Bugün - Saturday, December 14, 2024
Foto Galeri
Video Galeri
Firma Rehberi
Künye
Reklamlar
Üye İşlem
 Bize Ulasin
www.musikidergisi.com Logo
-
İstanbul 27°°C
Yazar Detayları

Bülent Aksoy

Bülent Aksoy - Serhanende Nurettin Çelik ...

Serhanende Nurettin Çelik ...
Yazı Tarihi: Wednesday, March 6, 2024

Nurettin Çelik'i 30 Ocak 2024 Salı günü kaybettik. Hak ettiği değer bir hayli geç teslim edilmiş olan, harikulade bir musıkişinastı. Bir fasıl hanendesiydi, ama bir serhanende... Onu ben ilk kez 1980'lerin ilk yarısında Rıza Rit'in yönettiği Istanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyetinin Şehir Tiyatrosu Harbiye Sahnesinde verdiği bir konserde tanımıştım. Yani çok geç. Konser sırasında yanımda oturan dinleyici Nurettin Çelik'i işaret ederek, duyabileceğim bir sesle, kendi kendine,  "Bu adam," demişti, "fasılcı, fasılda okur gibi okuyor!" diye söylenmişti. Bir yergi miydi bu, yoksa başka bir şey mi, o anda anlamamıştım. Ama söylediği şey hemen ilgimi çekmişti. Konserin daha sonraki bölümlerinde dikkat ettim, gerçekten öyleydi. Heyetin kalabalığı içinde bile bu okuyucunun fasıl musıkisine özgü sadâları, süslemeleri salona yayılıyordu. Dahası, yanımdaki  dinleyicinin kastettiği  okuyucunun  (o güne değin adını duymamıştım) yüz ifadeleri, dudak hareketleri de öteki okuyucularınkilere hiç benzemiyordu. Fasıl hanendelerine özgü yüz hareketleri gözden kaçmıyordu. 

    Aradan birkaç yıl geçti.  Tanburî Necdet Yaşar 1987'de Kültür Bakanlığına bağlı olarak Istanbul Devlet Türk Müziği Topluluğunu kurmuştu. Bir Istanbul Festivalinde "fasıl musıkisi konseri" verecekti bu topluluk. Bunu yadırgayanlar oldu. Yadırgayanların sayısı az değildi.  Görüşünü sorduğum değerli bir  musıkişinas bana, "Necdet Yaşar bunu yapmamalıydı..." demişti. Bunu derken fasıl musıkisini mi küçümsemişti, yoksa başka bir şey mi demek istemişti, bunu kendisine sormamıştım. Daha sonra düşündüm. Neyi kastetmiş olursa olsun, o musıkişinasa hak veremedim. Fasıl musıkisini öteden biri çok seviyordum, ama ne yazık ki, nicedir ağız tadıyla bir fasıl dinleyebileceğimiz yer kalmamıştı Istanbul'da, bunu fark etmiştim. Musıki çevrelerinde iyi fasılcı denebilecek bir iki kişi kalmıştı. Fasıl heyetlerinin  gözde olduğu, kimilerinin o  çok küçümsediği gazinolar da kapanmıştı. Bildiğimiz "piyasa" değişmişti...  

    Necdet Yaşar'la konuşmuştum o günlerde.  Fasılın kimilerince küçümsendiğini biliyordu. "Küçümsenecek yanı yok," demişti, "fasıl da güzel bir musıki şekli. Eski üstadların çoğu  fasıllarda çalıp okumuşlar. Nuri Halil Poyraz elinde def, radyoda fasıl idare ederdi mesela..."    

     Necdet Yaşar başhanende olarak Nurettin Çelik'i davet etmişti yönettiği topluluğa. Nurettin Çelik o Istanbul Festivali'nde,  Atatürk Kültür Merkezi'nde bir buçuk saat kadar süren fasılda okudu. Fasıl musıkisinin gerektirdiği coşkuyla verilen, iyi hazırlanmış, çok güzel bir konserdi. Bir gazinoda değil, radyoda değil, bir uluslararası festivalde, üstelik ilk kez bir konser salonunda fasıl okunuyordu! O konsere gelen dinleyicilerin, özellikle fasılseverlerin içinde çok değişik duygular uyandırmış olan bir konserdi.       

    Necdet Yaşar'ın yönettiği topluluk ya da o topluluktan seçilen musıkiciler Amerika, İngiltere, Fransa, Hollanda, İtalya, Danimarka, Suudi Arabistan, Mısır, Güney Kore  gibi birçok ülkede  konser verdi. Bu konserlerin birçoğunda Nurettin Çelik'in okuduğu bir fasıl  bölümü de bulunuyordu. Ben bu fasılların kayıtlarından bir kısmını dinledim.     

   Nurettin Çelik'in fasıl musıkisindeki yerini daha iyi görebilmek için bu musıki şeklinin son elli yılda, 1970 sonrasındaki durumunu hatırlamak gerekiyor. Yakın bir geçmişte musıki çevresindeki bazı hareketlerin fasıl musıkisinin kaderini dolaylı olarak etkilediğini sanıyorum. 1970'lerde, daha belirgin bir biçimde 1980'lerde, sevmediğim bir sıfatla  "klasik" diye nitelendirilen musıki lehine dikkatlerden kaçmayan bir dalgalanma başgöstermişti. Niyazi Sayın, Necdet Yaşar, İhsan Özgen, Bekir Sıtkı Sezgin, Alâeddin Yavaşca, Meral Uğurlu gibi musıkişinaslar belirli bir dinleyici kesiminde alışılmadık bir ilgi uyandırıyorlar, genç kuşağın, hattâ aydın çevrenin de ilgisini çekiyorlardı. Hepsi üstün nitelikli birer solist olan bu icracılar "klasikçilik"te birleşiyordu. 1976'da Istanbul'da bir Türk musıkisi konservatuvarının kurulması geleneksel musıkiye yarım yüzyıldır özlemi çekilen  akademik bir kuruluş kazandırmıştı.  Konservatuvarın yanında bir de  devlet korosunun kurulması musıki çevresinin ilgisini Osmanlı-Türk musıkisinin "klasik" denen yönüne çekmişti.     

    1973'te düzenlenen ilk uluslararası Istanbul Festivali'nde geleneksel Türk musıkisini Münir Nurettin Selçuk ve Nevzat Atlığ  yönetimindeki korolar temsil etti.  Daha sonraki yıllarda da hep korolar konser verdi Istanbul festivallerinde. Musıki dünyasında yeni bir ortamdı bu. Bu ortamda fasıl musıkisi irtifa kaybetti, gölgede kaldı.       

     Bu durum 1990'lara kadar devam etti.  Bu değişim  şöyle özetlenebilir: fasıl popüler kültür çevresinin zevkiydi geçmişte, zamanın popüler musıkisiydi. Fasıl derken, kârların, murabbaların, semailerin okunduğu, şarkılara yer verilmeyen "saray faslı" ya da "klasik fasıl" diye nitelendirilen eski faslı değil, ağır aksak şarkılarla başlayıp temposu gitgide yürükleşen  şarkılarla devam eden  faslı kastediyorum burada. Eski seçkin faslı halk zevkine yaklaştıran, daha geniş bir dinleyici kitlesine seslenen bir fasıldı bu. "Ortalama" diyebileceğimiz bir zevke hitap ediyordu. Ama zamanla çok yaygınlaşmış, başlıbaşına bir konser musıkisi haline gelmişti. Bu musıkinin de birçok inceliği vardı. Bu fasıl 1970'lerin ikinci yarısından başlayarak gün geçtikçe gözden düştü.  Fasıl dinlenebilecek bir iki yer kaldı. Fasıl musıkisi dinlemek isteyenler gazinolara giderlerdi. Gazino musıkisi "as solist"lerin sahne  gösterilerine dönüştükçe fasıl musıkisi bir fazlalık gibi görülür oldu.  Eski dinleyicisini kaybetti fasıl. Fasıl heyetleri piyasadan çekildi. 1990'larda gazinolar da birer birer kapandı. Bu durum fasıl heyetlerine büyük bir darbe vurdu. 

    1990'larda kültür bakanlığı ya da belediyelerin mali desteğiyle çeşitli illerde birçok koro kuruldu. Korolar  ülkeye yayıldıkça Türk musıkisinin asıl toplu icra organının fasıl heyeti değil de korolar olduğu sanısı yaygınlaştı. Pek çok şehirde bulunan yüzlerce musıki cemiyetinin de birer "koro"su vardı artık. Bu topluluklara fasıl heyeti denemeyeceği gibi, koro da denemezdi. Ne koro, ne de fasıl heyeti olabilen bu toplulukların melez icra şekli de faslın kimliğini dinleyiciye unutturdu.      

    Ankara, Istanbul  radyoları ilk dönemlerinde çok güzel fasıl musıkisi dinletmişti ülkeye. Son  dönemde  radyoda da bozulmuştu fasıl musıkisi. Hakiki fasılda heyeti bir başhanende yönetir. Radyolarda da fasıl heyetleri, icraya katılmayan "şef"lerce yönetiliyordu. Radyo fasıl heyetlerinin  korodan  farkı kalmamıştı. Bu toplulukların sazende, hanende kadroları çok  kalabalıktır. Sazların tek tek renkleri duyulmaz olmuş, okuyucuların fasıla özgü hançere süslemelerinden o kalabalık içinde eser  kalmamıştır.         

    Fasıl musıkisinin asıl kimliğinden çok uzaklaştığı  bir döneme girmiştik. Sadece fasıl açısından bakarsak bu dönemi şöyle özetleyebiliriz: fasıl artık popüler kültür çevresinden çıkmış, seçkin kültür çevresinin ilgisini çekmesi gereken bir noktaya gelmiştik.[1]

    Geçmişin popüler fasıl musıkisinin popüler olmaktan artık çoktan çıktığı şuradan da anlaşılabilir:  Ağyazar'ın, Hamit Dikses'in, Tahsin Karakuş’un, Safiye Tokay’ın, Celal Tokses’in, Ali İçinger'in, Kemal Gürses'in, öteki ustaların belirli bir dinleyicisi vardı. Bugün bu seçkin sanatkârları diriltelim,  sadece yarım saat fasıl okusunlar... Bakalım kimler gelip dinleyecek? Bugünün piyasa şarkılarını dinleyenler bu faslı dinleme sabrı gösterebilecekler mi? Onları dinleyecek olanlar, bugün Cumhurbaşkanlığı  Korosu konserlerine gelen, mevlevî âyinlerini, ağırbaşlı, seçkin eserleri dinleyen musıkiseverler ile konservatuvar öğrencileri olacaktır. Nurettin Çelik'in Istanbul festivallerinde serhanende olarak yönettiği fasıl konserlerine gelenler onlardı.  Birçok ülkede, "popüler kültür" ile "yüksek kültür" arasında   bir karşıtlık, hattâ  düşmanlık başgöstermiştir, ama  bu iki  kültür arasında bazen de alışverişler, geçişkenlikler olabiliyor. Bu alıverişler bazen, bir ürününün iki kültürden birinde yeniden işlenmesiyle meydana gelebileceği gibi,  popüler bir ürünün yüksek kültür çevresine geçmesiyle de meydana gelebilir. Fasıldaki durum ikinciye benziyor.[2]  Ama birinci duruma denk düşebilecek örnekler de yok mudur? Kimi Anadolu türküleri, Rumeli havaları, kaba saz nağmeleri, köçekçeler yeniden işlenip yüksek kültür çevresine de girmemiş midir?  

    Bir şey kaybolmaya yüz tutunca eskiden fark edilmeyen bir değer kazanır, bir bakıma "antikalaşır".  Bu eksikliğin akademik çevrede bir hayli geç de olsa  hissedilmiş olması önemlidir. 1997'de Yıldız Teknik Üniversitesi  Sanat ve Tasarım Fakültesi kurulduğunda,  Müzik ve Sahne Sanatları Bölümünün  Müzik Toplulukları programında yer alan ana dal derslerinden biri olarak  "fasıl şarkıcılığı" öğretimde yerini aldı. Bir dal olarak açılan bu alana kabul edilen öğrenciler de "Müzik Toplulukları Programı - Fasıl Şarkıcılığı" mezunu olarak yetiştiler. Bu derse hak ettiği  önemin ne kadar verilebildiği ayrı bir konu. Önemli olan, fasıl şarkıcısı eksikliğinin akademide hissedilmiş olmasıdır. Yine yakın bir geçmişte İstanbul Konservatuvarında da fasıl konusunda tez, proje gibi yazılı çalışmalar hazırlanmakta olduğunu duydum.       

    Fakat Necdet Yaşar fasılın can çekişmekte olduğunu akademiden önce fark etmişti.  vurgulamam gerekir Istanbul festivallerinde hiç yer almamıştı fasıl. 1990'larda Necdet Yaşar yönetimindeki  Istanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu fasılı uluslararası festival gibi saygın bir ortama getirdi. Fasıl musıkisi tarihte belki de ilk kez bir konser salonunda icra edildi.  Fasıl  böylece ihya edildi dense yeridir. Necdet Yaşar bir "fasılcı" değildi, ama musıki birikimi, görgüsü, zevki ile  bu musıki şeklinin canlandırılması ihtiyacı duymuştu. Fasılseverler has  fasılcı Nurettin Çelik'i böylece tanıyabildiler.

   Nurettin Çelik o zamana kadar  sanatını tam anlamıyla gösteremeyeceği bir toplulukta,  Belediye Konservatuvarı İcra Heyetinde okuyordu. Fasıl musıkisi icra edilmiyordu orada. Nurettin Çelik  gazinolarda ya da "saz" denen salonlarda da okuyordu yıllardır. Ama fasıl gözden düştükçe oraların müşterisi de değişmişti. Bu yeni gelenler Nurettin Çelik'in sanatını takdir edebilecek dinleyiciler değildi.  Oralarda kendisine eşlik eden sazendelerin de çoğu ona layık sazendeler değildi. Necdet Yaşar  Nurettin Çelik'in sanatını buralarda icra etmek zorunda kalmasına üzülüyordu.  

    Nurettin Çelik'in dostlarından biriydim. Üç konserini ben düzenlemiştim. Birincisi 1997'de  Açık Radyo yararına bir otelde verdiği bir fasıl konseriydi. Bir gecede iki ayrı programla iki makamdan fasıllar okumuştu, birer saatten iki saat! İkincisi, 2003 yazında Istanbul Festival çerçevesinde Osmanlı Darphane-i Âmiresi'nde  üç hanendeyle birlikte okuduğu, bir buçuk saat süren  mahur faslıydı. Bu üç faslın şarkılarını birlikte seçmiştik. Bir de, 1998'de Açık Radyo'nun ikinci müzik şenliğinde Harbiye Askerî Müzesinde okuduğu gerdaniye köçekçe takımıydı.  

    Nurettin'in ayrıntılı bir biyografisini hiçbir yerde  bulamadım. Onun okuduğu, Istanbul Üniversitesi Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezince (OMAR)  yayımlanan Suzidil Faslı albümünün kitapçığında çıkan, Gönül Paçacı Tunçay'la söyleşisinden nasıl yetiştiğini, musıki hayatının en dikkate değer  yönlerini öğreniyoruz. Bildiklerime kendisinin orada anlattıklarını ekleyerek kısa bir portresini çizeyim.

   Nurettin Çelik 1939 Istanbul doğumlu. Emin Ongan yönetimindeki Üsküdar Musıki Cemiyetine altı yıl devam etti.  1975-1980 arasında Istanbul Belediye Konservatuvarında öğrenim gördü. Öğrenimi sırasında Nevzat Atlığ, İsmail Hakkı Özkan, Süheyla Altmışdört'ün öğrencisi oldu.  "Bir gören bir dem unutmaz sen gibi bir mehveşi" güfteli o nefis eviç şarkının bestekârı ünlü fasılcı Ali İçinger (1886-1976)  ile kemani, hanende, bestekâr  Agopos Alyanak'tan (1875-1964) özel olarak ders aldı. Alyanak'tan Hampartzum notasını da öğrendi. Tuttuğu yolda ilerleyebilmek neyi bilmek gerektiğini fark etse onu dağarcığına katabilmek  için uğraşıp durdu.  Okuduğu fasılların uygun bir yerinde  mutlaka bir gazel okuyan Nurettin Çelik gazel üzerinde ayrıca çalışmış, hafız-gazelhan Numan İçlises'ten gazel meşk etmişti. Biz bu gazelhanı hiç tanıyamadık. Nurettin onun  harikulade bir gazelhan olduğunu söylüyor.

   Nurettin Çelik 1981'de Istanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyetine girdi. Önce Muzaffer Birtan, daha sonra Rıza Rit yönetimindeki heyetin birçok konserine katıldı; 2004'te buradan emekliye ayrıldı. 1994-1998 arasında Istanbul Devlet Türk Müziği Topluluğunun konserlerine "misafir sanatçı" olarak katıldı. 2006'da dönemin TRT Genel Müdürü Şenol Demiröz'ün tavsiyesiyle, kudümzen, dairezen Vahit Anadolu'nun yönetiminde hazırlanan programlarda Istanbul radyosunda yirmi üç fasıl okudu, bunlar bu radyonun arşivindedir. Özel televizyon kanallarında yayımlanan birçok programda da serhanende ya da tek başına fasıllar okudu. 

     Nurettin Çelik'in Emin Ongan gibi mükemmel bir musıki hocasının yönetimindeki Üsküdar Musıki Cemiyetine devam etmiş, ardından Belediye Konseravatuvarını bitirmiş olması çok önemlidir. Konservatuvarda hem nazariyat bilgileri, hem de eski musıkimizin en sanatlı eserlerini öğrendi. Agop Alyanak'tan  Hampartzum notasını öğrenmesi bu notalama yöntemiyle yazılmış eserlere erişmesini sağladı, böylelikle musıki dağarını çok genişletti. OMAR'ın yayımladığı Suzidil Faslı diskinden dinlediğimiz, daha önce hiç okunmamış kimi şarkılar Nurettin'in Hampartzum defterlerinde bulup çıkardığı eserlerdir.

   Birçok musıkişinastan farklı olarak, Nurettin'i hem "alay"dan, hem "mektep"ten yetişmiş bir hanende saymalıyız. Musıki aşkıyla her iki kanattan da beslendi. Alaylıların ağır bastığı "piyasa"da çalışan fasılcıları çok yakından tanımış, hepsinden çokça faydalanmış, buradan edindiği tecrübeyle girdiği konservatuvarda musıki bilgisini perçinlemişti. Nurettin'in  şu namlı fasılcılarla ya birlikte musıki icra ettiğini ya da dinleyerek onlardan faydalandığını  biliyoruz: başta Ali İçinger tabii, onun öğrencisi; Ağyazar, Kemal Gürses, Necati Tokyay, Tahsin Karakuş, Celal Tokses, Safiye Tokay, Kasım İnaltekin, Sami Özkanlı, Can Akşit, Suzan Bizimer, İbrahim Tuğberk, bilemediğimiz daha niceleri.     

   Nurettin Çelik hiç şüphesiz son üstad fasılcılardan biriydi. Fasıl musıkisi koro ve solo icrasından farklıdır. Genel musıki bilgileriyle yönetilemez fasıl heyeti. Üzerinde özel olarak çalışmak, bu musiki şeklinin icra özelliklerini iyice öğrenmiş olmak gerekir. Nurettin fasıl dağarını çok iyi bilirdi. Pek çok makamın yüzlerce şarkısı her iyi fasılcı gibi onun da ezberindeydi. Bugün radyoda fasıl diye dinletilen programlarda heyeti yönetenin şarkı seçimlerini görünce şaşıyoruz. Fasıl musıkisine hiç de uygun olmayan şarkılar seçiliyor. Bir şarkı sırf güzel, sevilen bir parçadır diye okunamaz fasılda. Faslın musıkisinin tabiatına uygun, icranın ritmik akışına yön verebilecek şarkılar seçilir. Bu yüzden kendine özgü, belirli bir dağarı vardır.

    Nurettin Çelik'te muazzam bir hançere vardı. Hançeresinin gücünü ileri yaşlarına kadar muhafaza etti, kıvraklığından hiçbir şey kaybetmedi. Fasıl şarkıları coşkuyla çalınıp okunur. Nurettin de daima aşkla şevkle okur, her icrasında fasılın hakkını verir, fasıl musıkisini seven dinleyicinin gönül telini titretmesini bilirdi.

    Doğuştan musıkişinas dediğimiz soydan gelen Nurettin'in gözden kaçmış olabilecek ayırt edici bir özelliğine daha dikkati çekeceğim. O, canlı olarak dinlenmesi gereken fasılcılardandı. Şarkı söylerken ne kadar büyük bir haz duyduğu yüzünden okunurdu.  Elbette her iyi şarkıcı okurken zevk alır. Ama Nurettin'in  duyduğu zevk bambaşkaydı. Öyle bir okuyuşu vardı ki, sanki bütün organizmasıyla okuyordu!  Şarkı söylerken, def çalarken, bir şarkıdan başka bir şarkıya geçileceği sırada yüzünü, hareketlerini, anlık jestlerini mutlaka görmek gerekirdi.

    Nurettin Çelik fasıl musıkisinin can çekiştiği bir dönemde  anlı şanlı eski fasılcıların damarından çıkıp gelmiş bir serhanendeydi. Yalnızca kendi musıkisini değil, dinleyemediğimiz o eski namlı fasılcıların musıkisini de  dinletti bize.          

 

 

 

        

 

 

 

 



[1] Fasıl musıkisinin serencamına şu denememde ayrıntılı bir biçimde eğilmiştim: "Bir Fasılseverin Fasıl Musıkisi Üstüne Notları",  Müzik Istanbul'da (yayıma hazırlayan Hakan Dedeler, Esenler Belediyesi, Istanbul, 2022, s. 72-107). Bu kitabın tamamı pdf olarak  Net'e de verilmiştir.    

 

[2] Osmanlı mûsikîsinde seçkin kültür-popüler kültür  ilişkisi geniş bir konu. Bu konunun ayrıntılarını "Osmanlı Mûsikîsinin Popüler Kültür Çevresinden  Çıkışı" başlıklı denememde irdelemeye çalışmıştım (bkz. Geçmişin Mûsikî Mirasına Bakışlar,  Pan Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 260-276).  Bu konuda, şu eser önemli bir kaynaktır: Herbert J. Gans, Popüler Kültür ve Yüksek Kültür, çev. Emine Onaran İncirlioğlu, YKY, Istanbul, 2005.   

 

 

 
İletişim E-Posta: sbulentaksoy@gmail.com - Telefon:
 
Yorumlar
*** Yorum Yaz
Bu yazıya hiç yorum yapılmamış, ilk yorumu siz yapın.

Diğer Yazıları

Yirminci yüzyıl: İcracının çağı*...
Serhanende Nurettin Çelik ...
Nevzat Atlığ için...
Neveser Kökdeş olayı…
Halk Musıkisinin Sözlüğü...
Musıcal Relationshıps Between Italy and Turkey Through Turkish Eyes…
Nihat Doğu'nun Ardından...
Muammer Ketencoğlu'dan Rumeli Türkülerine Yeni Bir Bakış…
Tanburî Cemil'i Anma Konseri...
Zehra Eren için…
Osmanlı-Türk Musıkisi Tarihinin Yazılması/Yazılamaması Üstüne Ön Notlar -2-
Osmanlı-Türk Musıkisi Tarihinin Yazılması / Yazılamaması Üstüne Ön Notlar -1-
"İmam" eriği...
Seksen yıl sonra pentatonizm: Macarlar ve Biz ...
Müzeyyen Senar’ın ardından...
Diğer Yazarlar

Münih LMU Müzikoloji Enstitüsü’nde "Gültekin Oransay" rafı...
Kitabu İlmi'l-Musiki Alâ Vechi’l-Hurûfât'ın müellifi kimdir? -16-
Çalgıları geliştirmek nedir, nasıl olur?..
Fazıl Say'ın Feyzi Erçin'e desteği…
Nida Tüfekçi’nin Öğrencisi Olmak!..
Yazılarınızı bekliyoruz... Musiki Dergisi
Spor yazarı mı, müzik yazarı mı?..
Yeni YÖK’ün ve değerli başkanı Sn. Saraç’ın övgüye değer kararı: Müzik öğretmenliği açısından yapıcı bir değerlendirme…
Yirminci yüzyıl: İcracının çağı*...
Meragi niçin 24 şube dedi? Hurufilikten etkilendi mi?..
Çevrimiçi Türk Halk Musikisi Videoları: "Konma Bülbül Konma Nergis Daline"
Günün Sözü
Müzik, ruhu kelimelerden daha etkili binlerce şeyle doldurur…
(Mendelsohn 1809-47)
Yazarlar 
Röportajlar
Fırat Kutluk “Neden Müzik Dinleriz?“...
Ayhan Sarı - Kitabın adından başlayalım mı?  Buna bağlı olarak da kitabın sonunda müziği neden dinlediğimizin yanıtını veriyor musun? Fırat Kutluk - ...
»
»
»
Tarihte Bugün
Arşiv Arama
Facebook
Anasayfa
Site Haritasi
Sitenize Ekleyin
RSS Kaynagi
Hakkimizda
Reklamlar
Künyemiz
Facebook
Twitter
Bize Ulaşın
Copyright ©2013 - Tüm haklari sakli tutulmaktadir.
Bu sitede yayinlanan tüm resim, materyal ve içerigin telif haklari tarafimizca sakli olup izinsiz alinip kullanilamaz.
0.23ms
cheap jordans|wholesale air max|wholesale jordans|wholesale jewelry|wholesale jerseys