Müzik ve Cinsiyet Üzerine…Dilara Ağaoğlu Canay | “Müzik ve cinsiyet” başlığının çalışmamız açısından esasen “müzik ve kadın”ı ifade ettiğini tespit etmek istiyoruz. Bu yazıda öncelikle kadın bakış açısının ne demek olduğu feminizm kavramı ışığında kısaca açıklanacak, sonrasında müziğin yapısında bir cinsiyet tespiti yapılabilir mi, müzikal yapı içinde dişilik ve erillik nasıl gözlemlenebilir sorusu irdelenecek, müzik tarihi içinde besteci ve icracı olarak kadınların nerede durdukları, günümüz dünyasında ne şekilde evrilip evrilmediği üzerinde durulacaktır. | MAKALE Haberi - Saturday, January 31, 2015 - 16:36 | | | Resmi küçültmek için üzerini tıklayın... |
| Resmi büyütmek için üzerini tıklayın... |
I- KADIN BAKIŞ AÇISI VE FEMİNİZM
Genel Olarak
İçinde yaşadığımız toplum, bütün kurumlarıyla ataerkil sistem tarafından oluşturulmuş ve şekillendirilmiştir. Bu ortak ön kabul, farklı feminizmlerin bir tek genel kadın bakış açısı olarak anlaşılmasını sağlar. Tek bir feminizm düşüncesinden söz etmek mümkün değildir. Feminizm düşüncesinin filizlenmeye başlaması 17. yüzyıla rastlamaktadır. Feminist düşüncenin ilk eserleri 1790 yılında Judith Sargent Murrey‘in kaleme aldığı ‘Cinsiyetler Arasındaki Eşitlik Üzerine’ (On The Equality of Sexes) adlı eser ve Mary Wollstonecraft’ın 1792 yılında yazdığı Kadın Haklarının Savunusu'dur ('A Vindication of Rights of Woman). Wollstonecraft, bir taraftan zamanının yaygın ideolojisinden etkilenerek kadının erkeğe göre doğal olarak aşağı bulunduğuna inanmakla birlikte, akıl sahibi insanlar arasında farklılığı cinsiyetin değil erdemin yaratacağı tespitiyle de kadınların erkeklerden daha düşük zeka kapasitesine sahip olduğu düşüncesine karşı çıkmıştır.[i] Çeşitli feminist düşünceler, temelde ataerkil sisteme karşı söylem geliştirmiş olmakla birlikte, farklı bakış açılarına ve kabullere sahiptirler. Bunların en temel olan iki tanesi liberal feminizm ve radikal feminizmdir. Liberal feministlerin kabul ettikleri temel düşünceler, akla inanç, kadınla erkeğin ruhları ve akılcı yeteneklerinin aynı olduğu, yani ontolojik olarak benzer oldukları, toplumsal değişim ve dönüşümü sağlamanın en etkili yolunun eğitim olduğu, bireyin diğer bireylerden ayrı olarak, gerçeği arayan, akılcı, bağımsız ve yalnız bir varlık olduğudur. Liberal feministler doğal haklar düşüncesine bağlı kalmışlar, özellikle de oy verme hakkı üzerinde durmuşlardır. Liberal feministler için cinsiyet sorunu teorik olarak problem değildir. Onlar için kadınları kamu yaşamından ( tam eşitlik temelinde) alıkoyan resmi eşitsizliğin ortadan kaldırılması temel hedeftir. [ii] Liberal çözümleme, özel alanı dokunmadan bırakmış, evli kadınların malvarlıklarıyla ilgili yasal değişikliklerin, evlilik içinde kadınların konumunu erkeklerinkine eşitleyeceğini düşünmüşlerdir.[iii] (3) Kültürel feminist geleneği, Margaret Fuller'in ‘19. Yüzyılda Kadın’ (Woman In Nineteenth Century) adlı eseri başlatmıştır. Bu gelenek, Avrupa'daki romantik akımın ya da Amerikan aşkıncılığının bir ürünü olarak, Aydınlanma akılcılarının mekanik bakışından tamamen farklı biçimde, bilginin duygusal, sezgisel yönü üzerine vurgu yapmıştır. Radikal feminizm ise yasal eşitlikten çok kadın ve erkek arasındaki farklılıklara vurgu yapar.Biyolojik ve toplumsal olarak fiilen eşit olmayan iki cinse eşitmiş gibi hak ve yükümlülükler tesis etmek eşitsiz durumu güçlendirmekten başka bir şeye yaramayacaktır. Ataerkil bir kültürde, erkek ya da eril olan, olumlu ya da norm olarak kurulurken, kadın ya da dişillik, olumsuz, esas olmayan, normal dışı, yani kısaca ‘öteki’ olarak kurulur. Bu görüşe göre anatomi yazgı değildir, kişi, kendi vücudu aracılığıyla dünyaya bağlı olup; erkek bedeni özgür yaratıcı etkinlikleri kolaylaştırırken (çünkü bir toplumsal yaptırımla karşılaşmaz ve adet görmek veya hamile kalmakla kısıtlanmaz), kadın bedeni kadın için toplumsal yaşamda bir kısıtlayıcıdır.[iv](4) Kültürel feminizm, Marksist feminizm, varoluşçu feminizm, postmodern feminizm gibi daha birçok alt başlıkta incelenebilecek bu çok geniş yelpazede, bu çalışma için önemli olan, feminist düşüncenin öncelikli olarak kanun önünde eşitlik- eşit haklar talebiyle ortaya çıktığı, ayrımcılığı reddettiği; süreç içinde kadınla erkeğe uygulanan mutlak eşitliğin, kadınla erkeği aynı kabul ettiği için aslında bir eşitsizliğe- adaletsizliğe yol açtığının görüldüğü ve farklılık düşüncesinin filizlendiğidir. Eşitlik ve farklılık yaklaşımları, müzik alanında kadının yeri tespit edilirken de akılda tutulması gereken yol göstericiler olabilir.
Görüldüğü gibi tek bir feminist bakış açısından, yorumdan söz etmek mümkün olmasa da, dünyanın ataerkillikle ilgili bir sorun yaşadığı ortak fikri, kadın bakış açısını sağlamak için yeterlidir.
Biyolojik ve Toplumsal Cinsiyet Yaklaşımları
Cinsiyet farklılığı, biyolojik ve toplumsal cinsiyet olarak iki şekilde algılanmaktadır. Biyolojik cinsiyet anne karnında oluşan, üremeyle ilgili cinsiyet özelliklerini belirler (sex). Toplumsal cinsiyet ise, toplumsal yaşam içinde kurulan, kadınlık ve erkeklik rolleridir (gender). Toplumsal cinsiyetin, sosyal alan içinde özel/kamusal veya doğa/kültür- uygarlık, bencillik/sosyal menfaat şeklinde ikili karşıtlığa dayalı kurgulanışları, cinsiyet çalışmalarının ve tartışmalarının ana fikrini oluşturmaktadır. Buna göre kadın ve erkeğin birbirinden farklı olduğunu söylerken ve bununla birlikte aslında kadına güçsüz, nazik, duygusal, kırılgan gibi özellikler atfederken çoğu kez toplumsal cinsiyet tarafından belirlenmiş özellikleri biyolojik cinsiyete ait özelliklermiş gibi kabul etme hatasına düşülür. Biyolojik cinsiyetin doğurduğu farklılığı yalnızca bir “farklılık” olarak algılamak, buna hiyerarşik bir anlam yüklememek, bilimsel bir düşünme pratiği için önemli bir ön koşuldur. Esasen yukarıda kısaca anlatılmış olan feminizm düşüncelerinin temelinde de biyolojik ve toplumsal cinsiyet kavramlarıyla ilgili farkındalık yer alır.
Müzik alanında da müzikal ilgi, yetenek ya da becerilerin açıklanmasına yönelik biyolojik ve toplumsal cinsiyet bakış açılarına göre değişik çalışmalar mevcuttur. Belirtildiği gibi, bu çalışmalarda biyolojik cinsiyet kaynaklı farklılıkların bilimsel bir yöntem ve amaçla ele alınıp değerlendirilmesi; sözgelimi hormonlardan, kadın-erkek sesi ya da bedenlerinin fiziksel özelliklerinden kaynaklanan farklılıkların toplumsal cinsiyet kaynaklı olanlarla karıştırılmaması için özenli bir bakış gerekmektedir. Örneğin rock müzik gruplarında kadın davulcularla ilgili bir çalışmada çok az sayıda kadına rastlanacak olmasını kadınların fiziksel özellikleriyle ya da ritm yeteneklerinin olmadığıyla açıklamaya kalkışmak ve toplumsal cinsiyet rollerini görmezden gelmek, tam da söz edilen türde bir hata olacaktır.
II- KAVRAMSAL OLARAK MÜZİKTE CİNSİYET YAKLAŞIMI
“Vişne’nin Cinsiyeti”[v] adlı postmodern romanında Jeanette Winterson, kara kirazla vişneyi birbirine aşılayınca ortaya çıkan meyvenin cinsiyetinin dişi olduğunu söyler. Bir tek kısa cümlede geçer romana adını veren olgu. Yazar, esasen doğal olmadığı düşünülen cinsellik biçimlerinin mahkum edilmesine karşı durmaktadır “vişnenin cinsiyeti” ile[vi], ancak bu çalışma açısından doğurduğu çağrışım, çok daha farklıdır. Vişne, tanımı yapılırken kaçınılmaz olarak kiraza gönderme yapılan bir meyvedir. Vişne kirazdan bağımsız olarak düşünülmez. Kiraza göre ekşi, kirazdan daha koyu renkli, kirazdan daha az etli bir meyve olan vişnenin, tam da bu yüzden, cinsiyeti dişidir. Erkeğe göre tanımlanan kadın cinsiyeti gibi. Erkekten daha duygusal, daha az kas gücüne sahip, daha naif, daha pasif vs. olan kadın cinsiyeti. Ataerkil sistemin doğallaştırdığı bir kabuldür bu. Herhangi bir olaydan bahsederken özne kadınsa, özel olarak vurgulanır. Tipik olan, normal olan, esas olan erkek olduğu için. Kadın sürücü, kadın terörist, kadın müzisyen, kadın vali örneklerinde olduğu gibi.
Bu bakış açısının müzikle ilgisini ise Ali Ergur kurmuştur. Majör diziyi erkek, onun “kaburga kemiğinden yaratılan” minör diziyi de dişi olarak tanımlayan yazar, minörün tanım referanslarının majöre bağlı olduğunu vurgulamaktadır.[vii] Ergur, minör dizinin özellikleriyle, kadına toplumsal cinsiyet rolleri olarak biçilmiş modelleri karşılaştırmıştır. Buna göre majör tek bir katı şekilde dizilirken, minör “duruma göre” biçimlenir. Yazar, erkek akılın karşısındaki inişli çıkışlı dişi duygu, her başarılı erkeğin arkasındaki kadın gibi, “her başarılı majörün gölgesinde ona çeşit katan, yeri geldiğinde sertliğini kıran bir armonik minör”[viii] olduğu tespitini yapmaktadır. Melodik minörün durumunu ise ikincil durumun bu kadar açık ortada oluşunda hoşlanmayan kadınlık durumuna benzeten yazar, bu kez çıkıcı durumda majörleşen dizinin inerken aslına rücu etmesi zorunluluğunu hatırlatmaktadır. “Yanılmış bir yaşamdır melodik minörünki; çıkıcı olduğu zaman bir rol, inici olduğu zaman başka bir rol. Yorucu bir diziliş olmakla birlikte, majörler dünyasında aşık atıyor gibi görünmesinin hazzını yaşayabilir minör; bir majörün ilgili minörü olduğunu unutmamak koşuluyla elbet…”[ix] Bu tespitler ışığında gözden kaçmayan bir husus da, minör dizinin bir kişilik kazanmak için majör diziye benzemek (armonik), hatta bir noktada onunla aynı olmak (melodik) zorunda kalmasıdır. Batı estetik algısı, minörü çıkarken- yükselirken doğal haliyle, olduğu gibi kabul etmemekte, beğenmemektedir. Ergun, dizinin altıncı ve yedinci derecelerindeki bu çeşitliliklerin aslında sanal bir sorun yarattığını, asıl sorunun üçüncü derecedeki “eksiklik” olduğunu vurgularken,[x] belki de kız çocuklarındaki penis eksikliği kompleksini hatırlatarak Freud’a bir çağrıştırmayı amaçlıyordur.
Müzik dinleyicilerinin, icracılarının, müzik üzerinde düşünenlerin belki de ilk kez karşılaşmış olabilecekleri bu tarz bir okuma, ilk bakışta insana çok masalsı ya da iyi ihtimalle yaratıcı gelebilir. Ancak yazar, inandırıcılığını, bütün bu tespitleri yaparken tarihsel bağlama atıf yapmasıyla sağlamaktadır. Buna göre “mevcut ekonomi politiğin ürettiği müzik, kuşkusuz bu bölüşüm sürecinin ögelerini içeren, kuruluş mantığını sürekli olarak meşrulaştıran bir yapıyı dokur. Ataerkil işbölümü ve örgütlenmenin yansımalarını müzikal ifadelerde bulmak bu nedenle hiç de şaşırtıcı sayılmamalıdır. Batı müziği feodalizmden kapitalizme geçerken, her türlü adem-i merkeziyetçi toplumsal ekonomik olguyu da kurulmakta olan merkezi yetkenin gerektirdiği düzene ve hiyerarşiye uyumlulaştırıyordu…”sz[xi]
Bu noktada, cinsiyet kelimesinin aslında “kadın” cinsiyetini ifade ettiği, bunu çağrıştırdığından yola çıkıldığını hatırlayıp, bunun yanına bir de eşcinsellik ve homofobiyi de ekleme gereği ortaya çıkmaktadır. Ergun’un 17. Yüzyılda ortaya çıkan ve cinselliğin saf eril algılanmasının ifadesi olan kadans olgusuna yaptığı atıf[xii](13), akla bitmek bilmeyen uzunluktaki kadanslarıyla Beethoven’i getirmektedir. “Müzik cümlelerinin dönüp dolaşıp ‘aslolan’a düğümlenmesi sürekli bir güç teyididir. Sürekli teyit etmek gerekir, çünkü aksi takdirde, emen olan, kontrolü yitireceğinden korkar.”[xiii] Nicholas Cook, Beethoven’ın müziğinin sertliği ve görkemden ödün vermez biçimini bu erkeksi yapının abartılı bir ifadesi olarak tespit edip, onun karşısına Schubert’i koymakta; hatta Schubert’in eşcinsel olduğu söylentilerine de değindikten sonra, bu söylentilere “kahramanca” karşı çıkanların da bu homofobik refleksle aslında entelektüel biçimde karşısında durmaya çalıştıkları ataerkil yapıyı yeniden üretmekte olduklarını ifade etmektedir. [xiv]
III- TARİHSEL OLARAK KADIN BESTECİ VE İCRACILARIN DURUMU
“Tarihe baktığımızda” diye başlayan her cümle, tarihi bize bütün ayrıntılarıyla ve bütün bakış açılarıyla -yenen yenilen, ezen ezilen, kazanan kaybeden ayırmadan herkesin bakış açısıyla- görmemizi sağlayacak bir film şeridi var olmadığına göre, büyük bir temkin gerektirir. Tarih, bir literatür olarak “yazılmaya” başlandığından beri, bu işi yapan “kazananlar” ya da “kazananları alkışlayanlar” olmuştur. Özellikle bildiğimiz, öğretilen, resmi tarihin baş aktörleri ( aktör kelimesindeki cinsiyet vurgusuna dikkat!) devletler olduğundan, esasen her türlü okuma bir kazanma- kaybetme üzerinden yapılagelmiştir. Buna göre tarih yazımı, ancak, “öteki”nin yaratılmasıyla mümkün olabilmiştir. Çünkü tarihi yazılan grup, “öteki” ne yüklediği olumsuz anlamlar sayesinde kendisini var eder. Ötekileştirmenin kaçınılmazlığı karşısında, bu yapının yıkıcı değil de yapıcı bir şekilde kurulabilmesi de olanak dahilindedir.[xv] Eleştirel bir yaklaşım, bu durumun sorgulanmasını mümkün kılar. [xvi] “Öteki”nin cinsiyet üzerinden kurulduğu düşünülen bir yapıda da doğal olarak eleştiri, feminist bakış açısından gelecektir. “Tarih boyunca, hem erkeklerin hem de kadınların, mensup oldukları sınıf, ırk, dinsel topluluk vb. nedeniyle tarihsel geleneğin dışına itilmeleri çok sık rastlanan bir olgu, ama hiçbir erkeğin salt cinsiyeti nedeniyle dışlandığı görülmüyor. Oysa kadınlar için durum böyle değil; onlar, aidiyetleri ne olursa olsun, sırf cinsiyetleri nedeniyle ayrımcılığa tabi tutuluyorlar ve tarihin yazılması ve yorumlanması işleminden, daha genel olarak sembol yaratma işleminden dışlanıyorlar ve tarihin yapımına etkin olarak katılan özneler oldukları halde, kendi tarihlerini bilmekten alıkonuyorlar.”[xvii]
Aşağıdaki çizelgede, antik çağlardan 20. Yüzyıla kadar yaşamış, adı bilinen kadın şair ve besteciler yer almaktadır. [xviii]
Ad Soyad
Yaşadığı yer ve zaman
|
Eserleri
|
Sappho
Lirik şair (Mitolojide 10. Muse (peri) olduğu söylenir.)
İ.Ö. 7.yy. sonu 6.yy.başı, Antik Yunan, Lesbos Adası
|
Kadına duyulan aşk, düğün şarkıları ve ağıtlar (Groden 1966), 136 dizeden oluşan 9 şiir kitabı vardır.
|
Kassia
İ.S. 9.yy., Ortaçağ En önemli Bizans Yunan bestecisi, Bizans
|
Kral düğünlerinde söylenen dini şiirler, 43 ayin müziği, ahlaki ve nükteli şiirler.
|
Hildegard of Bingen
Başrahibe, yazar ve besteci, 1098-1179, Ortaçağ, Almanya
|
77 adet lirik şiir bestelemiştir. 83 melodi içeren Ordo Virtutum adlı senfoninin müziğini yapmıştır (1151).
|
Troubadours* (Bogin, 1976)
|
|
Alamanda
12.yy, Ortaçağ, Fransa
|
“tenso” elyazması eseri
|
Azalais de Porcairages
12.yy, Ortaçağ, Fransa
|
“vida” müziksiz lirik şiir
|
Beatriz de Dia
12.yy, Ortaçağ, Fransa
|
"A chantar m'er de so qu'ien non volria" adlı müzikli şiiri vardır.
|
Maria de Ventadorn
Alman Kralı Raimon II’nin kızı, Troubadoursların başkanı,12.yy
Ortaçağ, Almanya
|
Müziksiz lirik taşlama türünden şiirler yazmıştır.
|
Tibors
12.yy, Ortaçağ, Fransa
|
Vida adlı eserde bir şiiri vardır.
|
Trouveres*
|
|
Blanche of Castile
13.yy, Ortaçağ, Fransa - İspanya
|
“Raine Blance” adlı Chanson’u var. “Amours” ve Virgin Mary adlı eseri müzikal parçalar içerir.
|
Maroie de Dregnau de Lille
13.yy, Ortaçağ, Fransa
|
“Mout m'abelist quant je voi revenir” adlı Chanson’u var
|
Duchess of Lorraine, Dame Maroie ve Dame Margot
13.yy, Ortaçağ, Fransa
|
2 elyazması müzikli taşlama şarkısı vardır.
|
Maddelena Casulana
1544-1566, 16.yy, Italya
|
Il primo libro de madrigali a quattro voci ve Il secodo lıbro de madrıgalı allı eserleri 1568 yılında basılmıştır. Kitapta 66 tane madrigali vardır.
|
Paola Massarenghis
1565 1585, 16.yy, İtalya
|
Quando spiega l’insegn al sommo padre adlı eseri Primo libro de madrigale adlı müzik kitabında yayınlanmıştır.
|
Raffaella Alleotti
1570-1646, İtalyan besteci Organist 16-17.yy, İtalya
|
Concerto grande adlı eseri yazmıştır.Ferrara bu kolleksiyonu yayınlatmıştır.Ghirland de madrigali a quattro voci adlı eserini Vıttoria Aleotti bastırmıştır.
|
Francesca Caccini
1578-1640, İtalyan besteci ve şarkıcı, bir opera besteleyen ilk kadın, 16-17.yy., İtalya
|
Dinsel müzikleri yorumlayan sanatçı San Nicola kilisesinde solistlik yapmıştır. Bir çok bestesi vardır. ”La libera zione di Ruggiere dall Isola d’Alcina” adlı bir opera eseri bestelemiştir (Weissweiler, 1981).
|
Barbara Strozzi
1619-1664, 17.yy, İtalya
|
Soprano sesler için Arya, Arietta, Kantatlar yazmıştır. “Di porte di Euterp” adlı eserinin Tradimento” kısmı önemlidir.
|
Maria Antonia Walpurgis
1724-1780, Saksonya Prensesi
Amatör müzisyen, besteci, 18.yy, Barok, Almanya
|
“Il Trionfo della te delta”adlı operayı 1754 te besteledi.Bu operada başrol oynamıştır. Çeşitli Cantatlar yazmıştır.
|
Anna Amalia
1723-1787, Alman müzisyen ve besteci,18.yy, Barok, Almanya
|
Berlin Cathedralinde organist olarak çalışmıştır.1758 yılında “Der Tod Jesu” besteledi.
|
Maria Teresa d'Agnesi
1720-1795, İtalyan besteci, harp sanatçısı, opera yazarı. 18.yy, Barok, İtalya
|
1747’de “Il restauro d'Arcadia” ve 1766’da L'Insubria consolata adlı operetin aryaları, 1754’te “Ciro in Armenia” adlı operayı yazmıştır.
|
Maria Theresa Paradis
1759-1824, Görme özürlü Avusturyalı besteci ve piyanisttir, 18.yy, Barok, Avusturya
|
“Ariadne und Macchus”, ”Rinaldo und Alcina”adlı operaları,”Der schulkandrdat” adlı comic opera bestelemiştir. 1784 yılında Zwölf Lieder” yayınlanmıştır. 60 sonat ve konçertoyu ezbere çalmıştır. 30’a yakın bestesi vardır.
|
Marianna Bottini
1802-1858 İtalyan besteci, Harp sanatçısı, 19.yy, İtalya
|
“Elena e Gerardo”adlı operası, bir çok kantat ve orkestra için yazılmış eserler. Stabet Matter ve Messa da Requiem’i 1819’da yazmıştır.”12 Gesange” ve 6 lied eseri yayınlanmıştır.
|
Louise Angeligue Bertin
1805-1877, 19.yy, Fransa
|
İlk operası “Guy Mannering” 1825‘te, ”Le loup garau”yu 1827’de, ”Fausto”yu 1831’de bestelemiştir. 1 Trio, 6 Ballades, 5 oda müziği, 12 kantat.
|
Hortense De Beauharnais
1783-1837, Fransız besteci. Hollanda prensesi, (III. Napolyon’un eşi, 19.yy, Fransa
|
“Tristes romances” Napolyon için “Portant pour le Syrie” adlı bir ağıt, 144 şarkı içeren “Romance”ları vardır. Ayrıca ressam olarak da bir çok çizim ve tabloları vardır.
|
Fanny (Cecile) Mendelsshon
1805-1847, Alman besteci, piyanist, Felix Mendelsshon’un kardeşi, 19 yy, Almanya.
|
250 lied ve piyano parçası, 28 Choral’i, 12 vokal trio, ve oda müziği eserleri.
|
Clara Josephine Schuman 1819-1896, virtüöz piyanist ve besteci, R. Schuman ’in eşi, 19.yy, Almanya
|
Sayısız piyano resitali vardır. Orkestra ve oda müziği için 7 konçerto, 17 piyano triosu, 22 romance, ayrıca 21 piyano partisi, 12 şarkı 36 lied bestelemiştir.
|
Agusta Mary Anne Holmes
1847-1903, İrlanda asıllı Fransız besteci, 19.yy, Fransa
|
1895 ‘te “La Montagne Noire”, 1875’te de “Hero et Leandre” adlı operaları, 5 dramatik senfoni ve 3 koro eseri, 128 şarkı bestelemiştir. 1889’da “Ode Triomphale” adlı eseri Paris operasında sergilenmiştir.
|
Cecile Chaminade 1861-1944
Fransız besteci ve piyanist, 19-20.yy, Fransa
|
Yaklaşık 200 piyano konçertosu 125 şarkısı vardır. “La Sevillane” adlı operayı, Callirhoe adlı bale senfonisi bestelemiştir.
|
Mary Anderson Lucas
1882-1952, İngiliz piyanist ve besteci, 19-20.yy, İngiltere
|
Bale süitleri, flüt konçertosu ve yaylı çalgılar için yazılmış orkestra eserleri
|
Alma Mahler-Werfel
1879-1964, Avusturyalı besteci, G. Mahler’in eşi, 19-20.yy, Avusturya.
|
84 beste yapmıştır. 14 lied’i vardır. Bunlardan en önemlileri; 1915’te “Four lieder”, 1924’te “Five Songs” (Creighon, 1946).
|
Tarih yazımına yukarıda sözü edilen çekinceyle bakıldığında, kadınlar ilkin Antik Roma, Yunan ve Mısır ikonografik kaynaklarında çalgı çalarken görülmektedir.[xix] (20)Antik Yunan’ın Sappho’sunun yaşadığı çağda kadınların, erkek topluluğuna ancak “flütçü kız” olarak girebildiği tespiti, bu bağlamda önemlidir. [xx] (21)
Müzikte etkin olarak görülen kadım imgesinin ilk kaynaklarına Hint mitolojisinde rastlanmaktadır. İnanışa göre Brahma, milyonlarca yıl orijinal yumurtanın içinde olgunlaşmış, düşünce gücüyle onu çatlatıp kırmış ve oluşan iki parçadan cennetle dünyayı yaratmıştır. Bundan sonra, Manu, on büyük güç yaratarak tanrılar, tanrıçalar, iyi ve kötü ruhlara dağıtmıştır. Tanrıların eğlence ihtiyacını karşılayan, müzik cini gandharbas ve dans cini olan apsarasa’tır. Bu zamanda, dişil unsur kendini açığa çıkarmış;. Brahma’nın emriyle, konuşma ve hitabet tanrıçası sarasvati, insanlara müziği getirmiş,. Hindulara en güzel müzik aleti olan vina’yı vermiştir.[xxi]
Bu listeden birkaç örnek üzerinde daha ayrıntılı durmak gerekirse; tarihte adıyla bilinen çok az sayıda kadın besteciden ilki, rahibe Hildegard von Bingen’dir. 1098-1179 yılları arasında yaşamış olan bu özel kadın, ilk kadın farmakolog, çok sayıda tek sesli ve gregoryen formda eser bestelemiş ilk kadın besteci, kutsal kitabıın tefsirini yapan ilk kadın gibi unvanlarına ilaveten doğadaki canlı cansız tüm varlıkları incelemiş ve gözlemlerini cesurca yazabilmiş ilk bilim insanıdır. Hildegard von Bingen, Tanrı’nın vahyini alma, vizyonlar görme yeteneğine sahip bir rahibeydi. “Vizyonlarının özünü, tüm evreni içindeki varlıklarla bir bütün olarak kavramayı amaçlayan bir anlayış oluşturur. bunun için örnek aldığı symphonia, seslerin uyum içinde birlikteliğidir. Bestelediği dini içerikli, tek sesli eserlerinde de bu ilkeyi gözeterek, seslerin uyumundan hareketle "evrensel uyum'a (symphonia) ulaşmaya çalışır. Hildegard, eserlerini ortaçağda sıklıkla kullanılan "antifon" ve "resposoryum"[xxii] (23)formlarında bestelemiştir. Müziğinde bu formları kullanarak bestelediği çok sayıda dini esere ilaveten, ilk metni yaklaşık 60 şarkıdan oluşan Symphonia Harmoniae Caelestum Revelationum'u ve vizyonlarını anlattığı üçlemesinin ilk kitabı olan Scivias'm son bölümünde yer alan "azizlere övgüler" başlıklı metinden hareketle tarihin ilk müzikli draması Ordo Virtutum'u bestelemiştir.[xxiii]
Ortaçağda müzik yaratısı ve icrasının kilisenin katı kurallarına tabi olduğu ve kilisenin kadını günahkar saydığı gerçeği, bu çağda kadının çoğunlukla din dışı müzik yapan gezgin müzisyen grupları içinde görülebilmesine olanak vermektedir. Örnek olarak, bir kadın troubador olan Beatrice de Dia (1040-1212) 'nun bugüne ulaşan tek şarkısı bulunmaktadır.
Rönesans ve barok çağlardaki resmi, feodalitenin yarattığı bölünmüş yapıyı göz önünde bulundurarak okuma zorunluluğu vardır. Kilise, aristokrasi, köylüler ve gelişme sürecindeki burjuva. Her bir karede kadın farklı bir şekilde yer almaktadır. Barok dönemin bilinen en önemli kadın bestecisi Francesca Caccini’dir (1587-1641). Müzisyen bir ailenin kızı olan Caccini, ilk kadın opera bestecisidir. Org, arp ve gitar çalıp şarkı söyleyebilen, şiir yazan, Latince bilen bir kadındı. Medici’lerin hizmetinde çalışmış, öğretmenlik de yapmıştır.[xxiv]
Klasik döneme doğru kadın bestecilerin isimleri ise daha tanıdıktır: Fanny Mendelssohn, Felix Mendelssohn’un kaızkardeşidir. Clara Schumann, Robert Schumann’ın eşidir. Anna Mahler, Gustave Mahler’in eşidir.
Kadın bakış açısından üzerinde özellikle durmaya değer konu, dönemin ahlak anlayışı çerçevesinde bir kadının eğitiminde mutlaka bir çalgı icrasının yer aldığı gerçeğidir. Bu gerçeği ilgi çekici kılan, müzik eğitiminin kadının kendi ufkunu geliştirmesi, tutkusunun peşinden gitmesi ya da meslek edinmesi için değil, ataerkil bakış açısı için değerli kılınması için söz konusu olduğudur. Bu gerçeği Ertuğrul Sevsay çok daha “açık” bir dille ifade etmektedir: …Viyana Klasikleri devrinde bir müzik aleti çalmayan genç bir kız evde kalırdı. Elektrik ve ona bağlı müzikçalarlardan internete kadar hiçbir şeyin, hatta gramofonun bile olmadığı o devirlerde eğlence ve sosyal yaşam canlı müzik, tiyatro ve opera üzerine kurulu idi..”[xxv] Kadın hala müzik icra etmektedir, üstelik artık çok daha eğitimli ve ustadır. Ancak artık kamusal alanda değildir. Kamusal alan, bir yanıyla bir gösteri sanatı olan müzikte kadının yerinin belirlenmesinde çok önemli bir değişkendir.
Erkek bakış açısının en tehlikeli tarafı, biyolojik cinsiyet (sex) ile toplumsal cinsiyet (gender) kavramlarını birbirinden ayrı tutmayarak, biyolojik cinsiyetin getirdiği farklılıkları toplumsal alanda da varsaymak; tersinden bir okumayla, toplumsal alandaki cinsiyet eşitsizliği görünümlerini biyolojik cinsiyet farklılıkları zannetmektir. Müzik tarihinde kadın nerede diye bakılıp en fazla “ev”de bulununca, bunun sebebinin kadının biyolojik yetersizliği, yeteneksizliği, cesaretsizliği vs. olarak kabul edilmesi kısırdöngüsü ortaya çıkmıştır.
Feodalitenin çözülmeye başlayıp gelişen ticaret hayatının kentleri yaratması, peşinden imparatorlukların altın çağını yaşayıp yerlerini ulus devletlere bırakması sürecinde insan aklının da büyük bir tarihsel dönüşüm geçirmesi kaçınılmazdı. Kabaca Rönesans’tan sonra ortaya çıkan bilimsel ( tanrısal doğadan dünyevi doğaya), siyasal (tanrı kaynaklı iktidardan halk-ulus kaynaklı iktidara), kültürel (dinsel düşünceden laik düşünceye) ve endüstriyel (aletten kitle üretimi yapan makinaya) dönüşümler sürecinde[xxvi] akıl, herşeyi hesaplar, tanımlar, formüle eder olmuştur. Artık kilise, müzik üzerindeki iktidarını kaybetmiştir. 17., 18. ve 19. Yüzyıllardaki “klasik müzik” çağları da geride kalmış, müzik kaydedilip çoğaltılmaya başlamış, müziğin tüketilebilir bir meta olarak pazarlanabildiği yıllar gelmiştir. Gerçekten artık müzik ve cinsiyet- kadınlık meselesinin ticaret- pazarlama- reklam sektörüyle de ilgili yepyeni bir görünümü ortaya çıkmıştır. Tarih içinde kamusal alanda müzisyen kimliğiyle var olmak için çeşitli bedeller ödemek durumunda kalan kadın, bu kez de cinselliğinden bir pazarlama aracı olarak faydalanılmak üzere, müzik piyasasındadır. Bu noktada “faydalanılmak” edilgen fiili, kadının iradesini yok saymaya yönelik bir tespit olarak algılanmamalıdır. Tersine, ataerkil zihniyet en çok da kadınlar aracılığıyla yeniden üretilip aktarılmaktadır ve kadınlar, cinselliklerinin bir pazarlama aracı olarak kullanılması pahasına, bunu bilerek ve tercih ederek müzik sektöründe yer alabilmektediler. Bir bakışa göre de kadının cinsel obje olmaktan kendisini sakınması gereği de bizatihi ataerkil ahlak anlayışının dayattığı bir şey olabilir.
Her halükarda kadının, müzik sektöründe var olabilmek için cinsel kimliğini ön planda tutmak zorunda olması mutlak bir olgu değildir. Örneğin blues müzik özelinde kadın müzisyenlerin özel bir yeri vardır. Kadınlar kırsal müzik kültürünün yayılmasında şarkıların nesilden nesile aktarılmasında ve özellikle de blues’un duygusal içeriğinde önemli bir rol oynamışlardır.. Kadınlar sadece kiliseyi taşıyan sütunlar değil, aynı zamanda siyah ailelerin temel gücüydüler. Birçok ailenin başında bir kadın vardı: ya bir anne, teyze, kız kardeşlerin en büyüğü ya da her kimse…Şarkıcılar arasında kaçınılmaz olarak bir rekabet olsa da, kadın yıldızlar arasında çoğunlukla temelde bir dayanışma duygusu da vardı.. [xxvii]
Bununla birlikte popüler müzik türleri içinde kadınlar da artık müziği kendi cinsel kimliklerini ifade etmenin bir aracı olarak kullanabilir olmuşlardır. 1968 kuşağından Janis Joplin, 1980’lerden bugüne Madonna, Türkiye’den Umay Umay örneklerinde olduğu gibi.
SONUÇ
Görüldüğü üzere,dünya erkektir. Tarih erkektir. Hukuk, siyaset, toplum ve müzik de, erkektir. Kadınlık durumu, tıpkı cinsiyet denince kadınla ilgili bir çalışma olduğunun akla gelmesi gibi, ancak kadınla ilgili bir vurgu varsa özel olarak belirtilir. Cook da müzik tarihinde kadınların yokluğunu tespit ettikten sonra, bunu kadınların gerçekten var olmadıklarına değil, tarihin aktarılma biçimine bağlamaktadır[xxviii]. Kadın bakış açısından genel kabul gördüğü üzere sokak erkek, ev kadın alanıdır. Kültür erkek, doğa kadındır. Aynı bağlamda kadının yaptığı her iş gibi müziğin de domestik alanda kalmış, kamusallaşmamış olması şaşırtıcı değildir.
Bir an için yeni bir tarih yazımının mümkün olduğu düşünülse ve adı bilinmeyen çok sayıda kadın müzisyenin varlığı ortaya çıksa, görülecek yeni resim kadınla erkeğin denkliği olmayacaktır. Tarihin kadını görmezden geldiği gerçeğinin yanında; tarih kadını görseydi de görmüş olacağı kadının durduğu yer pek makbul olmayacaktı. Dikkat edilirse antik çağlardan beri kadın müzisyenler farklı, aykırı, cesur, eğitimli, akıllı vs. portreler olarak karşımıza çıkmaktadır. İlgili olduğu her alanda, konumuz müzik olduğu için özel olarak müzik alanında, kadının, “herhangi bir erkek” kadar “ilgili-istekli-yetenekli” olması müzisyen olması için yetmemiş, onun bir müzisyen olarak kamusal alanda boy göstermesi için “normalden fazla” tutkulu, cesaretli, yetenekli olması gerekmiştir. Müzisyen olan kadınlar, birçok şeyi göze alarak müzisyen olmak zorunda kalmışlardır ve bu durum bir ölçüde devam etmektedir.
Bu kadar tespitten sonra, müziğin kamusal alanla en bağlantılı sanat olduğu gerçeği karşısında toplumsal cinsiyetin gözden kaçırılamayacak bir değişken olduğunun fark edilmesi ve fakat biyolojik cinsiyetle toplumsal cinsiyetin verilerinin de birbiriyle karıştırılmaması gereğine yeniden vurgu yapmakta fayda olsa gerek. Bu küçük çaplı çalışmanın ulaştığı sonuç, kadın ve erkeğin müzik alanında da denk olduklarının içselleştirilmesi ve bunun fiiliyatta da gerçekleştirilmesi için farkındalık yaratılması dileğidir.
_______________________________________
[i] RULLMANN, Marit, Kadın Filozoflar- Antikçağ’ dan Aydınlanmaya kadar, Çev. Tomris Mengüşoğlu, Kabalcı Yayınevi, 1996, sf. 270.
[ii]3 DONOVAN, Feminist Teori, İletişim Yay. Çev. Aksu Bora- Meltem Ağduk Gevrek- Fevziye Sayılan, 2. bs., 2001, sf. 27, 28.
[iii] 4 DONOVAN, age, sf. 61.
[iv] 5 DONOVAN, age, sf. 234.
[v] 6 WINTERSON, Jeanette, Vişnenin Cinsiyeti, Çev. Pınar Kür, İletişim Yayınları, İstanbul,3. Bs., İstanbul, 2000.
[vii] 8 ERGUR, Ali, Portedeki Hayalet, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2002, sf. 35.
[viii] 9 ERGUR, age, sf. 36.
[ix] 10 ERGUR, age, sf.37.
[x] 11 ERGUR, age, sf. 39.
[xi] 12 ERGUR, age, sf. 39.
[xii] 13 ERGUR, age, sf. 41.
[xiii] 14 ERGUR, age, sf. 40.
[xiv] 15 COOK, age, sf. 154-160.
[xv] 16 TEKELİ, İlhan, Tarihyazımı Üzerine Düşünmek, Dost Kitabevi, Ankara, 1998, sf.88.
[xvi] 17 Eleştirel Kuram, Frankfurt Okulu’nun bir diğer adı olup, Horkheimer’a göre “içkin olarak tarihsel bağlamı içinde, var olanın karşısına kendi kavramsal ilkelerinin iddialarıyla çıkmak, böylece ikisi arasındaki ilişkiyi eleştirmek ve onları aşmak demektir.” DELLALOĞLU, Besim F., Frankfurt Oklu’nda Sanat ve Toplum, Say Yay., 4. bs., İstanbul 2007, sf.31.
Bu çalışmada sözü edilen “eleştiri” ise daha mütevazı bir yaklaşım olup, Eleştirel Kuram’ın argümanlarını uygulama-sağlama iddiası taşımamaktadır.
[xvii] 18 BERKTAY, Fatmagül, Tarihin Cinsiyeti, Metis Yay.,İstanbul, 2003, sf. 21.
[xix] 20 BEŞİROĞLU, Şehvar- KOÇHAN, Günay, Çeng: Bir Çalgının Toplumsal Cinsiyet Üzerinden Kadın Simgesi Olarak Değerlendirilmesi, http://www.musikidergisi.net/?p=1369 (25.04.2011)
[xxi] 22 ELLSON, Arthur, Woman’s Work In Music, The Project Gutenberg EBook, 2007, sf. 4.
[xxii] 23 Antifon: Aziz Ambrosius tarafından batı Hristiyanlığına tanıtılan Katolik ayin müziğinde, mezmur dizelerinin başında ve sonunda yapılan tekrarlar.
Resposoryum: Hristiyan ayinlerinde, genellikle dua saatlerinde koro ile solo söyleyen arasında karşılıklı seslendirilen dinsel ezgi
AKIN, Haydar, Bingenli Azize Hildegard, Dharma Yay., İstanbul, 2005, sf. 203.
[xxiii] 24 AKIN, Haydar, Ortaçağdan Bilge Bir Kadın, Toplumsal Tarih mart 2004, sf. 24-27.
[xxv] 26 SEVSAY, Ertuğrul, Biraz Hürmet, Andante, mart, 2011, sf. 47.
[xxvi] J27 EANNIERE, Abel, Modernite Nedir, Modernite versus Postmodernite, der. Mehmet Küçük, Vadi Yay., İstanbul, 3.bs., nisan 2000, sf. 95 vd.
[xxvii] 28 OAKLEY, Giles, Blues Tarihi, Çev. Aydemir Özügül, Ayrıntı Yay., İstanbul, 2004. Sf. 141-145.
[xxviii] 29 COOK, Nicholas, Müziğin ABC'si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1999.
KAYNAKÇA
AKIN, Haydar, Bingenli Azize Hildegard, Dharma Yay., İstanbul, 2005
AKIN, Haydar Ortaçağdan Bilge Bir Kadın, Toplumsal Tarih, mart 2004
BERKTAY, Fatmagül, Tarihin Cinsiyeti, Metis Yay.,İstanbul, 2003
BEŞİROĞLU, Ş.- KOÇHAN, G. Çeng: Bir Çalgının Toplumsal Cinsiyet Üzerinden Kadın Simgesi Olarak Değerlendirilmesi, http://www.musikidergisi.net/?p=1369 (25.04.2011)
COOK, Nicholas, Müziğin ABC'si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1999.
DELLALOĞLU, Besim F., Frankfurt Oklu’nda Sanat ve Toplum, Say Yay., 4. bs., İstanbul 2007
DONOVAN, Feminist Teori, İletişim Yay. Çev. Aksu Bora- Meltem Ağduk Gevrek- Fevziye Sayılan, 2. bs., 2001
ELLSON, Arthur, Woman’s Work In Music, The Project Gutenberg EBook, 2007.
ERKAN, Mukadder, Jeanette Winterson: Vişnenin Cinsiyeti, Bir Postmodern Gerçeklik Yitimi Anlatısı, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2010, s. 14(2) http://edergi.atauni.edu.tr/index.php/SBED/article/viewFile/5965/5751
JEANNIERE, Abel, Modernite Nedir, Modernite versus Postmodernite, der. Mehmet Küçük, Vadi Yay., İstanbul, 3.bs., nisan 2000
RULLMANN, Marit, Kadın Filozoflar- Antikçağ’ dan Aydınlanmaya kadar, Çev. Tomris Mengüşoğlu, Kabalcı Yayınevi, 1996
OAKLEY, Giles, Blues Tarihi, Çev. Aydemir Özügül, Ayrıntı Yay., İstanbul, 2004
SHAPIRO, Anne Du, Müzik ve Cinsiyet Konusunda Yapılmış Araştırmalar Üzerine Bir Eleştiri, Çev. Nilgün Doğrusöz, Toplumbilim, Müzik ve Kültürel Kimlik Özel sayısı 12, mayıs, 2001
SEVSAY, Ertuğrul, Biraz Hürmet, Andante, mart, 2011
TEKELİ, İlhan, Tarihyazımı Üzerine Düşünmek, Dost Kitabevi, Ankara, 1998
| | Anahtar Kelimeler:Müzik, Cinsiyet, Üzerine…, Dilara, Ağaoğlu, Canay, | | | Yorumlar | |
| Teşekkürederiz...
Yorumunuz elimize başarıyla ulaştı, en kısa sürede yorumunuz editörlerimiz tarafından incelenerek uygun görüldüğünde sayfada yerini alacaktır.
|
| *** Yorum Yaz | Bu habere hiç yorum yapılmamış, ilk yorumu siz yapın. |
|
| Diğer MAKALE Haberleri |
|
|