Türkiye’den iki yıl kadar ayrı bulunduktan sonra, ICTM (International Council for Traditional Music)- makam sempozyumuna katılmak için Aralık 2014’de Ankara’ya gittim. Bu arada TRT-müzik kanalını seyretme imkânım oldu. Yaptığım gözlemler herhalde herkesin bildiği şeyler olmakla beraber yine de belki bir nevi dışardan birinin görüşleri olarak ilginç bulunabilir düşüncesiyle bunları aşağıya çıkardım.
TRT- müzik kanalında, değişik müzik programları (san’at, halk, arabesk/populer, caz, batı müziği) birbiri arkası sıra gösterilmekte. Nasıl bir sıra izlendiği veya neyin daha sık verildiğini pek kestiremedim ama belki de halk müziği daha önde gibi göründü.
Aşağıda sıraladığım gözlem ve görüşlerim yalnızca biraz aşinası olduğum san’at ve halk müziği üzerinedir.
- İlk bakışta en göze çarpan şey, ‘çok-çalgılılık’tır. Her türden yani doğu, batı, halk ve hatta başka kültürlerden alınan çalgıların hepsi bir bir araya getirilip çalınmakta. Bu bir nevi çalgılar harmanlanmasının hangi esasa göre yapıldığını ben çıkaramadım. Fakat asıl hayret edilecek şey bu değişik türdeki çalgıların bir arada çalınışının, çalanların kendilerini rahatsız etmeyişidir yahut ben mi yanlış düşünmekteyim?..
- Görünüşe göre, bu ‘çok-çalgılılık’ Batı müziği topluluklarına özenerek yapılmaktadır. Fakat batıdaki çok-çalgılılığın altında çok-seslilik (polifoni) vardır. TRT- Müzik’teki çok-çalgılılık ne gibi bir esasa dayanmaktadır ? Kakofoni (cacophonie) yaratmak için midir?..
- Bu çok-çalgılılık musikiyi bir nevi homojenleştirmekte ! Yani artık müzikte bir sekizli nasıl bölünmüşse bölünsün önemli olmamaktadır. Herhalde, doğal bilimlerden alınarak müzikte kullanılan füzyon, sentez gibi şeyler bunlar olmalıdır. Yahut, ‘dünya müziği’ denilen şey bu olmalıdır!..
- Bu çok-çalgılılığın etkisiyle olacak söyleyicilerin ne Türk musikisi sesleri ve ne de tampere sesle değil, ikisinin ortalaması bir sesle söylediklerini de işittiğimi sanıyorum.
- TRT-müzik programlarında göze çarpan diğer bir özellik de vurmalı çalgıların kalabalığı ve çok gürültülü çalınışları ile çok önde olmalarıdır. Ayrıca, bu çalgıların tınıları da tak-tak, pat-pat gibi kulağa hoş gelmeyen seslerlerden oluşmakta. Acaba deri yerine plastik, tahta gibi maddelerin kullanılışından dolayı mıdır? ..
- Konserler bir düğün / oyun havası içinde verilmekte ve seyirciler el çırpmaya davet edilmektedir. Bu da ritm seslerini daha da güçlendirmekte.
- Klarnet gözde bir çalgı bu programlarda. Özellikle, san’at, hatta halk musikisi lisanına pek yakışmayan bu çalgının cıyak cıyak sesleri beni usandırdı. Üstelik klarnet, bizim ortaçağ karekterindeki (bunu aşağılamak için söylemiyorum) diğer çalgıları bütünüyle bastırmakta. Böylece bir ses dengesizliği ortaya çıkmakta. Kontrol masası ile ses ayarlanması yapılabilirse de, bunun pek yapılmadığı görülüyor.
- Pop konserlerinde olduğu gibi bol ışık oyunları, alev püskürtmeleri kullanılmakta!..
- Allı pullu giyinmiş söyleyiciler el, kol, beden hareketleri ile musikiyi işitselden, görselleştirmeye götürmekte.
- Şef’in büyük bir orkestrayı idare ediyormuş gibi aşırı el, kol işaretleri de bu görselliği pekiştirmekte.
- Daha çok yeni bestelenmiş şarkılar, fanteziler icra edilmekte.
- Aşinası olduğum bir Yusuf Nalkesen şarkısını bir erkek söyleyici öyle eğerek bükerek söyledi ki hayrette kaldım. Daha önce de yazdığım gibi, bizim mütevazi Toronto klasik musiki korosunda böyle birisinin söylemesine izin verilmediğini anımsadım. Fakat, beni asıl hayrete düşüren şey, aralarında tanınmış sanatçıların da bulunduğu çalgıcılar topluluğundan hiçbirinin buna itiraz etmeden söyleyiciye eşlik edişi oldu!..
Dr. İlhami Gökçen
Toronto, Kanada
ilhamigo@hotmail.com