Herkesin bildiği, pek meşhur bir kanto vardır: Katina. Mahur makamındaki bu kantonun sözleri şöyle başlar: “Katina’nın elinde makine, dikemez ah dikemez.” Kantonun tam güftesi şöyle:
Katina'nın elinde makine, dikemez âh dikemez
Dikmek de bilmez nazlı mari Katinam, getir dikelim,
Katina'nın elinde makas, biçemez âh biçemez
Biçmek de bilmez nazlı mari Katinam, getir biçelim,
Katina'nın elinde mastika, içemez âh içemez
İçmek de bilmez nazlı mari Katinam, getir içelim
Bu kantoyu Huysuz Virjin geniş bir kitleye sevdirmişti. Huysuz’un bu adı taşıyan bir de anılar kitabı vardır. Nurhan Damcıoğlu da okumuştur bu kantoyu. 1960’larda çıkan, Radife Erten yönetimindeki Istanbul radyosu okuyucularının sesinden plağa da alınmıştır (Istanbul’dan Sesler, LP 21017, Aras Plakçılık).
Kısa bir süre önce bu kanto TRT dağarına da girmiş. Ama nasıl? Katina kelimesi değiştirilerek. Yerini Cemile almış!.. Kanto da "türkü" olmuş! TRT 4'ün spikeri, “Şimdi mahur bir türkü dinleyeceksiniz: Cemile’nin elinde makine…” diye anons ediyor, Ali Şenozan yönetimindeki TRT televizyonu korosu bu güfteyle okuyor. Üçüncü ikilikteki Rumca "mastika" kelimesi de çıkarılıp yerine "şarap" konmuş. Kanto böylece tamamıyla “millîleştirilmiş”. Demek ki bu memlekette Katinalar hiç yaşamamış. Bu icranın birkaç kaydı Youtube sitesine gönderilmiş (24 Mayıs 2012 ve 14 Kasım 2013 tarihlerinde yayımlanmış). Gönderenlerden biri de TRT okuyucularından Umut Akyürek. Umut hanım bu kantonun aslını bilmiyor olmalı ki, o siteye koymaktan çekinmemiş.
Katina’nın Cemile olduğunu görünce, küçücük bir kantoda adı geçen Rum kızı “Katina”nın altında bu kadar ezilmiş olmayı aklım almıyor diyemedim. Pekâlâ aklım alıyor! TRT hıristiyan yahut yahudi vatandaşlarımızın isimleri şarkılarda türkülerde geçemez diye bir karar mı almıştı acaba? Bu da pekâlâ mümkündür bu ülkede!
Kürt kelimesinin telaffuz edilmesi yıllarca yasaklanmıştı, ama son yıllarda bu derdin üstesinden gelmiş, işin bu kısmını halletmiştik. Kürt kelimesi bile artık yasak değilken, Katina ile uğraşmak kimin işiydi acaba? TRT yönetiminin böyle bir gizli kararı olsa bile, sorumluluk herhalde bu parçayı programına alan koro yöneticisinin olması gerekir. Programına almaz, olur biterdi.
“Münferit bir vak’a” değil elbette bu. Daha birçok örneği vardır bu uygulamanın. Yakın geçmişten bir örnek vereyim. Yine TRT’den. “Karşıda Kürt evleri” dizesiyle başlayan eski bir halk türküsü ezgisi vardır. Bu ezgiyi yirminci yüzyılın başlarında (tahminen 1910-1916 arasında) Tanburî Cemil’in eşliğinde Hafız Osman taş plağa okumuştu. Şöyle başlar güftesi: “Karşıda Kürt evleri, ah yeleleli / Yayılır develeri, diloy diloy diloy.”
TRT yayınları arasında çıkan Radife Erten albümünde (2008, Arşiv Serisi 4, 6. parça) ezginin birinci dizesindeki Kürt kelimesi “Türk”e çevrilmiş. Bu icranın 1960’ların bir radyo kaydı olduğu tahmin edilebilir. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Kürtler üzerindeki baskı çok artmıştı çünkü. Cemal Gürsel'in Kürtler hakkında söyledikleri malumdur. Kürt kelimesi özellikle o yıllarda telaffuz bile edilemiyordu. Bu böyleydi, ama bu böyleydi diye ezginin güftesinin değiştirilmesini hoş mu görmeliydik? Radife Erten bu musıkinin birinci sınıf yorumcularından, seçkin bir icracı, benim de çok sevdiğim, kayıtlarını topladığım bir musıkicidir. Çoktandır okunmayan bu ezgiyi herhalde sevmiş, radyoda seslendirerek hatırlatmak istemiş olabilir, niyetinin bu olduğundan şüphe etmem. Yine de hazmedemedim bunu. Türkünün radyoda o şekilde okunamayacağı mutlaka bildirilmiştir kendisine. Bu durumda, bu türküyü hiç okumasa olmaz mıydı sanki? Bunu da söylemekten kendimi alamıyorum, işin bir yönü bu; ikinci yönü, TRT'nin 2008 yılında, yıllar öncesinin bu ayıbını gizlemeyi bile akıl edememiş olmasıdır. İşin bir de sırıtan tarafı var: Türklerin yaktığı bir ezgi, "Karşıda Türk evleri" diye başlayabilir mi!
Daha çok, Tanburî Cemil’in icralarını toplayan koleksiyoncuların bildiği bu ezgi çok geniş bir dinleyici kitlesinin tanıdığı bir parça değildir. Demek ki, Hafız Osman’ın plağı elimizde olmasaydı, pek yaygın olmayan bu ezginin güftesini yanlış belleyecektik belki de. Aynı güftenin kullanıldığı, "Karşıda Kürt evleri" diye başlayan başka türküler de vardır, ama ezgileri farklıdır; kayıtlarını youtube sitesinde bulabilirsiniz, fakat Hafız Osman'ın plağını bulamazsınız.
Halk ezgileri anonim kültürün ürünleridir. Kulaktan kulağa yayılarak kuşaktan kuşağa geçer. Her yeni kuşak kendi zevkini katar türküye, böylece türkü başlangıçtaki dokusundan biraz uzaklaşır, biraz başkalaşır. Aynı ezgiye yeni güfteler giydirilmesi de çok yaygın uygulamalardandır. Halk ezgileri doğduğu yerde de kalmaz, bir yolculuğa çıkar. Aynı coğrafyada yer alan köyler, şehirler, etnik topluluklar, hattâ uluslar arasında gidip gelir. Maceralı bir hayatı vardır. Bu yüzden, halk ezgilerinin “ulusal" yahut etnik kimliğini kesin olarak tesbit etmek zor iştir. “Bizim” (her kimsek "biz") diye bellediğimiz bir ezginin kökü kim bilir nereye dayanır? Hangi ellerden geçerek "bize" kadar gelmiştir, pek bilinemez. Şu ezgi Ermeni, Rum, Kürt, Bulgar, Arnavut, Türk ezgisidir denemez. Denmesi de gerekmez zaten. Her cemaat, her toplum kendi dünyasında söz konusu ezgiyi sever, söyler, yaşatır. Pek çok kimse nice yıllardır dinlediği bir ezginin içinde yaşadığı çevrenin ürünü olduğunu sanabilir, bir başka çevrenin ürünü olduğunu iddia eden biriyle tartışmaya girişebilir. Sevimli, tatlı bir tarafı vardır bu tartışmaların. Ama tartışmayı tadında bırakmak şartıyla.
Folkloru ulusalcı / etnisist ideoloji için kullanacak olan bir uzman bu işin tadını kaçırabilir. Genel olarak folklor ürünleri, folklorun herhalde en etkili kolu olan halk ezgileri doğu Avrupa’da, Balkanlar’da, doğu Akdeniz ülkelerinde, yani bizim daha iyi tanıdığımız coğrafyada uluslaşma sürecinde ulusal kültürün ana unsuru olarak görülmüş, bu şekilde değerlendirilip halklara benimsetilmiştir. Ulusalcı / etnisist bir folklor uzmanı ülkesinin sınırları içinde yaşatılan her ürünün kendi ulusunun öz malı olduğunu kanıtlamak ister, iddiasına haklılık kazandırabilecek gerekçeler, işaretler, ipuçları arar, kendince bulur da. Ulus fikri nasıl tarihin belli bir evresinde şekillendirilen bir ideolojik kurgu ise, halk kültürünün ürünleri de ulus fikri doğrultusunda uzmanca kurgulanıp kullanıma sokulabilir, sokulmuştur. Bunun da örnekleri bol bol bulunabilir.
Fakat benim burada söz konusu ettiğim örnekleri düşününce, bu söylediklerim bile fazlasıyla ciddi... Çünkü "Katina", "Karşıda Kürt evleri" ezgilerinin başına gelen şey buna benzemiyor. Bununla bile kıyaslanamayacak kadar kaba, ilkel. Sansürlenen ezgiler bir başka ülkenin musıkisinden alınmış değildir. İki parça da Türkçe güfteli. Ezgileri hepimizin aşina olduğu bir yapıda. Nice yıllardır bu ülkenin kanto ve halk musıkisi dağarında yer edinmiş zaten. Katina'yı besteleyen kişi Rum da olabilir, müslüman da olabilir, herhangi bir Osmanlı milletinden biri de olabilir. Fakat kim olursa olsun, "bizim"dir Katina. O halde… O halde, söz konusu ilkel zihniyet, geçmişte bu şekilde okunan, bu şekilde sevilen ezgilerin güftelerini değiştirmekle ülkenin kendi öz ürününü tahrif etmiştir. Bu zihniyettekilere bir tavsiyem var. Maksat, ezgilerde geçen Türkçe olmayan isimlerin, kimliklerin üstünü çizip toplum hafızasını sıfırlamaksa, şu parçaların da güftelerini değiştirin: “Tuna’da çırpar bezini / Kim sevmez Bulgar kızını" (gerdaniye Rumeli türküsü); "Romen kızı Romen kızı / Anan var mıdır / Ne anam var ne babam var / Ben bir öksüzüm" (Tuna boylarından Rumeli türküsü); “Aman Makedonlu Makedonlu / Güzeller içinde pek şanlı” (Rumeli türküsü). Başta Münir Nurettin olmak üzere pek çok okuyucunun söylediği çok meşhur bir şehir türküsü güzel bir Kürt delikanlısı için yakılmıştır: Memo (Memo gelir sine sine). Ermeni, Yahudi, Rum, Acem, Arap, Gürcü, Çerkes, Çeçen, Çingene… bütün “Osmanlı milletleri”nin güzelleri için yakılmış şarkılar, türküler bulmak hiç de zor değil. İncesaz musıkisi bestekârlarının da hıristiyan dilberler için besteledikleri çok sayıda güzelleme vardır. Muhlis Sabahattin’in nihavendden bestelediği “Hatırla sevgili” fantezisinin güftesi aslında “Hatırla Margirit” diye başlar. Bu değişiklik örnek alınarak söz gelimi Şevki Bey’in “Severim cân-ı gönülden seni tersâ çiçeğim” diye başlayan hicaz şarkısının güftesi değiştirilebilir. Kantocu Peruz için bestelenen bu şarkıdaki, hıristiyan anlamına gelen “tersâ” kelimesi çıkarılıp yerine iki heceli bir başka kelime konabilir pekâlâ. TRT biraz daha arasa, bu vadide de daha neler, neler çıkar!..
Katina'nın Cemile olmasının münferit bir vak'a sayılamayacağını söylemiştim. 2015 yılının Haziran ayının ikinci haftasında ben bu satırları yazarken şu haber gazetelere ve enternet sayfalarına düştü (10 Haziran günü):
"Kayseri Merkez Melikgazi ilçesi Hunat Mahallesi'nde manav Caner Topuz 'papaz eriği' isminden rahatsız oldukları için müşterilerinden de gelen istek doğrultusunda papaz eriğinin adını 'imam eriği' olarak değiştirdiklerini söyledi. Manav Caner Topuz müşterilerin 'imam eriği papaz eriğinden daha tatlı, daha lezzetliymiş' dediklerini de açıkladı."
Bülent AKSOY