Puslu ve yağmurlu bir bahar günü, Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nın düzenlediği İlhan Baran’ı Anma Konseri için vapura binerken aklımda müzikseverlerin hava koşulları dolayısıyla gelip gelemeyeceğine dair sorular vardı. Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nın seyircileri, müdavimler ve öğrenciler olmak üzere iki kategoriye ayrılabilir. Müdavimler, Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nın kemikleşmiş dinleyici kitlesidir. Onlar hemen hemen her etkinlikte oradadırlar, biletlerini önceden alırlar ve gözlemlediğim kadarıyla, gişe görevlileri başta olmak üzere, kurumun çalışanları müdavimlerin çoğunu tanırlar ya da çoğuna aşinadırlar. Onların yaş ortalamaları, gözlemlediğim kadarıyla, 50-70 arasındadır. Öğrenciler ise -opera temsilleri dışındaki etkinliklere katılanlarla yaptığım konuşmalara göre- çoğunlukla konser seyretme ve raporlama ödevleri olduğu için oradadırlar. Onlar öğretmenleri olmadan geldiklerinde, konserin ilk yarısını seyredip fotoğraf çekerler, ikinci yarısına kalmazlar. Dün akşamki gibi öğretmenleriyle birlikte gelen öğrenciler ise konserin sonuna kadar kaldıklarında, farklı kuşaklar bir araya gelerek etkileşimde bulunurlar.
Genellikle etkinliklerden bir saat önce kapıların açıldığını biliyorum ancak hava yağmurlu diye misafirlerine kapılarını erken açabilirler umuduyla vapurdan iner inmez doğruca Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’na gittim. Görevli kapıların açılmadığını ama girişte bekleyebileceğimi belirtti. Zaten beş dakika sonra, belki yağmur yüzünden, belki de misafirlerini girişte beklerken gören görevlilerin inceliğinden dolayı, kapılar erken de olsa açıldı. Bu benim düşüncemdi. Şaşkınlığımı gören görevli beni güler yüzle karşıladıktan sonra yağmurlu havalarda böyle bir uygulama yapabildiklerini söyledi. İstanbul koşullarında bu anlayışlı davranış, kurumun kültür ve sanat hizmetine samimi olarak yaklaştığını göstermektedir.
Konserin başlamasını üst kattaki kafede çay içerek bekledim. Bu kafede etkinliklerin başlamasını beklemek özellikle çok hoşuma gider çünkü fuaye alanındaki tüm hareketliliği buradan kuş bakışı gözlemleyebilirim. Fuaye alanındaki ilk hareketlilik İlhan Baran ve eserleriyle ilgili kitap ve CD stantlarının kurulması için uğraşan kişilerden kaynaklanıyordu. Daha sonra müzikseverler tek tek gelmeye başladılar. Müzik alanına besteleri ve eğitimci yönleriyle katkı sağlayan müzik insanları Yalçın Tura, Hasan Uçarsu, Özkan Manav, piyanistMetin Ülkü, kemancı Hasan Niyazi Tura, müzikolog ve besteci Seyit Yöre (ki İlhan Baran’ın öğrencisi), yazar ve şair Egemen Berköz ve gazeteci-yazar Şefik Kahramankaptan da İlhan Baran’ı anmak için oradaydı.
Kadıköy Belediyesi sanat danışmanı ve Süreyya Operası genel koordinatörü Murat Katoğlu’nun fikri ve orkestra şefi Rengim Gökmen’in desteğiyle gerçekleştirilen konser genel olarak, İlhan Baran’ı eğitimci ve besteci yönüyle anlama ya da anlayarak anma şeklindeydi. Elbette sahnedeki performanslarıyla piyanist Muhiddin Dürrüoğlu, piyanist Emre Elivar, kemancı Cihat Aşkın, opera şarkıcısı bas Tuncay Kurtoğlu ve viyolonselist Çağ Erçağ, konseri özel yapan isimlerdi. Özellikle belirtmeliyim ki Muhiddin Dürrüoğlu ve Emre Elivar[i], İlhan Baran’ın eserlerini salt seslendirmenin ötesinde yorumlamalarıyla konserde farklılık ve farkındalık yaratmışlardır.
Etkinlik, orkestra şefi Rengim Gökmen’in uzun ancak bilgilendirici konuşmasıyla başladı. Gökmen, İlhan Baran’ın niteliği nicelikten önde tuttuğunu, yerel ile ulusal kavramlarının birbirinden farklı olduğunu, öğrencilik zamanlarında defterine aldığı notlar aracılığıyla bizlere aktardı, başka bir deyişle, eserlerini dinlemeden önce İlhan Baran’ı bize tanıttı. Gecenin diğer anlatımcıları Muhiddin Dürrüoğlu ve Emre Elivar’dı. Sanatçılar, eserleri seslendirmeden hemen önce, hem öğrencilik yıllarında İlhan Baran ile geçirdikleri zamanları anlatarak bestecinin müzik sanatına bakışını, diğer sanat ve bilim dallarına ilgisini ve bu ilgilerin eğitimciliğine besteciliğine nasıl yansıdığını paylaştılar hem de seslendirecekleri eserler hakkında ön bilgi verdiler.
Konserde Muhiddin Dürrüoğlu, İlhan Baran’ın Mavi Anadolu (1986) adlı piyano eserini, Emre Elivar piyano için Üç Bagatel (1959) ve Üç Soyut Dans (1958) adlı bestelerini, Cihat Aşkın keman için Bir Bölümlü Sonatina (1965) isimli eserini, Tuncay Kurtoğlu bas ve piyano için Dört Zeybek (1973) ve Uygulamalar Birinci (1970) ve İkinci Defter’deki (1972) parçalarını Emre Elivar’ın piyano eşliğinde seslendirdi. Baran’ın keman, viyolonsel ve piyano için bestelediği Dönüşümler (1975) adlı oda müziği eserini ise Cihat Aşkın, Çağ Erçağ ve Muhiddin Dürrüoğlu seslendirdi.
6 Mayıs 2018 Pazar akşamı dinleyiciler olarak, İlhan Baran’ın eserlerini dinlerken onun, karşıtlıkları ritmik yapılarla ve dinamiklerle nasıl ifade ettiğini, resim sanatındaki soyutluğu çeşitli modal, ritmik ve armonik yapılar ile yansıtışını, Anadolu Halk Müziği modal ve özellikle ritmik yapısını salkım akorlarla yapıbozuma uğratarak tanıdık ama belirsizlik duygusu uyandırdığını ve son olarak kanon tekniğini aksak ritimlerle birleştirerek serbest bir biçimde dörtlü aralıklarla kullandığını duyduk. Bestecinin kişiliğinin ve dünya görüşünün önemini kavradık. İlhan Baran’ı Anma Konseri sayesinde bestecinin (ya da herhangi bir bestecinin) eserlerinin baştan sona doğru olarak çalınmasının yanında, onun düşünce dünyasını da kavrayarak yorumlanmasının önemini anladık.
Ancak keşke baştan sona İlhan Baran’ın onaylayabileceği bir konserdi diyebilseydim. Diyemem çünkü ben de İlhan Baran’ı, onu tanıyan öğrencilerinin konuşmalarına katılarak, hakkındaki yazıları okuyarak ve elbette eserlerini dinleyerek tanıdım. Ancak, bilgilerim çerçevesinde ve müzisyenlikle de birleşen iyi bir müzik dinleyicisi olarak diyebilirim ki özel sanatçıların olduğu böyle özel bir konser için daha titiz çalışmalar yapılmalıydı. Sahne üzerinde tüm müzisyenlerin yaşadığı gibi heyecan olur, aksilikler olur ancak eseri sadece seslendirmek, bu tarz konserlerde yeterli olmayabilir.
Son olarak biliyoruz ki bu konserler önceden planlanan konserlerdir. Murat Katoğlu ve Rengim Gökmen gibi tecrübeli kişiler, eserler için yeterli hazırlıkların yapılması gerektiğini en iyi bilenlerdir. Özellikle tek etkinlik için bir araya getirilen toplama müzik topluluklarının zayıf etkileşimden dolayı, sanatçılar kendi alanlarında ne kadar başarılı olsalar da, hedeflenen başarıya ulaşamadıkları bir gerçektir. Türkiye’de yıllardır birlikte çalan oda müziği toplulukları ve sanatçıları varken onların tercih edilmemesi dikkat çekicidir. Planlanma sürecinde bunların da düşünülmesi gerekir. Her şeye rağmen, İlhan Baran’ı Anma Konseri, iyi bir tecrübe ve güzel bir örnekti. Umarım, Türkiye’deki tüm belediyeler, konser salonları ve kültür merkezi yöneticileri aynı hassasiyette olurlar ve konserler de mümkün olduğunca yerli yerinde olabilir.
Konser bittikten sonra, Kadıköy’de yağmur dinmiş, serin havanın yerini ılık hava almıştı. Vapura doğru yürürken konserin etkisi devam ediyordu. Pazar gecesi olmasından dolayı sanırım, Kadıköy sokakları ıssızdı. Bazı balık lokantaları ve kokoreççiler açıktı. Yine de sokak çalgıcıları yerlerini almıştı. Konserdeki tınıların kulağımdan kaybolmaması için yanlarından hızlıca geçtim ve vapura koşar adım yürüdüm. Aklımda bütün etkinliklerin neden bu kadar özenli ve nitelikli olmayışı sorusu vardı.
[i] Emre Elivar, afişte ve broşürde duyurulan piyanist Özgür Aydın’ın rahatsızlanmasından dolayı bu konserde yer almıştır.