“Münih-müzikoloji-Oransay” benim için pek çok kez birbirini çağrıştıran kavramlardır; çünkü Müzik Pedagojisi yanında ikinci branş olarak Müzikoloji öğrenimimi Gültekin Hoca’nın okuduğu aynı bölümde, Münih LMU Müzikoloji Enstitüsü’nde yapmıştım. Bu enstitüdeki sayısız anılarımdan birisi, öğrenimimin ilk aylarında, orada dolaylı olarak Gültekin Oransay’ın varlığı ile karşılaşmış olmamdır.
Müzikoloji Enstitüsü’nün içinde, prezans kütüphanesi tipinde bir kitaplığımız ve -çoğunluğu Avrupa Sanat Müziği olmakla birlikte- farklı müzik türlerinden kaset ve CD’leri içeren bir diskoteğimiz vardı. Bugün belli bir kısmı üniversitenin ana kütüphanesine aktarılan bu kütüphanede, raf bölmelerinden birisi tamamen Gültekin Oransay’ın çalışmalarını içeriyordu.
Bu kitaplıkta Gültekin Hoca’nın Almanca ve Türkçe yayınlarını toplu olarak görmek, 90’lı yılların dumanlı[*](*) Almanya’sında bu Türk kızını pek sevindirmişti. Diğer taraftan da bu durum “kabul”, “onay”, “saygı” gibi değerlerin göstergesiydi. Oransay da tıpkı Thrasyboulos gibi o enstitüde okumuş ve kabul görmüş yabancı müzikologlardandı. Bu karşılaşma, karmaşık düşünce ve duygularla yüzleşmeme sebep olmuştu. Mesela, o zamanlar Türkiye’de bu çaptaki bölüm kitaplıklarının kaç tanesinde Hocanın çalışmaları toplu olarak yer alıyordu? Sonuçta burası bir milli kütüphane değildi. Ayrıca, aynı şehirde bulunan Bavyera Milli Kütüphanesi’nde de o yıllarda Gültekin Oransay’ın 20’ye yakın çalışması bulunuyordu. O gün zihnimde sayısız soruyla, en çok da “Müzik öğrenimimizde Hocaya hak ettiği yer ve değer tam olarak veriliyor muydu?” sorusuyla o kitaplıktan çıktığımı dün gibi hatırlarım.
Müzikoloji Enstitüsü’nün kitaplığını her anımsadığımda aklıma ilk olarak “Oransay Rafı” gelir, ardından da pencerelerine uzanan dallar ve yıllanmış kitapların kokusu…
[*] O yıllarda “Yeni Nazi” gruplarının yabancılara karşı saldırıları korkutucuydu ve Türklerin kaldıkları bazı evler de kundaklanmıştı.
Yazı tarihi : 01.02.2023