Tülay Demir Oktay: Konservatuvara gittiniz mi?
İntizar: Yok. Notanın “n”sini bile bilmem. Hem de hiç anlamam. Şu an 5 yaşındaki çocuk bile benden iyi nota bilir, o derece.
- Siz sadece yorumcu değilsiniz, asıl önemlisi kendi şarkılarınızı kendiniz yazıyorsunuz. Beste yapmaya ne zaman başladınız?
- Ortaokuldayken. Şu an çok tutan şarkılarım ta o zamanlardan itibaren yazıldı.
- Nota bilmezken besteyi nasıl yapıyordunuz ki?
- Mırıldanıyordum. “Uykum firari, gecem firariiii”... Annem ben mırıldanırken dinler, “Bu şarkı kimin?” diye sorardı. Derdim “Benim, uyduruyorum”...
- Şarkı yazarken, yaşadıklarınızdan mı etkileniyordunuz yoksa çevrenizde gördüklerinizden, izlediğiniz filmlerden falan mı?
- Benim ilk izlediğim film Orhan Gencebay’ındır biliyor musunuz... 5-6 yaşlarındaydım. O zaman yazlık sinemalar vardı. Biz de Muğla’dayız. Gündüz bembeyaz olan duvarda akşam filmler oynardı.
- Kim götürdü sizi sinemaya?
- Kimse... O yazlık sinema tam bizim evin karşısındaydı, balkonda oturup seyrederdim. Hatırladığım ilk film de dediğim gibi Orhan Gencebay’ın filmi... O başladı söylemeye “Ben topraktan bir canım, senin gibi... Çiğnesen ne fark eder” diye... Ben “Bu ne diyor” dedim. O zaman doğru düzgün Türkçe de bilmiyorum. Türkçe’yi öğrendikçe anlattığı şeyin derinliği kalbime daha çok dokundu. Hatta içli şarkılar duyduğumda ağlamaya başlardım.
- İlk etkilendiğiniz sanatçı Orhan Gencebay diyebilir miyiz bu durumda?
- Tabii ki... Orhan Gencebay’dan, onun sazından sözünden etkilenmeyen olabilir mi? Derin bir tefekkür. Hem tasavvuf, hem arabesk, hem pop var içinde. İnanılmazdır, efsanedir benim için. Çok severim. Arabesk anlamında ilk kulak kabarttığım ses odur.
- Şarkılar yazılıyor, şarkılar söyleniyor tamam ama ya albüm serüveni? Kim sürükledi sizi bu maceraya?
- Ahmet Selçuk İlkan’ın bir askerlik arkadaşı bizim yakınımızdı. Kendi şarkılarımı yaptığımı duymuş. Sonra o kaydı Ahmet abiye dinletmiş. Sibel Can’la Ferdi Tayfur da o CD’yi bir Avrupa turnesinde dinlemiş. Ferdi abi hemen ardından benim için “Çağırın bu kızı gelsin” demiş... Türk filmi gibi işte.
- Koşa koşa gittiniz mi?
- İnanmadım ki! Aradılar beni, “Herhalde biri dalga geçiyor” deyip kapattım yüzlerine telefonu. Sonra bir arkadaşım aracılığıyla haber gönderdiler.
- Ondan sonra koştunuz...
- Hayır... Dedim ki “İstanbul ürkütür beni, ne işim var böyle şeylerle?” İstanbul’dan çok korkardım gerçekten.
- Korkunun ecele faydası yok ama...
- Öyleymiş (gülüyor).
- Bu arada Ferdi Tayfur’un dinleyip de çok sevdiği o şarkı hangisiydi?
- “Uykum Firari”.
- Belli ki Ferdi Tayfur’un müzikal yolculuğunuzda önemli bir yeri var.
- Doğru, bana çok destek verdi. Belki medyadan bu kadar uzak durmama sebep de odur.
- Nasıl yani?
- Bana ilk söylediği söz, “Kamerayla gelen kamerayla gider, sen halkın sevgisini kazan, basına mesafeli ol”du. Çok da doğru geldi bu söylediği. Ama artık albüm tanıtımı dönemlerinde basının desteğine ihtiyacımız var.
- Eskiden böyle değil miydi?
- Değildi. Çünkü eskiden çok fazla televizyon programı vardı, radyolar vesaire. Şimdi popüler kültüre döndü iş, acımasız ve zor bir savaş yaşanıyor sektörde. Yani sizin çok iyi beste yapmanız, çok iyi bir sese sahip olmanız değer görmeyebiliyor.
- Siz hak ettiğiniz değeri gördüğünüze inanıyor musunuz?
- En başta da söyledim ya, beni bugüne kadar çok fazla konuşturmadılar. Hep şarkı söylettiler. Şarkı söyle, otur yerine... Bir dakika bir konuşayım değil mi? Ben de bir bireyim ve kendini gayet iyi izah eden biriyim aslında. Buna rağmen hep acıların kadını gibi, bir nevi Bergen muamelesi gördüm. Bana konuşma fırsatını çok az tanıdılar.
- Ferdi Tayfur’dan başka kimlerden destek gördünüz?
- İbrahim Tatlıses’ten. “İbo Show” zamanlarında, her albümüm sonrası beni mutlaka iki üç kere programına çıkarırdı. Onunla da ilk Ferdi abi tanıştırmıştı bizi. Sonra onun firmasındaki birkaç sanatçıya besteler verdim. Çok severiz birbirimizi.
- Bir “İbo Show” eksikliği hissediliyor değil mi?
- Lokomotifti müzikte yani, normaldir.
eden iki albüm arasında bu kadar uzun zaman var? Yanlış hatırlamıyorsam sevenleriniz 5 yıldır yeni albüm bekliyordu sizden...
- Evet 5-6 yıl. Firma değiştirdim. Sonra menajer değişti. Ben de o süreçte beste olayına çok daldım.
- Elinizde çok beste birikmiştir o zaman.
- Doğru, epey birikti. Hatta albümün bu kadar gecikmesinin bir nedeni de şarkıları seçemememiz. Bu arada arabesk bir albüm yaptım ama öncesinde daha akustik bir albüm hazırlamıştım.
- Neden fikir değiştirdiniz?
- Yaptığım şarkıları dinlerken dedim ki “Bir dakika ya, biz en iyisi arabesk albüm yapalım”... Madem artık popçular bile arabesk okuyor... Ki eskiden bizi aşağılıyorlardı arabeskçiyiz diye!
- Sahne aldığınız bir yer var mı?
- Şimdilik yok ama yakında başlayacağım. Ben mekan konusunda çok seçiciyim.
- Neden bu titizlik?
- Dinleyici skalam çok geniş çünkü. İlkokul öğrencisinden başlıyor 70’e kadar gidiyor. Sosyeteden de çok İntizar dinleyen var, gariban kesimden de, memur da... Bir de her siyasi görüşten dinleyenim var ki bu benim için büyük artı.
- Genç yeteneklere bir tavsiyeniz var mı?
- Gençlere bu iş çok kolay geliyor ama şunu bilsinler, hiç de kolay bir süreçten geçmedik biz. Bu işi gerçekten yapmak istiyorlarsa üretici olsunlar. Başkasının şarkısını okumak bir yere kadar.
- Ama üretmeden popüler olan şarkıcılar da var.
- Mesela Ajda Pekkan... Gerçek bir stardır. Sonra Tarkan... Hiçbir şekilde fotoğrafları çekilmesin, Tarkan Tarkan’dır, stardır. Çünkü ışıkları öyle onların. Keza İbrahim Tatlıses... Star bunlardır işte. (1)
_______________________________________
(1) Tülay Demir Oktay "İntizar: Arabeskçiyiz diye bizi aşağıladılar" 05 Mart 2018, Hürriyet Gazetesi- Kelebek Eki
http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/magazin/bana-bu-piyasada-hep-bergen-muamelesi-yaptilar-40761772