Geleneksel Türk müziğinin daha ileri götürülebilmesi konusu, yıllardır pek çok ortamda tartışılmış, tutarlı ya da tutarsız pek çok fikir üretilmiştir. Üretilen tutarsız fikirlerin temel yanlışının, esasa ilişkin yapılmış olduğu görüşünü taşımaktayız.
Gelenek; bozulmaması gereken öz, bu özü taşıyan, gerçekten uzun yıllarca şekillenerek günümüze ulaşabilmiş çileli bir başlangıçtır. Pek çok olası gelişmenin bu gelenek üzerine bina edilmesi gerektiğini yadsıyabilecek bir fikir olduğunu sanmıyoruz. Öyleyse, geleneği değerlendirmek, geleneğin aynen üstüne yapılamaz, bu geleneğe dayandırılabilir. Öyle ki, bulunduğu döneme, üretildiği koşullara da ayrıca sadık kalınması da gerekir.
Bu gelenek üzerine kurulmuş, doğal gelişimi içinde zaman zaman değişikliklere uğratılmış, çeşitli renkler ve tınılar elde edilmiş olsa bile, yapılmışlar, üretilmişin üzerine giydirilmemiştir. Bu bilebileceğimiz her şeyin doğasıyla da bağdaşmaz ayrıca.
Günün koşullarına göre yapılmış olup, hâlâ günümüzde ibretle izlenen ve hatta çözümlenememiş, dünya üzerinde büyük bir saygıyla ifade edilen şaheserler, günün modern teknikleri ve yöntemleri ile yeniden yapılabilir diyorsanız, kesinlikle Hafız Post’un herhangi bir eserini dilediğiniz herhangi bir armoni disiplini ile çokseslendirebilirsiniz. Öyleyse, Mimar Sinan’ın herhangi bir eserini bozup, çatıyı çelik konstrüksiyon veya membran sistemle donatabilirsiniz, ya da Fatma Teyzenin odun ateşinde pişirdiği o güzelim gözlemeye, ayran yerine bir öküzgözü şarap ile eşlik edebilirsiniz.
Sonucu tartışacak değilim, yüzünüzün aldığı şekli şimdiden görür gibiyim.
Yine, Fatma Bacının, Hüseyin Ağanın, kim bilir ne koşullar altında yaktığı ağıtı, türküyü, yine smokin ve papyon kravat eşliğinde hatta büyük bir koro disiplininde sunabilirsiniz. Bitmedi, bir de yöneten gerekir bu koro için. Abdülkadir Meragi’nin herhangi bir eserini seslendirip arkasından kolayca Tanburi Mustafa Çavuş’u, Hacı Arif’i veya Reşat Aysu’yu da dinletebilirsiniz peşpeşe. Dedeyi; olmadık çalgılar ile seslendirip, cezası olmayan temiz bir cinayet bile işleyebilirsiniz. Eğer siz sorgulamıyorsanız, sizi bu suçunuzdan sorgulamayacaklar, hatta alkışlayacaklardır bile.
Bunları yapar ve ben yaptım dersiniz. Yaptığınız, geleneğin üzerine geğirmekten başka bir şey olmayacağı gibi, düştüğünüz komedi sözle bile ifade edilemez.
Geleneğe mutlak saygı ve geleneğin, tüm detayları ile kavranıp, üretildiği koşullara uygun bir biçimde tüketilmesi gerekir. O zaman geleneğin farkına varılabilir.
Yeni ürünler ve yeni disiplinler bu temel üzerine kurulabilir. Dilediğiniz yeni disiplini oluşturmak sizin elinizde. Ne üretebiliyorsanız, sunun. Beğeni, tarihin sihirli değneğinin ucunda ve kısa bir sürecin işi değil bu.
M. Hakan CEVHER