Bu haberi benim gibi farkına varamayanlar ve okudukları halde belleklerinden silmiş olanlar için bir kez daha yazmak istiyorum:
“Hayko Cepkin TRT İçin İlahi Okudu…
Ermeni asıllı rock sanatçısı Hayko Cepkin “TRT” için ilahi söyledi…”
Mevlüt Tezel’in konuyla ilgili yazısı. Türkiye’nin çakma Marilyn Manson’ı Hayko Cepkin ilahi okudu. Okumakla kalmadı, klip çekti. Hem de “TRT”ye.
Sadece Hayko değil başka sanatçılar da varmış ilahi söyleyen ama onları henüz öğrenemedim.
Hangi ilahi okundu bilmiyorum ama klibin bayağı ses getireceği kesin. Bu arada Hayko’nun Ermeni asıllı olduğunu da unutmayalım.
Bence “TRT” cesur bir Ramazan açılımına imza attı. Hükümetin de galiba rock’çı ve metal’ci gençlere maneviyat aşılama gibi bir niyeti var. Bu açılım “Diyanet İşleri”nin “Iron Maiden” afişlerini bile gölgede bırakır. Tabii çok da tartışılır.
Diyanetin Heavy Metal Açılımı...
Hayko Marjinal mi?..
Tamam, klip çok konuşulacak, bu projeden de en çok “TRT” karlı çıkacak. Peki, bu klibin Hayko’ya bir katkısı olacak mı? Hayko muhtemelen “Ben bu ilahiyi PR için söylemedim” diyecektir, haklı da olabilir ama yaptığı işin doğası gereği bu işten kısa vadede popülerlik anlamında bayağı karlı çıkacaktır. Peki ya uzun vadede? Bence uzun vadede Hayko’nun yıllardır müzik piyasasında oluşturmaya çalıştığı alternatif, marjinal imaj zarar görecektir.
Bir Sanatçının Duruşu Her Şeyden Önce Gelir…
Hayranlarıma “Ben neysem oyum” dersen kazanırsın (Bkz. Duman). Yanlış anlaşılmasın bu sözler Hayko’nun ilahi söylemesine değil, tabii ki söyleyebilir. Hatta Hayko Ermeni olduğu için bu proje iki toplum arasındaki hoşgörüyü pekiştirir ama dedim ya sahnede kanlar içerisinde brutal vokal söyleyen Hayko’nun imajına ters düşüyor bu açılım.
Muhafazakar Marjinal…
Aslında Hayko’nun en büyük sorunu da bu. Sahnedeki Hayko ile TV programlarındaki Hayko arasında büyük fark var. Bu sorun Sinan Çetin’in gazına gelip “Çocuk” gibi saçma sapan bir filmde rol almasıyla başlamıştı. Kim bilir belki de Hayko marjinal rolü kesen bir teenage hala. Ya da muhafazakar marjinal olmak istiyor.
http://www.kanalturk.com.tr sitesinden alınmıştır. - 28.08.2009, Salı
-------------------------------------------------------------
Görüldüğü üzere haber 28 Ağustos 2009 tarihinden kalma...
Bu haberi paylaşan kişi ise bir opera sanatçısı... Gecikmeli bir paylaşım olduğu açık, ancak bu habere gerçek sanatçıların çok sert tepkiler vermelerini beklerken çoksesli küğsel kurumlarımızın üyelerinin “Facebook”un “beğeni” butonunu tıkladıklarını, hatta çok olumlu ve teşvik edici mesajlar yazdıklarını görünce üzüntüm iki kat arttı.
Arapça kökenli bir kelime olan “ilahi” kelimesinin çok farklı anlamları olmasına rağmen eğer dinsel amacına uygun bir şekilde kullanılacak olursa “Allah’ı övmek, Allah’a yakarmak ve en büyük sevginin Allah sevgisi olduğunu belirtmek için” söylenen bir kelimedir ve bu amaçla yazılan makamlı bir dinsel küğ yaratısıdır. Ayrıca tasavvufi halk yazınında bir nazım şeklidir.
Her dinin ilahileri farklılık gösterir ve ilahiler dinlerin ve inançların önemli bir parçası olagelmiştir. Dolayısıyla her dinin ilahilere bakış açısı farklılıklar gösterir. Bu bağlamda ilahiler, her dinsel törende o dinin kutsal metinlerini içerir. Bu nedenle kutsal içeriklere sahiptirler. Salt o dinin Tanrı’sını veya kutsal bildiği şeyleri övmek, yüceltmek için yazılırlar.
İnsanlar tarafından yazılan ilahiler bunun dışında o dinsel yaklaşımda dinsel eğitimin bir kısmını da oluşturabilirler. Çoğu inanışta ilahiler, ibadetsel ritüellerin bir bölümüdür. Diğer dinleri bir tarafa bırakarak ülkemizde okunan ilahilere eğilecek olursak bu tür yaratılarda (insan eli ile üretildiği için bu kelimeyi kullanıyorum) kendine özgü ezgiler kullanıldığı açıktır. Genellikle hece ölçüsü kullanılmışsa da aruz vezninin kullanıldığı ilahiler de bulunmaktadır. Eğer hece ölçüsü kullanılmışsa 7, 8 ve 11’li kalıplar tercih edilmiştir. İlahinin içerisinde şairin mahlası mutlaka yer almaktadır. Dörtlükler halinde yazılan ilahilerde aklımıza ilk gelen isim Yunus Emre olmaktadır, çünkü dili halk dilidir ve halktan birisi olarak Türk toplumu Yunus Emre’yi gerçekten çok sevmiştir.
Yazımın tam burasında küçük bir ara vererek her türlü etnik ya da dinsel ayrımcılığa karşı olduğumu ve insanların hiçbir fark gözetilmeden eşit yaşamaları gerektiğini düşündüğümü belirtmek isterim. Ancak, yine de tüm insanların emperyalizmin geri kalmış ülkelere veya kendi ülkelerinin sosyal açıdan göreceli olarak geri bıraktırılmış toplumsal katmanlarına dayattığı davranış ve kıyafet biçimlerine, konuşma şekillerine, ilkel beğenilerine karşı olduğumu da söylemek isterim.
Sorun da tam olarak burada işte... Hayko Cepkin’in bakışında, duruşunda, kıyafetlerinde, söylemlerinde, yaptığı küğün son derece ilkel oluşunda, kültürel tercihlerinde, özellikle bir kısım gençlere yanlış rol model oluşunda, insanların marjinal ve ilkel tutum ve davranışlarına önderlik edişinde...
Hayko’nun ilahi okuması gereken son kişi olduğunu açık açık belirtmek istiyorum. Hangi din söz konusu olursa olsun, o din çerçevesinde yazılan ilahilerin kutsal bir duruşu, bir derinliği ve dinginliği olması gerekirken rock küğ türü ile metal küğü arasında gidip gelen bir kişinin bir anda ulvi olması ve yüce dinginliğe kavuşması akla yatkın geliyor mu acaba?
Burnu halkalı ve yüzüne inanılmaz makyajlar yapabilen, vücudunda her din tarafından “mekruh” sayılan dövmeler bulunan bir kişi gençliğimize acaba nasıl rol model olabilir? Görüntüsü beni korkutur mu diye düşünmeden edemediğim Hayko sizce “ilahi” okumak için yapılmış doğru bir seçim midir?
Entellektüel düzeyi yüksek, okuyan-araştıran-yazan bir gençlik ortaya çıkartmak için bu denli mücadele verirken birdenbire bu insanlara küğsel bir örnek olarak Hayko’yu mu dinleteceğiz? Hakkında seyircisini dövdüğü iddiaları sıklıkla dile getirilen kavgacı ruhlu biri acaba “ilahi “ okuması için uygun bir isim midir? Hayranları ile yaptığı kavgalar sık sık dile getirilen ve gazetelere konu olan marjinal bir kişilik birden bire dinginleşti mi?
Hayata karşı tavır koyduğunu bağıra çağıra ifade eden bu kişiye göre en iyi yalnızlık mezarda bulunan tabutun içinde mümkün olurmuş... Yazık gençlerimize! Bizler gençlerimizin Tolstoy, Çehov, Pasternak okumalarını isterken, opera-bale-sinfoni dinletilerini kaçırmamalarını öğütlerken, sergileri takip etmeleri dileğinde bulunurken -kısacası insani ve yaşamsal kimliklerini örerken- kaliteyi hedefliyoruz.
Hayko Cepkin İlahi Okurken... Acaba müslüman mı oldu?
Ancak mevcut sistemin sanatçı geçinen isimleri bu sistemden muazzam paralar kazanıyorlar. Sistemin beyinlerini çorbaya çevirdiği insanlar da kültürel ögelerin en zavallısını seçerek kendilerini yormamaya yöneliyorlar. Basit düşünmek, basit davranmak büyük kitlelerin genel davranış biçimi! Bu sistemin favori isimleri ise ne yazık ki zehir üretiyorlar.
Gelelim olayın dinsel boyutuna... Hayko’nun bir Ermeni olması sorun değil, bu satırları yazan biri olarak toplumun çok farklı katmanlardan oluştuğunun farkındayım. Bu farklı katmanlı oluşumlar Türk toplumunun bir zenginliğidir. Ancak, Türk bir tenor uluslararası platformda nasıl bir Saygun türküsü seslendirmeli, bir Türk kemancı nasıl Necdet Levent’in keman konçertosunu çalmalı diyorsam Hayko için de benzeri görüşü muhafaza edeceğim. Elbette Türk sanatçıları eğitimlerinde uluslararası dizgeyi takip etmeli ve gelişimlerini dünya standartlarına ulaştırmalılarsa aynı şey tüm sanat dalları için de geçerlidir.
Yıllar önce “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası” Moskova’da Çaykovski ve Almanya’da Brahms seslendirerek tarihi bir hata yapmış ve yabancı basının diline düşmüşse, ilahi’nin de bu kültür çerçevesinde ediminin yapılmasını beklemek daha normal olurdu.
Türk musıkisi çerçevesinde yetişen bir icracı sinfonik bir yaratıda seslendirme sorunları ile karşılaşırken uluslararası çerçevede yetişmiş bir çalıcı da geleneksel bir musıki’yi edimsel olarak tarzı ile seslendiremez. Her kültürün kendisine çizdiği bir kalıp vardır ve çalış stili ile kulak eğitimi farklı bir çerçeveye uyum sağlayamaz, eskilerin deyimi ile intibak edemez.
Aynı şey Hristiyan kültürü ve kilise yapılanması içerisinde yetişmiş biri için de geçerlidir. Dolayısı ile Hayko Cepkin’i değil, ama yanlış yapan “TRT” kurumunu kınıyorum. O kurum ki vatandaşlarının vergisi ile yüksek harcamalar yapar, o kurum ki aldığı kararlar ile siyasi gücün emrine uygun yayınlar yapar, işte o kurum halkın kurumu değildir.
Ayrıca “TRT”den belli bir dinsel inanışın küğünü okutmak için para harcamamasını dilerdik. Bu ülkede -müslümanlar çoğunlukta olsa bile- her dinsel inanışa bağlı olan onlarca farklı grup bulunmaktadır. Bu nedenle din, bireyin vicdanına terk edilmeli ve din ile ilgili yayınlar laikliğin bir gereği olarak yayın izlencelerine kesinlikle alınmamalıdır.
“TRT” olanca gücü, ekibi, ekipmanları ve maddi varlığı ile halkın kültürel düzeyinin yükseltilmesi için izlenceler hazırlamalı ve tüm gücünü uygar dünyada yer alan bir Türkiye için kullanmalıdır.
“TRT”nin Hayko Cepkin’e ne kadar para ödediğinin de resmi ağızlardan açıklanmasını rica ediyoruz. Halkın parasının nerelere harcandığını bilmemiz gerekir.
Tuğrul Göğüş, Adana - 27.10.2015, Salı