Fahrettin Çimenli’yi 1979 yılında talebesi olduğum ve ilk seneden itibaren, yirmi yıl süreyle, hususi ve umumi musiki meşklerine katıldığım, Hocam Cahit Gözkan’ın(1909-1999) önceleri Salı, sonraları Cuma akşamları icra edilen musiki toplantılarında tanıdım.
Bizden önceki kuşak talebelerden, Udi ve Kemani Ş. Ünal Ensari(1937-2016), Kemani Oktay Özkazanç (d.1937), Kanuni Artemiz Biricik(d.1938) ve Tanburi Fahrettin Çimenli(d.1933), dört arkadaş olarak 1956-1959 arası yıllarda Cahit Hoca’ya devam etmeye başlamışlar ve Hoca’nın 1999 yılındaki vefatına kadar, kırk yılı aşkın süre de, bu Hoca-Talebe ilişkisi, adeta baba-oğul ve dost halkası halinde devam etmiştir.
Bu vesile ile benim de musikide ağabeylerim olan Fahrettin Çimenli ve arkadaşları hakkında otuz yılı aşan dostluk içinde kulağımda kalan hatıralardan birkaçını aktarmak isterim. Şöyle ki; Ünal, Oktay ve Artemiz’den oluşan bu üçlü, önceleri Üniversite öğrencisi olarak Fatih Camiinin avlusunda bulunan bir kamu yurdunda kalıyorlar, bir taraftan da İstanbul Üniversitesi Korosuna devam ediyorlar. Bu sırada bağlama çalmakta olan Fahretin ile tanıştırılıyorlar. Bağlama ile kendilerine kusursuz refakat eden Fahrettin Çimenli’yi önce yadırgıyorlar, sonrada senin tanbur çalman gerekir diye düşünerek, Kumkapı Nişanca’da ney ve diğer enstrümanlar icra ve imal eden, Neyzen Salih Dede’nin torunu olan Agâh Dede’nin dükkanına götürüyorlar. Fahrettin’i dinleyen Agah Dede, yüksek bir rafta duran tozlu bir tanburu Fahrettin’e indirtiyor, bakımını yaparak, çaldırıyor. İlk defa eline aldığı tanburu çalışından hayrete düşen Ağah Dede, para-pul lafı bile etmeden, “al bu tanbur senin, götür” diye Fahrettin’e veriyor.
Bilahare Yenikapı civarında bir fırının üst katındaki Fahrettin’in yaşadığı küçük bir daire, Üniversite ve Koro dışındaki zamanlarında, bilhassa cumartesi ve pazar günlerinin tamamında, bu dörtlünün müzik icra ettikleri mekan oluyor.
İlk önce Cerahpaşa Camii imamı Hafız İsmail Karaçam Ünal Ensari’yi, kabiliyetli bir genç diye Cahit Hocanın evinde yapılan fasıllara götürüyor ve kendisi ile tanıştırıyor. Sonrasında da Ünal Ensari, musiki arkadaşları olan, Artemiz, Oktay ve Fafrettin’i, Hoca Cahit Gözkan’ın evinde yapılan fasıl akşamlarına götürüp, tanıştırıyor. İlk gittiklerine gençler hazırladıkları Neveser peşrev ve saz semaisi icra ediyorlar. Hazır olan misafirler kendilerini dinliyor ve tebrik ediyorlar, üzerine Cahit Hoca bir Neveser Taksim ediyor. Ki, bu defa gençler hayranlıklarından şaşırıp kalıyor ve mahcubiyetten ne yapacaklarını bilemiyorlar, nasıl biz böyle bir ortamda saz çaldık diye utanıyorlar. Böylece kırk yılı aşacak bir hoca-talebe münasebeti başlıyor, Üniversite Korosu, Ağah Dede’nin dükkanı, Fahrettin’in odası ve Cahit Hocanın musiki toplantıları içinde yetişiyorlar.
Hoca Cahit Gözkan’ın evinde yapılan musiki meşkleri, ananeye uygun olarak, geçilen eserler içinde, form, usul, makam ve taksim kritikleri ve uygulamaları şeklinde cereyan eder. Sohbet bahsinde ise, eslafa dair musiki hatıraları nakillerinden, gündelik meşgalelerin paylaşımına kadar uzanırdı. Talebelerin dışında misafirlerin de katıldığı, umumi fasıl akşamlarında ise, daha önceden hazırlanmış takımlar geçilir, taksimler edilir, sololar dilenirdi.
İşte böyle meşk günlerinden birinde sazlarında ilerlemiş olan dört arkadaş Radyo kadrosuna girmek isteklerini aşikâr ederler ve Hocalarından destek isterler. Bu dönemde Radyoda saz eserleri programları yapan ve musiki muhitinde, Radyonun kurucusu Mesut Cemil’den, Türk Müziği bölümünün başına getirilen Ulvi Ergüner’e yakın arkadaşlıkları bulunan, Cahit Gözkan ve Yekta Akıncı Hocalar, Üniversiteli olan Ünal, Artemis ve Oktay’a yüksek tahsil yaptıkları mesleklerini ifa etmeleri, musikiyi amatörce yapmaları gerektiğini ifade etmişler. Sadece Fahrettin Çimenli’nin o sıralarda “singer” markalı dikiş makinaları firmasında çalışıyor olması sebebiyle, profesyonel musiki hayatına geçmesini uygun görmüşlerdir. Zira büyük Hocaları Ahmet Mükerrem Akıncı ve Kanuni Mehmet Bey’in, “ musikinin ticari bir iş olarak görülmemesi” yönünde vasiyetlerine, hep uymuşlardır.
Fahrettin Çimenli Ağabeyimiz, İstanbul Radyosundaki ve Devlet Korosundaki görevleri yanında piyasanın da aranan sazendesi olması sebebiyle, çok yoğun bir musiki hayatı içinde bulunmasına rağmen, Hoca Cahit Gözkan’ın evinde icra edilen geleneksel ev fasıllarına iştirak eder ve mutlaka ara taksimlerinden birini de icra ederdi. Fahrettin Ağabeyin taksim ettiği sırda Ünal Ensari Ağabeyimizin yanında oturduğu Cahit Hoca’nın kulağına eğilip, “ Hocam Fahrettin Taksim etmede ne kadar ilerledi, değil mi?” sualine, Hocanın da “ evet çok iyi oldu.” Cevabını, yanlarında olduğumdan duyanlardanım. Sonralarında Fahrettin Çimenli ve Ş. Ünal Ensari’nin ikili icralarını, hafızasında ve arşivinde en güzel kayıtlar olarak taşıyacak olanlar arasındayım.
Nitekim “Fahrettin Çimenli ismi, Taksim Meydanına verilse yeridir.” Diye, hakkında makale yazılması boşuna değildir. Ayrıca Musiki muhitlerinde vakur ve beyefendi tarzını hep korumuştur.
Altı bin civarında eseri ezberinde taşıyan, İstanbul Radyosu kayıtlarında bin civarında ara taksimi bulunan, bilhassa günümüzde icrası çok azalmış saz eserlerini, eksiksiz icra edebilen, baskıları kusursuz, mızrabı ve yayı çok temiz ve güçlü olan Fahrettin Çimenli bulunduğu saz heyetlerinde, hep baş sazende olarak görülmüştür.
Şimdilerde ise ilerlemiş yaşına ve sağlık sorunlarına rağmen, Kadıköy Atölye Sanat ’da geleneksel Cuma meşklerinde beraber olmaktan gurur duyduğum Ağabeyim Fahrettin Çimenli, saz heyetimizin yine baş sazı olarak musiki icrasına devam ediyor.
Bu vesile ile Fahrettin Çimenli Ağabeyime, sağlık, afiyet ve uzun ömürler dilerim.
Kasım 2016
Cemil Altınbilek
*Hakkında hazırlanan anı kitap vesilesi ile kaleme alınmıştır.