Mevlevilik, Şeyh Ankaravi, Şeyh Galb dede, Esrar Dede, Nayi Osman dede, Ali Nutki Dede, Abdülbaki Nasır Dede, Itri, İsmail Dede ve daha binlerce evliya, mürşid-i kâmil, âlim, şair musikişinas ve hattatın yetiştiği, dünya tarihinin ve özellikle İslam medeniyetinin en önemli din ve hikmet kurumudur.
Rahmetli Hasan Şuşut’un, "Hakikat kaybolunca geriye ayinler kalır » dediği gibi bu zengin mirastan günümüze, dönmeyi meslek edinen Semazenler ve Müzisyenlerin sunduğu bir gösteriden başka birşey kalmamıştır.
Bugün Mevlevilik iddiasında bulunanların hali ve sözlerini, yetmişli yıllara kadar birkaçı hayatta olan dergahlarda yetişmiş zevatla kıyaslamak mümkün değildir.
Bir Mevlevi dervişinin geleneğin, tarikatın adabına uygun olarak yetişmesi için gerekli şartlar 1925 yılından bu yana iptal olmuştur.
Bir tarikat büyüğünü tanımış olmak, akrabası olmak, dönmesini bilmek ( yani sema çıkartmış olmak),
Ney üflemek, Mevlana hazretlerine ithaf edilen birkaç hikmetli sözü tekrar etmek, mevlevi kıyafeti giymek, Mevlana hazretlerini sevdiğini zannetmek Mevlevi dervişi olmak anlamına gelemez.
Bazı kimseler kendi kendilerine, Dede veya Postnişin gibi sıfatlar vermekteler, Dede olmak için önce Mevlevi tarikatında bir mürşide, intisab ile biat etmek, bir dergahta yaşayan derviş cemaatiyle birlikte bir müddet yaşamak gerekmekte. Eğer dergah şeyhi sizde kabiliyet görürse ve siz de niyet ederseniz « Çileye" soyunur ve adabına uygun olarak dergahta en fazla 1001 gün süren çilenizin tamamlanması gerekir. Günümüzde bu kaidelere ve tarikat geleneğine uygun olarak yetişmiş Mevlevi dedesi yoktur ve olması da mümkün değildir çünki dergahlar kapalıdır. Şeyh Galib hazretlerinin 34 yaşında devrin en büyük mevlevihanesine Şeyh ve mürşid olduğunu düşünürsek, Dedelik lakabının sadece ihtiyarlık anlamına da gelmediği ortadadır .
Postnişin ise, açık olan ve vakıfları olan bir dergahın edeb ve erkana uygun olarak yönetilmesi ve dergahın vakıf gelirlerinin maksadına uygun olarak harcanması görevi verilen halifedir.
Bu da günümüzde dergahlar kapalı ve vakıflar devletleştirildiği için geçerli olamaz, bu nedenle postnişinlik diye bir makam da olamaz.
Bütün bunlar sadece gösteri semaı için temsili sıfatlardır, gösteri esnasında kendisine, Şeyhlik postnişinlik, sıfatı verilenler bunun sadece gösteri için geçerli olacağını unutmamalıdır, ancak bazı cahiller bu temsili rolu sahi zannedip kibirlenmekte, yalan yalnış bilgiler, söylemler ile kendilerine ve etraflarına büyük manevi zarar vermekteler.
Mevlevi Dervişleri Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Şehir kültürünün ve özellikle İstanbul’un en zarif ve seçkin insanlarını oluştururdu. Çoğu, Farsça, Arabça hatta Fransızca dillerine bu dillerde eser verecek, tercümeler yapacak kadar hakimdirler, Makam musikisini eser besteleyecek, başta Ney olmak üzere bir enstrumanı üstadane çalacak kadar bilmekte. Dergahta yetişmeleri döneminde, Mesnevi Menakıbname okumuş, en azında imanını kuvvetlendirecek kadar İslami ilimleri tetkik etmiş. İman ve itikat sahibi insanlardı.
Günümüzün bir kısmı avrupalılaştırılmış bir kısmı ise köylüleşmiş toplumunun Mevlevi tarikatının kültürel mirasına, sadece Sema ile Musikiyle ve Mevlana Hazretlerine ithaf olunan uydurma şiirlerin saçma sapan tercümeleriyle, çiçek böcek edebiyatiyle, aşk, hoşgörü gibi içi boş sözlerle sahip çıkmak olanaksızdır.
Dervişlik kuru laf değil bir haldir, yani hali ve sözü bir olmaktır, bu olgunluğa ermek için ise, Hazreti peygamberin sünneti, Dini İslamın akaidi üzre, hal ehli bir mürşidin himmeti gerektir.
Kâmil Mürşidler Allah’ın rahmetindendir ve bu rahmetten ümid kesilmez, aranan mürşid başta mevlevilik olmak üzere herhangi bir tarikatın kıyafeti içinde olmak zorunda değildir.
Allah hepimizi Evliyanın sözlerini taklid ederek insanları kendine köle eden ruhani eşkiyadan muhafaza eyleye.