden sorumlu olanlar İl Meslek Eğitim Kurullarıdır. Bu kadar önemli işlerden sorumlu kurullar bakın nasıl oluşmaktadır: Kurulun Başkanı Vali, gerek görürse kendisi veya bir Yardımcısı, gerek görmezse İlin Milli Eğitim Müdürü. Kurul üyeleri: Belediye başkanı veya atayacağı bir Yardımcısı, İl Sağlık Müdürü, , San. Tic. Müdürü, Esnaf San. Oda. Başkanı veya seçilecek üç Üye, İl Tic. Oda. Temsilcisi, San. Oda. Temsilcisi, İlin mesleki eğitiminden sorumlu Müdür veya Yardımcısı, İlde faaliyet gösteren okul varsa bunun Temsilcisi, Defterdar, İŞKUR Temsilcisi, SSK Müdür veya Temsilcisi, İşveren Oda. Temsilcisi, (Yasaya sonradan ek maddelerle eklenenler ile) Cumhuriyet Baş Savcısı veya temsilcisi, Askeri Birlik Temsilcisi, İl Emniyet Müdürü veya Temsilcisi, İl Özel İdare Temsilcisi, Tarım İl Müdürü veya Temsilcisi.

3308 Sayılı Mesleki Eğitim Kanunu (anti parantez belirtelim ki örneğin; 11 Şubat 1942 yani seferberlik ilanıyla birlikte yapıldığını sanmayın(!). Altını kalınca çizmek isteriz ki savaş koşullarında değil, 1986 yılında yapılmıştır. Yasa baştan sona incelendiğinde içerisinde tek bir meslek, sanat ya da zanaat dalının anılmadığı görülür. Öyle görünüyor ki yasa ile hedeflenen asıl erek, illerde bulunan veya bulunabilecek resmi devlet okulları ile iş alanlarını adeta askeri disiplin ve direktiflerle denetlenebilir/yönetilebilir bir duruma getirmektir. Meslek eğitim yasamıza neresinden bakarsanız bakın, bu tuhaf erek yüzünüze kabak çiçeği gibi sırıtmaktadır. Özüne bakarsanız bu yasayı yapanlar aslında, içine yasa koymayı da unutmuşlardır(!). Çünkü ne kadar uzun uzadiye, ne kadar süslü püslü yazarsanız yazın uygulana birliği olmayan bir metne tarih/sayı da verseniz, resmi gazetede yayınlarsanız da bu metin yine de iş gören bir yasa olmaz nitekim olamıyor da zaten. Mesleki Eğitim Kanunumuz ülke gerçeklerinden öylesine kopuktur ki sanırız AB’ye girme hevesleri henüz sönümlenmemişken bizim de bu alanda bir yasamız var demek için alelacele yapılmış olsa gerek. Meslek eğitimi denildiğinde gerek sanayi kuruluşları, gerek orta veya küçük ölçekli iş kolları olsun ve gerekse sanat/zanaat temelli kişisel veya aile işletmeleri olsun bunların eğitim/öğretimi iki eksenli ama yekpare temel üzerinde yürür. Meslek eğitiminin bir bacağını kuramsal plânlamalar oluştururken ikinci temel eksenini de uygulama alanları oluşturur. Bu aynı zamanda yurt çapında geniş coğrafyalara yayılmış binlerce iş kolu demektir ki ciddi bir nüfus yoğunluğunu da kapsar. Dolayısıyla Meslek Eğitim Planlamaları, illerin sosyal ve ticari hayatlarını yöneten idari ve mülki amirlerle yapılamaya çalışılırsa meslekler de eğitimleri de kendi kör kaderine terk edilmiş olur.

Mesleki Eğitim alanları her şeyden önce net biçimde belirlenip tanımlanmalıdır. Şüphesiz ki bu çalışma/üretim alanları içerisinde kendilerine has ve çok farklı iş kolları da vardır. Doğaldır ki her sanat/zanaat dalı yeterince kendine has ve farklı bir uğraştır. Bunlar içerisinde ülke veya bölge saygınlığı gereği özel olarak ele alınması, geliştirilmesi, desteklenmesi gerekenler de mutlaka vardır. Bu farklı alanlar genellikle ayrı ve çok özel düzenlemeleri gerektirir. Mesleki eğitim/öğretimde kısa veya uzun erekler, beklenen yarar ve sonuçlar kesin biçimde gözlemlenebilir/ölçülebilir olmalıdır. Eğitim müfredatlarının net biçimde belirlenmesi, konuların ne şekilde, hangi derslerle ve ne ağırlıkta verileceği yine net biçimde belirlenmelidir. Ders ad, içerik ve ağılıkları ile periyodik süreçlere bölümlemeler mutlaka yasal çerçeveler içerisinde belirtilmelidir. Tüm bunlar yapılırken doğal olarak çağın getireceği değişimlere uyum sağlayıcı esneklik payları da düşünülmelidir. Genel çerçeveler çizilirken kesin kararlar asla kişisel yorumlara, muğlak tartışmalara açık olmamalıdır. Söz konusu çalışmalar/planlamalar ise idari ve mülki amirler üzerinden değil yeterli pedagojik uzmanlıklar ve her alanın yetkin eğitimcileri ile yürütülmelidir.

Eğitim süreçleri içerisinde genellikle talep eden konumdaki idealist eğitim yürütücülerinin/öğretim kadrolarının talepleri sınırsız olabilir ki pek doğaldır bu. Diğer yandan plânlama ile kaynakların uygulanabilir bir dengeyi de sağlayabilmesi gerekir. Ülkemizde bu dengeyi sağlayabilen kuruluşlar var mıdır, hangileridir bilmiyoruz(?). Ancak özellikle meslek eğitimlerimizde bu dengenin her daim bir bacağı aksak usul vurduğundan; eğitim planlaması mutlaka “rasyonel bir davranışla” örülmek zorundadır. Bu yaklaşımdan anlaşılacağı üzere, erekler belirlenirken göze/kulağa hoş gelen şiirsel ders adları bulmak değil eğitsel yapının, kaynakların bütçesel boyutlarına ve temel önceliklere göre dağıtılması gerekir. Eğitim bilimcisi M. Hesapçıoğlu rasyonel davranışı bakın nasıl izah ediyor: “Rasyonel davranış, ihtiyaçların sınırsızlığı ile sınırlı kaynaklar arasındaki çatışmayı çözmeyi amaçlar. Eğitim planlaması da bir toplumun kalkınması doğrultusunda erişilmesi gereken birçok hedefi belli seçim önceliklerine göre bir öncelikler listesine koyarak, sınırlı kaynakları bu öncelikli hedeflerle ilişkilendirmeye çalışır. Böylece eğitim planlaması sosyal güvenlik, ulaşım, savunma vb. gibi çeşitli alanlara karşın eğitim alanına ayrılan kaynaklar için bir rasyonel davranış, bir haklılaştırma süreci durumuna girerken diğer yandan da alanı içindeki çeşitli alt hedefler arasında seçim yapan ve kaynak dağıtan bir mekanizma durumuna gelmektedir”. Doğaldır ki eğitim alanları plânlanırken ülke gerçekleri göz önünde tutulmalıdır. Buradaki ülke gerçekleri kavramı daha çok maddi kaynaklara vurgu yapsa da asıl hedef bir ön almak değil ön açmak, ülkedeki seviyeyi daha üst liglere taşımak şeklinde alınmalıdır. Geçmiş deneyimler, veri ve araştırmalar ise kıymetli hazinler şeklinde arşivlenmelidir. Gelecek açılımları/tahminleri ise bu hazinelerin üzerinde bina edilmelidir. İhtiyaçların belirlenmesinde ise kısa ve uzun vadeli çözümler arasında seçimler yapılırken önceliklerin esasını tamamen objektif davranışlar belirlemelidir. Eğitim, her yurttaş için en doğal ve anayasal bir haktır. Eğitimin plânlanması işi ise ülkenin en önemli yatırımlarının başında gelir. Konu bu yönüyle bir verimlilik endeksi sunmalıdır. Yani terazinin bir kefesinde bulunan ulusal kaynaklar, diğer kefedeki eğitim yararları ve beklentilerini gerçeklemiyor/dengelemiyorsa söz konusu eğitim kurumları ulusal kaynakları sömüren ereksiz bir mekanizmaya dönüşmüş demektir.

Eğitim-Öğretimin bu kısa özetinden sonra gelelim alanın müfredat/öğretim plânlarına; Orta Öğretimdeki Çalgı Yapım Bölümleri daha kurulurken (tüm eleştiri ve önerilerimize rağmen) bir bacağı topal, bir eli çolak, bir gözü kör ve bir kulağı da sağır olarak kuruldular. Yıllar önce bu birimlerin bu biçimde kurulursa, kuruldukları okullarda birer yük ve gereksiz birer tortuya dönüşerek kapanmanın eşiğine geleceğini söyleyerek, yazarak ifade etmiştik. Yani garip/tuhaf/acayip sözcüklerinin kifayetsiz kalacağı biçimde kurulduğu için bu bölümler ya kapandı ya da (kalanları da) kapanmanın eşiğine gelmiş durumdalar. Şimdilerde “bu programların başarısızlık nedenlerinin tartışıldığı bir çalıştay”ın yapılması fikri dolaşmaktadır ortalıkta. Güzel Türkçemizde çok anlamlar ifade eden “tüy dikme” diye bir aforizma/deme vardır. Böyle bir çalıştay yapılırsa, öyle sanıyoruz ki yapanlar gubara gubara bilimsel bir iş yaptıklarının ahkâmını bolca keserek havalı/cafcaflı birer bildiri hazırlar, bu bildirilerden de akademik yolda puanlarını dosyalarına bir güzel gelir olarak koyarlar. Bizim için ise bu konuda tekrar kafa yormak zülden başka bir şey değildir. Böyle bir “çalıştay”ı ise olsa olsa okumuşların cahiliye tepesinde yaptıkları bir “tüy dikme” zirvesi olarak değerlendirme fikrimizi de bir kenarda saklı tutarız. Çünkü bu konuyu enine boyuna ve defalarca yazmış çizmiştik. Birkaç kez de MEB’in bizzat kendi çalıştaylarında uzman davetlileri olarak raporlamış idik. Gebib.  http://www.musikidergisi.com/haber-4360-calgi_yapim_bolumlerinin_ortaogretimdeki_hali_pur_melali%E2%80%A6_veyis_yegin.html

İkinci (gelecek) yazımızda ise konumuzun Yükseköğretim kısmını ele alacağız.

 

 

 
İletişim E-Posta: - Telefon:
 
Yorumlar
*** Yorum Yaz
Bu yazıya hiç yorum yapılmamış, ilk yorumu siz yapın.

Diğer Yazıları

Çalgıları geliştirmek nedir, nasıl olur?..
En iyi çalgı/saz hangi ağaçtan yapılır...
Çalgılarda aile kavramı...
Meslek eğitimi ve çalgı yapım bölümlerinde öğretim planları -2-
Meslek eğitimi ve çalgı yapım bölümlerinde öğretim planları -1-
Organoloji’nin Sefaleti
TULUM-II - (Derilerin Sepilenmesi/Tabaklaması)
Tulum (Gayda) ve sahip olduğu hazinenin farkında olmayan il...
Kendi geleneğini oluşturamadan müziğe yabancılaşan korolarımız…
Lutiyerlik & çalgı yapımcılığı geleneği ve mesleki örgütlenmenin önemi...
Çalgı Müzesi - Çalgılarımızın bir müzesi yok, ancak müzesinin enflasyonu çok!..
El sanatları neden değerlidir?..
Sedef ve sedefkârlık üzerine…
Diğer Yazarlar

Münih LMU Müzikoloji Enstitüsü’nde "Gültekin Oransay" rafı...
Kitabu İlmi'l-Musiki Alâ Vechi’l-Hurûfât'ın müellifi kimdir? -16-
Çalgıları geliştirmek nedir, nasıl olur?..
Fazıl Say'ın Feyzi Erçin'e desteği…
Nida Tüfekçi’nin Öğrencisi Olmak!..
Yazılarınızı bekliyoruz... Musiki Dergisi
Spor yazarı mı, müzik yazarı mı?..
Yeni YÖK’ün ve değerli başkanı Sn. Saraç’ın övgüye değer kararı: Müzik öğretmenliği açısından yapıcı bir değerlendirme…
Yirminci yüzyıl: İcracının çağı*...
Meragi niçin 24 şube dedi? Hurufilikten etkilendi mi?..
Çevrimiçi Türk Halk Musikisi Videoları: "Konma Bülbül Konma Nergis Daline"
Günün Sözü
UFO, Altın Çağ, köylüye klasik müzik sevdirmek, müzik ile tedavi etmek vs gibi konuların savunucuları eğer gerçekten gelişselerdi, 21.yy'da mesleklerini ve söylemlerini hala yürütüyor olamazlardı…
()
Yazarlar 
Röportajlar
Fırat Kutluk “Neden Müzik Dinleriz?“...
Ayhan Sarı - Kitabın adından başlayalım mı?  Buna bağlı olarak da kitabın sonunda müziği neden dinlediğimizin yanıtını veriyor musun? Fırat Kutluk - ...
»
»
»
Tarihte Bugün
Arşiv Arama
Facebook
Anasayfa
Site Haritasi
Sitenize Ekleyin
RSS Kaynagi
Hakkimizda
Reklamlar
Künyemiz
Facebook
Twitter
Bize Ulaşın
Copyright ©2013 - Tüm haklari sakli tutulmaktadir.
Bu sitede yayinlanan tüm resim, materyal ve içerigin telif haklari tarafimizca sakli olup izinsiz alinip kullanilamaz.
0.27ms
cheap jordans|wholesale air max|wholesale jordans|wholesale jewelry|wholesale jerseys