Hiç denk geliyor musunuz, sağınızda solunuzda bir haber veya ne bileyim bir duyuruya? Türk Musikisini bir “Medeniyet Musikisi” olarak ele alan, öyle anlayan, öyle kıymetlendiren ve onu bir “sanat”, bir “kültür” olarak gündeme taşımayı hedefleyen bir “etkinlik”, “gün”, “hafta” ve saireye?
“Medeniyet Musikileri” nasıl yaşarlar? Hiç şüphesiz, “üstadları” ve “temsilcileri”yle…
Pekiyi, bu üstad ve temsilcilere memleketin son derece “demokratik” şartlarında açıkça “hayat hakkı” tanınmaması ne anlama gelir? E, bu olsa olsa o “medeniyet musikisi”nin, ölüme terk edildiği anlamına gelir!
Çünkü “medeniyeti” temsil edecek üstadlarının yaşamaları imkânı giderek ellerinden alınmaktadır… Sürekli olarak hayatın dışına itilme durumuyla karşı karşıyadırlar… Adeta birileri bu insanları yok sayıyor… Var oldukları bilinmesin, varlıkları hatırlanmasın diye çabalıyorlar… “Unutulsunlar” ve “temsil ettikleri musiki de onlarla beraber tarihe karışıp gitsin” diyen birileri var, sanki…
Türk Musikisi ölüyor mu, ölüme mi terk ediliyor?
Bırakın isterseniz o süslü, şatafatlı, düzmece “methiye”leri…
“Efendim, musikimiz şöyle kıymetlidir”, “harsımızın böyle nadide bir unsurudur” laflarını…
Bir müziğin nasıl öleceğini veya “öldürüleceğini” anlamak istiyorsanız, dönüp bir “Medeniyet Musikisi” olan “Türk Musikisi”nin haline bakın…
Sanki bir “doğa belgeseli” izliyoruz…
Çakallar, sansarlar, yılanlar, akrepler, çıyanlar toplanmış, bir “arslan”ı boğazlamak için var güçleriyle çabalıyor…
Şüphesiz ki Türk Musikisi bir “Medeniyet Musikisi”dir… Ondan “anlamak” için her şeyden evvel “medeni” olmak gerekir…
Eğer birileri bu musikiyi yok etmeye çalışıyorsa… O zaman “asıl” dertleri, o musikinin temsil ettiği “medeniyeti” öldürmektir; o anlama gelir…
Pekiyi, bir müzik nasıl “ölüme terk edilir”?
Çok basit…
Önce…
Ağızınızdan, “-mız”lı, “-miz”li, “bizim”li, “atalarımız”lı, “dedelerimiz”li sözleri hiç düşürmeyecekseniz… Bu sizin, “biz”den olduğunuzun teminatıdır…
Sonra…
“Destek” oluyor görüntüsünün ardında ne yapıyorsanız, aslında “köstek” olmak için yapacaksınız…
Mesela, korolar kuracaksınız…
Buralara “sanatçı” alacaksınız…
Bu sanatçıların önemli bir kısmının oralara “torpil”le girmesini sağlayacaksınız… Kimi filan siyasinin akrabası olacak, kimi falan bürokratın bilmem nesi olacak… Kimi “filan efendi”nin yakını olacak…
Kazara araya karışmış ve “hakiki” sanatçı niteliğine sahip, bir “Medeniyet Musikisi”ni sadakat ve liyakat esasları dâhilinde “temsil” vasfını taşıyanların tümünü “marjinalize” edeceksiniz.
Medyada, hiçbir zaman ve hiçbir vesile ile “konu” veya “gündem” teşkil etmemelerini sağlayacaksınız…
Sanat festivalleri, kültür şenlikleri, bayramlar düzenleyeceksiniz ama buralarda “Medeniyet Musikisi”nin “medeniyet” boyutuna dair hiçbir temsile yer ve imkân vermeyeceksiniz…
“Medeniyet Musikisi”nin “medeniyet” vasfına yakışır hiç bir etkinliğin gerçekleşmemesini temin edeceksiniz…
Gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda, internet sitelerinde, radyolarda, “daima” piyasa müzisyenlerine yer vereceksiniz… Her şey cafcaflı, şaşaalı, pırıltılı olacak…
Ama bunların hep “meyhane” ağzıyla, “kahvehane” ağzıyla şarkı türkü söylemelerini temin edeceksiniz…
“Medeniyet Musikisi”ni “piyasa müziği” olarak sunmak, insanların onu öyle bilemlerini sağlamak için elinizden ne geliyorsa yapacaksınız… “Sanat Musikisi” deyip, gazino, meyhane üslubunu yayacak; “eğlence” programlarının “mezesi” haline getireceksiniz…
“Türk Musikisi” lafını duydukları anda insanların el çırpma pozisyonu almaları ve derhal alkışla tempo tutmaları gerektiğini belleteceksiniz… Ne de olsa “Medeniyet Musikileri”, eğlendirmek için vardır; “dinlenecek” bir yanları yoktur, değil mi?
Hiyerarşi kuracaksınız…
Ayakların baş olmasını sağlayacaksınız…
Piramitin tepesi aşağıda, tabanı yukarıda duracak…
İnsanlar hangi kanalı açsalar, hangi istasyonu dinleseler, hangi gazete veya dergiye baksalar, hep “aynı” suratları görmelerini sağlayacaksınız…
Sürekli yayınlanmasını sağladığınız, insanları “kusturacak” hale getirdiğiniz müzikler için kimsenin, bir an bile durup; “yahu bizim bir medeniyetimiz yok mu?”, “bizlere dayatılan bu ‘barbar’, bu ‘vahşi’ ses ve görüntüleri ‘müzik’ diye duymaya, dinlemeye, kabul etmeye mecbur muyuz?”, “bunlardan başka bir şey dinleyemez miyiz?” diye sormalarına imkân vermeyeceksiniz…
Kısacası, “kültürsüzlüğü” kültür haline getireceksiniz… Değersizi değer olarak sunacaksınız… Değerliyi değersizleştirecek; hakikiyi sahte, sahteyi hakiki kılacaksınız…
Yani, “simya” yapacaksınız… Her şey “tepetaklak” olacak… Sağ sol, sol sağ; yukarı aşağı, aşağı yukarı; ileri geri, geri ileri olacak… İllüzyonist olacaksınız…
İnsanların karşısına “sanatçı” diye çıkardıklarınız hep “yokluktan”, “darlıktan”, “ezilmişlikten”, “garibanlıktan”, “hakkı yenmişlikten”, “kandırılmışlık”tan, “aldatılmışlık”tan, “ihanete uğramışlık”tan, “temiz hisleriyle oynanmışlık”tan gelecek… Her kalıba girmeye, eğilip bükülmeye müsait olacaklar…
“Tıklanma”yı ve “çok satma”yı, “en” ve “tek” geçerli kriter haline getireceksiniz…
Mümkün olanın “en aşağı seviye”sini hedefleyeceksiniz…
“Medeniyet Musikisi”nin temsilcilerinin, toplumda “statü” kazanabilecekleri tüm kapıları kapalı tutacaksınız… Onları “karikatürize” edeceksiniz… Hayat değerleri ve tercihlerini, “demode” ilan edeceksiniz… Çağdışı olduklarını haykıracaksınız… Ama daima “musikiye hizmet” edebiyatı yapmayı ihmal etmeyeceksiniz… Ne yapsanız, “musikimizi yaşatmak”, “gençlere tanıtmak, sevdirmek” ve “musikimizi ileriye taşımak” adına yaptığınızı, üzerine basba söyleyeceksiniz…
Kültürlü, terbiyeli, kibar, zarif, medeni, hanım efendi/beyefendi, çelebi niteliklerini düşman belleyecek ve belleteceksiniz… Sözlüğünüzde bu kelimeler yer almayacak…
Hâsılı tüm çabanız ve “savaşınız”, “Medeniyet Musikisi”nin saygınlığını, seçkinliğini, ağırlığını, inceliklerini yok etmek ve bu musikiyi “boğmaya çalışmak” olacak…
Ha, unutmadan…
Bunların hepsini “muhafazakârlık”, “maneviyatçılık”, “geleneğe saygı”, “milli harsa ehemmiyet verme” falan gibi artık iyiden iyiye “mide bulandıran” bir “iki yüzlülük”le yapmaya, ayrıca büyük bir ihtimam göstereceksiniz…
Bir de, “Her ağacın kurdu, ‘öz’ünden olur” sözünü, hiç ama hiç unutmayacaksınız…
Okan Murat Öztürk