Yavuz Gül çalgı hakkında şöyle diyor:
“Yıllar süren ve hâlâ sürmekte olan deneme-yanılma usulü çalışmalarda oldukça olumlu sonuçlar alındı. Ergonomik yapının değişmesine bağlı olarak, hangi çaptaki tellerin yeni yapıya uygun olacağı da yapılan testlerle belirlendi. Kişilerin zevkine göre, farklı tel kombinasyonlarının çok farklı duygular uyandıracak şekilde yerleştirilebileceği gözlemlendi. Bu kombinasyonların standartlarının saptanması üzerinde çalışıldı. Ayrıca değiştirilen ergonomik yapı, divanenin bağlamaya kıyasla kendinden rezonanslı, sesi gür, tınısı yumuşak bir cihaz olmasını sağladı. Bu süreç boyunca divanenin çeşitli prototipleri ortaya çıktı. Ayrıca tanbura tipi bağlamada uygulanan kara düzen (bozuk) akordun getirdiği geniş ses sahası, klavyeye birkaç perde eklenerek daha da geliştirilmiştir. Ve böylece divanenin oktav zenginliği ve çalma verimi artmıştır.
Eşiğin göğüs üzerindeki yeri, sapın uzunluğu, burgu yapısı, perde yapısı gibi ayrıntılar üzerinde çalışmalar yapıldı. Ortaya çıkan sonuçta, ud sesinin çok tatmin edici bir biçimde alındığı gözlemlendi. Bu daldaki çalışmada ana amaç, ud çalmayı bilmeyen fakat bağlama çalmayı bilen bir insanın, tanıdığı bağlama perdesi sistemi üzerinde (çünkü divanenin tüm modellerinin perde yapısında bağlama esas alınmıştır) normal bağlama çalar gibi çalarak udun kendine has tınılarını elde edebilmesi, bir nevi ud çalabilmesidir.
Zamanla bu çalışmalar kişisel bir hobi olmaktan çıkıp, sorumluk gerektiren bir çalışma sürecine dönüştü. Türk Müzik Aletleri tarihinde rastlayamadığımız bir konsepti hedefledik. Bir tek çalgı ile hem Türk Halk Müziği, hem Türk Sanat Müziği, hem Serbest Çalışmalar, hem de batının armonik yapılı müziğinin icra edilebileceği düşüncesini prensip olarak benimsedik. Zira ud çalan biri uduyla THM çalmıyordu, kısa sap bağlama çalan biri bağlamasıyla TSM taksimi geçemiyordu, gitar çalan biri de keza... “