Geleneksel Türk Müziği’nin gelişimi için gerekli ilk hamle, müziğin salt eğlence ve içecek mezesi olmayıp, bir kültür öğesi olduğu bilincini taşımak ve bu bilincin ışığında, yalnız yetişkinlerin tüketmemesi ilkesiyle çocuklara yatırım yapılması olarak düşünülmelidir. Bu yönde birikim sağlayabilmek için, resmi kurumların bizzat gönüllü olarak çalışması ve üretmesi konusunda, belirli alışkanlıkların terk edilip kullanılmamak üzere bırakılması -her ne kadar zor gibi görünse de- olanaksız olmadığı bilincini destekleyen uygulamaların başlatılması vazgeçilmez bir önem taşımaktadır.
Bugün, Türkiye toprakları üzerinde tüketilmekte olan geleneksel müzik ürünlerinin %99’unun, yetişkinler için üretildiği göz önüne alındığında, iyi müzik icra edenlerin azlığı konusundaki itirazımızın ne derece yersiz olduğu aşikâr kendini gösterir!... Şüphesiz, her yetişkin kötü müziği tercih etmez, bilinçli dinleyiciler de vardır ve herkesçe malum olan bu azınlık, savımızı desteklemekten öte bir fayda sağlamaz.
Yapılan etkinliklerin ne kadarının çocuklara yönelik olduğunu söyleyebiliriz ki? Bugün geleneksel Türk müziği dağarının ne kadarı çocuklara yöneliktir? Sonra, çocuklarımızın kendi müziklerini sıkıcı bulmalarına anlam veremeyip, bazen kızarak, bazen de üzülerek yakınmamız, sorunun ne kadarının farkında olduğumuzu ifade edebilir?
Üretilen müziğin hedef kitlesi bile belirlenmiş değildir, kaldı ki çocuklar amaç olabilsin. Yetişkinlerin bile anlamakta güçlük çektiği sözel eserler, hele bir de ağızlarında geveleyerek, birbirlerine yaslanıp seslendirme yapan koro icracılarıyla, ne kadar bilinçli müzik tüketicisi olduğumuz düşünülebilir? Teması; ayrılık, aşk olan çok büyük çoğunluk sözel eserlerin ifade edeceği duyguların çocuklarımız tarafından istekle tüketilebilmesi ne kadar abes ise, sıkıcı bulmaları da bir o kadar mantıklı ve haklıdır. Bravo çocuklarımıza… Yapılması gerekeni, her fırsatta riyasızca ifade etmek dürüstlüğü, sadece onlarda var çünkü.
İlköğretimle başlayan bu büyük sorunun en önemli bulgusu, müzik öğretiminin, geleneksel müziğimiz ile başlatılmaması olarak özetlenebilir. Çok özendiğimiz Avrupa ve Amerikalıların kendi geleneksel müzikleri ile eğitime başladıkları ve bizde de öyle olması gerektiği, yine Avrupalı müzik bilimciler tarafından önerildiği gün gibi aşikâr iken, bizim öz müziğimizi daima ileri yaşlara ertelememiz, konunun en temel sorunu olarak görünüyor.
Tabii ki, sorun üretimle alâkalı. Ülkemizdeki geleneksel müzik eğitimi veren konservatuvarlarda, bir elin parmaklarını doldurmayacak kadar az sayıda bestecilik bölümünün bulunması, şu anda yakındığımız vahim durumu fazlasıyla desteklemektedir.
Çok az sayıdaki makamsal çocuk şarkılarının, gayenin ne kadar gerisinde kaldığını, çocuğunuza sorarak kolayca öğrenebilirsiniz.
Eğer çocuğa yatırım yapmaz, onlar için eser üretmezsek, müziğimizin gelişmesi şöyle dursun -korkarım- iki koltuk değneği ile yaşamını sürdürmek zorunda kalacak, Neyzen’in dediği gibi!..
M. Hakan CEVHER