Tarihe baktığımızda insanların yaşam biçimleri ile üretim üretim araçları ve üretim ilişkisi arasında doğrudan bir ilişkinin var olduğunu görüyoruz. İnsanlar avcı-toplayıcı olarak yaşarken, bu yaşam biçiminin gerektirdiği sürekli bir hareketlilik ve yer değiştirme durumunun hayatlarına hakim olduğunu fakat, tarımın keşfi ile yaşanan tarım devriminin ardından yerleşik hayata geçtiklerini biliyoruz. Çünkü, üretim araçları, üretim biçimi ve üretim ilişkilerinin değişmesiyle göçebe yaşam sona ermiş, yeni bir yaşam şekli olan yerleşik hayata geçilerek insanlar uzunca bir süre tarıma elverişli topraklarda tarım ve hayvancılık yaparak geçimlerini sağlamıştır. Tarım devrimi bu anlamda ilk kırılma noktasıdır insan yaşamında. İkinci kırılma noktası ise İngiltere’de başlayıp dünyayı saran sanayi devrimidir. Sanayi devrimi, üretimde ağırlıklı olarak makinelerin kullanıldığı, fabrikaların kurulup, fabrikasyon üretime geçişi başlatmıştır. Fabrikaların kurulmasıyla kentler ortaya çıkmış, kent merkezleri üretimin merkezi haline gelirken yarattığı istihdam ve iş kolları sayesinde birçok insan köylerden kentlere akmaya başlamış, köy ve kasaba hayatından koparak kent yaşamına ve kent kültürüne dahil olmuştur. Üçüncü kırılma noktası da bilişim teknolojisinin merkezi rol oynadığı hızına yetişemediğimiz teknoloji ve internet devrimidir. Söz konusu her değişim kendini karakterize eden üretim araçları ve üretim ilişkileri ile insanların yaşam biçimlerini köklü bir şekilde değiştirmiştir. Söz konusu değişimin bileşenlerinden biri de birçok meslek grubu yeni koşullara ayak uyduramaması sebebiyle ya yok olmuş ya da son derece yerel kalarak unutulmaya yüz tutan bir duruma gelip, iyi bir gelir kaynağı olmaktan çıkmıştır. Örneğin, elişi halı dokumacılığı yerini makine ile halı dokumacılığına bırakmıştır. Halı dokuma örneğinden hareketle üretim biçimi değişikliklerine yenik düşen birçok mesleği örnek verebiliriz.
Bu girizgahtan sonra bu eksende müzik sektörü ve serbest çalışan müzisyenin durumuna bakacak olursak neler söyleyebiliriz? Ses kayıt teknolojisinin yaratılmasıyla müzik yapımcılığı sektörü doğmuş böylece müzik alınıp satılan bir nesne haline gelerek hem yapımcı hem müzisyen için uzunca bir süre kendilerini zengin kılacak bir gelir kaynağı olmuştur. Müziği bir data olarak taşıyan, yayımı ve satışını mümkün kılan nesnelere format olarak baktığımızda bu formatları makara bant, taş plak, kaset, plak, CD olarak sıralayabiliriz. Kaset ve plak satışı tek başına tüm dünyada bir müzisyeni ve prodüktörü zengin kılacak kadar güçlü bir gelir kaynağı olarak varlığını sürdürmüştür. Hatta Türkiye’den örnek vermek gerekirse, müzik kariyeri boyunca bir kez dahi sahneye çakmadan yalnızca plak ve kaset satışıyla zengin olan Orhan Gencebay bunun tipik örneğidir.
Bu saadet zinciri ilk darbeyi internetin varlığıyla yemiştir. Müziği internet üzerinden mp3 formatında dinlemek ve indirmek mümkün hâle gelince sektör ve müzisyen için tehlike çanları çalmaya başlamıştır. Ardından gelen Spotify, iTunes, Deezer vb. digital müzik dinleme uygulamalarıyla müziğin data olarak üretimi ve satışı ortadan kalkmıştır. İnsanlar söz konusu yeni erişim imkanlarıyla kaset ve CD almamaya başlamıştır. Bu durum sektörün ve müzisyenin gelir kaynağının ortadan kalmasına sebep olmuştur. Artık müzisyen canlı performansın dışında para kazanma alternatifi olmayan biri durumuna düşmüştür. Eskiden müzik yapım şirketlerinin ve müzisyenlerin kabesi olan Unkapanı İMÇ çarşısı kapanmıştır. Görünür olma, sesini duyurma arzusunda olan birçok müzisyen kendi imkanlarıyla kaydını yapma ve digital platformlara kayıtlarını yükleme çabasına girmiştir. Star olma olgusu da artık ortadan kalmıştır. Çünkü starlık, sektörün yapımcıdan reklamcıya, şarkı yazarından, söz yazarına, konser organizatöründen, kostüm tasarımcısına dek star olacağına kanaat getirilen kişiye yaptığı bir ekip yatırımıdır. Fakat üretim şeklinin ve ilişkilerinin değişimiyle ortaya çıkan müziğin üretimi, dağıtımı, alım-satımındaki değişimle, söz konusu değişimden önce müzik sektörü ve bu sektörün içinde yer alan kilit kişiler müzik sektöründen çekilip yatırımlarını dizi film sektörüne yapmaya başlamışlar ya da müziğin dışında iyi gelir getiren ticari bir sektöre geçiş yapmışlardır. Müzik artık yatırım yapılacak bir saha olmaktan çıkmıştır.
Dünya çapındaki bu değişimin müzisyeni içine düşürdüğü kıskaç yetmezmiş gibi Covid-19 salgını da bu durumun üzerine tüy dikmiştir. Türkiye’de salgının başlangıcından itibaren canlı müzik yapılan mekanların üç ay boyunca tedbir gereği kapatılması, konserlerin yasaklanması kararıyla birçok müzisyen maddi sıkıntı yüzünden başta enstrümanı olmak üzere evindeki eşyaları satışa çıkarmak zorunda kalmıştır. Çoğu müzisyen internet üzerinden çevrimiçi ders vermeye başlayarak, gerek müzik gerek müzik-dışı konularda podcast programlar vs. yaparak kendilerine ek gelir kaynakları yaratma arayışına girdi. Almanya’da da mekanlar kapatıldı, konserler yasaklandı fakat Federal Almanya Hükümeti, müzisyenler dahil tüm serbest meslek sahiplerinin hesabına sorgusuz sualsiz 5000 Euro yatırdı öncelikle. Vergi indirimi, kira yardımı da cabası. Sosyal devlet böyle bir şey.
Değişen koşulların müzisyeni içine düşürdüğü zor duruma ek olarak yalnızca bizim ülkemize ait ve her zaman müzisyenin aleyhine işleyen olumsuz bir zihniyetin varlığını dile getirerek yazımı noktalamak istiyorum. Kaynağı dine dayanan bağnaz bakış açısının ürünü olarak müzik ya ilişki kurulmaması/yasaklanması ya da mesafeli/uzak durulması gereken tekin olmayan bir olgu olmuştur. Bu bakış açısına göre müziğin insanı baştan çıkaran, günah işleten şeytani bir doğası vardır. Ezan okunurken müzik yayınının kesilmesinden, ülkede yaşanan üzücü olaylarda canlı müzik performanslarının yasaklanmasının altında hep bu zihniyet yatmaktadır. Şehit haberi aldığımızda, deprem, sel felaketi vb. doğal afetlerde, ya da çoğaltabileceğimiz nice olumsuz üzücü olaylarda sanki yaşanan bu olayların sorumlusu müzik ve müzisyenlermiş gibi, veya bu tür olumsuz olaylarda müzik yapmak, insanların acısını hafife almak, acıya karşı duyarsız davranmak, saygısızlık yapmakla eş tutulup fatura müzisyenlere kesilmekte ve müzik yapmak yasaklanmaktadır. Başka meslek grubundan olan hiç kimseden işine ara vermesi istenmezken müzisyenin çalışması yasaklanır. Diğer meslek gruplarında olduğu gibi müzisyen için de müzisyenliğin kazanç kapısı olduğunu, evine ekmek götürdüğünü, bu işi profesyonel olarak yaptığını, yasak kararını alanlar umursamaz. Terzi terziliğini, berber berberliğini, yapmaya devam eder ama müzisyen müzik yapamaz. Bu hastalıklı ve yanlış zihniyet durumu zaten kötü olan müzisyene “yetmez al bir tekme de benden” diyerek mevcut duruma tuz biber ekmektedir. Çağın getirdiği koşullarda müzisyenin kendisini var edip varlığını sürdürmesi ve yalnızca müzisyenlik yaparak ayakta kalması çok zor hâle gelmiş durumda. Canlı performansın dışında para kazanma şansı kalmayan müzisyeni mevcut koşullar, kendisine ek gelir kaynağı yaratacak başka uğraşlar/işler aramaya/yapmaya itmiştir. Piyasa koşullarını değiştirmeye gücümüz yetmez elbette ama hiç olmazsa toplumsal olarak müziğe ve müzisyenliğe ilişkin bağnaz zihniyetimizi değiştirebiliriz.
_________________________________________________
*E.Ü. Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Öğretim Görevlisi