Bugün - Saturday, December 21, 2024
Foto Galeri
Video Galeri
Firma Rehberi
Künye
Reklamlar
Üye İşlem
 Bize Ulasin
www.musikidergisi.com Logo
-
İstanbul 27°°C
Yazar Detayları

Konuk Yazar

Konuk Yazar - Zeki Müren düşmanlığı ve kıskançlığının kökenleri… Nihat Genç

Zeki Müren düşmanlığı ve kıskançlığının kökenleri… Nihat Genç
Yazı Tarihi: Sunday, July 2, 2017

Murat Bardakçı’nın ‘Zeki Müren sanat müziğinin canına okumuştur’ lafı Murat Bardakçı’nın değildir. Sanat müziği camiasında kökleşmiş ve ideolojik altmış yıllık bir kıskançlık kavgasının tezahürüdür.

Sizleri fazla isim ve malumatla yormadan bu kıskançlığın kökenlerini kısaca anlatayım efendim.

Bu kavganın şifrelerini ünlü tarihçi Yılmaz Öztuna’da meşhur Türk Musikisi Ansiklopedisi’nde bulabilirsiniz.

Yılmaz Öztuna büyük bir tarihçi değil ancak anlatımı ve akıcı Türkçesiyle çok uzun yıllar tarihi okutan sevdiren öncü rolü oynamıştır.

Meşhur ansiklopedisinin yayınlanmaya başladığı ilk yıllarda Ankara Çevre Sokak’taki evine bir röportaj için birkaç defa gittim ve kendisinden çok şey öğrendim.

Mesela kendimi geliştirmek için sanat müziği ve tarihi hakkında piyasada ne var yok toplamaya başladım, kendi kitaplarını tek tek ve satır satır okudum ve her insana şaşkınlık veren kitaplarının ‘kaynakça’ bölümü karşısında saygıyla eğildim.

Yılmaz Öztuna’nın baştan aşağı Fransızca ansiklopedileriyle dolu göz kamaştırıcı kütüphanesini dünya gözlerimle gördüm.

Ve o dillere destan müzik arşivini ‘tanrılaştırdığı’ Sadettin Arel’e borçludur.

Bu muazzam kaynakların da hakkını vermiş hem yazılarıyla hem kurumsal girişimleriyle sanat müziğine büyük katkılar sunmuşlardır.

Mesela 1970’li yıllarda Türk Musikisi Konservatuarının kurulmasında öncü rol oynamıştır.

50’li yıllardan seksenli yıllara sanat müziğinin kurumsallaştığı yerler Ankara ve İstanbul Radyosu ve70’li yıllarda kurulan müzik konservatuarıdır. Buna ilave olarak hemen her ilimizde sivil gönüllü çabalarla kurulan ‘koro’ları sayabiliriz, ki yasaklı dönemlerde bu koroların sanat müziğimizi taşıyıcı rolü çok büyüktür.

Unutmadan, Osmanlı’daki köklü kurumları ise Galata ve Yenikapı Mevlevihanesi ve saraydır.

Ancak sanat müziğinin kökleştiği bir de ‘gazinolar’ vardı, ki, Yılmaz Öztuna ve ekibi bu yerleri aşağılayıcı şekilde ‘piyasa müziği, meyhane müziği’ diyor ve dışlıyorlardı.

Yılmaz Öztuna’nın bilgisi kaynağı arşivi çok büyük ancak sosyolojisi çok zayıftı.

Yılmaz Öztuna’nın metinlerinde bir çok ‘sınıflandırma’ ve ‘kavramlaştırma’ görürsünüz, mesela, dini ve din dışı müzik anlamında dini-ladini ayrımları, hatta ‘sanat müsikisi’ tanımlaması…

Mesela Osmanlı bestecilerini Türk ve gayrimüslim olarak ortadan ikiye ayırmıştır ve bence bu tanımları kendi ideolojisi ve dönemin baskın modası ‘milliyetçi’ ayrımlardır ve çok hatalıdır.

80’li yıllarda TRT’de Hacı Arif Bey’in hayatını konu alan bir dizi yapılmış ve çok tutulmuştur, bu filmin yapımcılarına başta Yücel Çakmaklı’yı hırsızlıkla suçlamış çok sinirlenmişti, çünkü Hacı Arif Bey’le ilgili bilgilerin tümü Yılmaz Öztuna’ya aitti, kızgınlığına şahidim.

(Unutmadan geçmeyelim, Hacı Arif Bey’ dizisinde ‘vücudu iklimin sultanı sensin efendim’  şarkısı 80’li yıllarda çok moda olmuş, dizi çok tutulmuştur.)

Tanzimat günlerinde Hacı Arif Bey’in geleneğe aykırı olarak neden ayağa kalkıp şarkı söylediği ve neden yine geleneğe aykırı olarak konaklarda şarkı söylemeye başladığının cevabını, verebilen bir tarihçimiz yoktur, olmadı.

Gelenek kırılıyordu ve topluma yeni bir sosyal anlayış hakim oluyordu ve bu yenilikler’i hepsini halka sevdiren deha düzeyindeki devrimci sanatçılardı.

Hacı Arif Bey’in ayağa kalkması ve konaklarda şarkı söylemesi ‘devrimci’ ya da ‘modern’ bir adım mıydı sorumu Yılmaz Öztuna ‘devrimci’ kelimesinden ötürü olsa gerek kızgınlıkla cevapladı, hadi, ‘yenilik’ diyelim, eski köklü kurumların nasıl evrililip modern korolara dönüştüğü konusunda da sosyolojik yorumlar bulmak zordur, kurumsal olarak eskiden yeniye değişen ne kalan neydi, soruları havadadır.

Yılmaz Öztuna’yla yine sosyolojik bir açıklama gerektiren 1940’lı yıllarda Mısır müziğinin ünlü isimleri Abdülvahab ve Ümmi Gülsüm’ün film müzikleri üzerinden Türkiye’de neden bu kadar etkili olduğu ve Sadettin Kaynak üzerine konuştuğumuzu da hatırlıyorum, bu etkilenmenin Türkiye’deki yasaklarla ilgisi var mıydı? Sadettin Kaynak’ın çok etkili olmasının sebepleri şarkıların hafiflemesi ve anlaşılır olmasıyla bir alakası var mıydı?

Sinemanın ortaya çıkmasıyla hafif neşeli tempolu şarkıların öne çıkması ve beğenilmesi sanat müziğinde köklü bir kırılma yarattı, nağmeli ve ağır şarkılar, gittikçe geri planda sadece ustaların özel repertuvarlarında kalıyordu. Bugün Türk müziğinin handiyse romanlar tarafından ele geçirilmesini anlamak için bu hafif oynak şarkıların sinema gazino gibi modern kurumlarla nasıl evrildiği de çok ciddi sosyolojik bir açıklamaya ihtiyaç duyuyor.

Eski bestekarların başkaları çalar korkusuyla bestelerini kıskançlıkla gizlemeleri de sanat müziği arşivi için büyük bir meseldir, çok güvendikleri talebeleri dışında kimseye meşk etmezlerdi. Ve çoğu zaman kimseye emanet edilmeyip notaya geçirilmediği için nice eser kaybolmuştur.

Bu yüzden Yılmaz Öztuna ve hocası Sadettin Arel’in anladığı ve öğrettiği ‘yenilik’ türü eserlerin notaya geçirilmesi arşivlenmesi anlamında teknik bir yeniliktir.

Başınızı ağrıtmayalım, teknik yenilik başka bir şeydir modern kurumlarla gelişen sosyolojik yenilikler bambaşka bir şeydir, işte Yılmaz Öztuna ve çok sevgili arkadaşı Nevzat Atlığ’ın bir türlü anlamadığı bu yenilikler başlarına çok iş açtı.

Nevzat Atlığ Yılmaz Öztuna’nın kankası, uzun yıllar TRT’de Nevzat Atlığ’ın klasik korosunu izlediniz, çok geçmeden Nevzat Atlığ’ın korosunun adına halkımız Kilise Korosu demeye başladı, yani soğuk ve durgun bulup dışladı.

Çünkü bu ağır ağbiler ritme yani darbukaya karşıydılar, def darbuka sanat müziğini akıllarınca hafifletiyor ve avamlaştırıyordu.

Bizim yaşlarımızdaki insanlar gayet iyi hatırlayacaktır, TRT’de akşamları Nevzat Atlığ’ın hepsi siyah giyen  klasik sanat müziği korosunu, milletçe uykuya girerdik, başka da işe yaramazdı.

Kısa keselim, Nevzat Atlığ ve Yılmaz Öztuna Adalet Partisi iktidarıyla radyolarda ve müzik konservatuarında öncü roller oynadılar, sanat müziğinin tarihini yazmak kurumlarını inşa etmek kavramlarını ve klasik korolarını inşa etmekle bir ömür geçirdiler.

Ancak, kendilerini her şeyin yaratıcıları olarak görüyorlardı ve piyasayla bir türlü baş edemiyorlardı, çünkü, modern iletişim araçlarıyla ‘kitleselleşen’ müziğin sosyolojisi konusunda çok ama çok zayıftılar.

Mesela piyasada Zeki Müren gibi bir sanat güneşi vardı, kendilerinin yere göre sığdıramadığı Alaaddin Yavaşça da büyük bir müzisyendi, ama, halkımız tercihini neden Zeki Müren’den yana kullandı?

Yılmaz Öztuna’nın Türk Musiki Ansiklopedisi’nde dalga geçer gibi Zeki Müren maddesini tek satır yanlış duymadınız tek satırla geçiştirmiştir.

Bu, şu demekti, Zeki Müren’i aşağılamak onu dışlamak ve onu değersizleştirip alay etmek ve hatta onu ‘yok saymak’…

Oysa sanatın gerçeği şudur, ne kadar bilginiz arşiviniz olursa olsun muhteşem bir ses karşısında hiçbir akademisyenin yapabileceği bir şey yoktur.

Onyedi yaşında bir Urfalı ya da Diyarbakırlı bir genç gelir ve o muhteşem sesiyle akademisyen ağır ağbilerin koyduğu bütün kuralları yerle yeksan eder.

Ses güzelliği müzikte şüphesiz her şey değildir ama HERŞEYDİR...

Zeki Müren’in bugün Kalan Müzik’ten yayınlanan 1955-56’lı yıllarında İstanbul Radyosu’nda okuduğu ilk şarkılarını bir daha dinleyin, bu ilk şarkıları bu ülkenin gerçek sanat değerleri hazinesidir.

Eşi benzeri yoktur, bir ülke Edirne’den Kars’a kadaretkisini hala sürdüren büyük bir sevgiyle Zeki Müren’e hayran olmuştur ve bu derin hayranlığın futboldan siyasete sinemaya modaya başka bir örneği bu ülkede yoktur.

Zeki Müren’in ilk gençlik yıllarındaki bu muhteşem parlak sesi sanat müziğimizin kayıtlara geçirilen bütün seslerin içinde en yükseği en güzelidir.

Bir daha gelir mi bilinmez, Ankara İstanbul Radyosu ve TRT’ninve konservatuarların katkıları şüphesiz çoktur, ancak sanat müziğini geniş kitlelere sevdirmede Zeki Müren’in sesi etkisi üzerine yoktur, burada duralım ve saygı duyalım, kıskançlığın kökeni buradadır.

Ancak Zeki Müren 60’lı yıllardan itibaren gazinoya inmiş ve gerçekten Yılmaz Öztuna ve bugün Murat Bardakçı’yı haklı kılacak ses özelliklerini gazinoculuğun abartılı nağmeleriyle bozmuştur.

Ama bugün bizler Zeki Müren derken Zeki Müren’in ilk gençlik yıllarındaki kayıtlarını dikkate alarak Zeki Müren diyoruz.

Ülkemizde bir çok sanatçıya, duayen, imparator, kral gibi lakaplar yakıştırıyorlar ve şüphesiz üstlerinde durmuyor, tutmuyor, ama Zeki Müren için söylenen Sanat Güneşi yakıştırması yerinde duruyor, Zeki Müren gerçekten sanat müziğimizin güneşidir.

Şöyle hayal edin, o yıllarda bir öğretmen olun ve Diyarbakır’da göreve başlayın ya da Kars’ta bir öğretmen okulunun yatılı öğrencisi olun ya da Konya’da doktorsunuz, o kasaba sessizliğinizde evinizde yalnızsınız ve elinizin altındaki radyonuzu açın, mikrofonda Zeki Müren. Şehrinizin kasabanızın yalnızlığınızın ruhunuzun dağların ovaların ışık ışık perde perde nasıl çiçekler gibi açtığına ve içinize kuvvet ve ışık dolduğuna şahit olacaksınız.

Büyük bir sevgi selini arkasına alan Zeki Müren muhafazakar bir toplumun  hayranlarından şaşıracaksınız büyük bir müsamaha görmüştür, devrimciliği buradadır, ve sahnedeki abartılı şovları giyimleri başka tür bir sahne sanatçılığının kapısını açmış ve bu abartılı giyim ve şovları çok da büyük sosyolojik tepkilerle karşılaşmamıştır.

Sebebi çok basit, toplum yüksek yetenekleri olan insanları bağrına basar ve onların şımarıklarını tuhaflıklarını görmezden gelir, böylelikle sosyolojik anlamıyla sapkınlık (farklı alışılmadık görüş ve tavırlar) toplumda kabul görmeye başlar, yenilikler de topluma bu dev sanatçılara olan töleransla sızar.

Ve siyasi güçleriyle kurumları ele geçirmiş bir çokları da, sanatı, kurumlarda müdür tayinleri, torpiller, adam seçmeler, olmayacak insanları abartılı öne çıkartmalar, hak etmeyen insanlara övgüler ve iktidara yalakalık yapan sanatçılarla ve kıskançlık ve çekemezlik ve dedikodular içinde çürüterek yok olup giderler.

Detaylara boğulmamak için kısa kesiyorum, renkli bir konu olduğu için bu mevzuya girmedim, Zeki Müren’in üstümüzde hakkı olduğu için, ilk gençlik yıllarında sesiyle hem annemi hem babamı hem kardeşlerimi hem de komşularımı hem de içinde yaşadığım milleti o parlak muhteşem eşsiz sesiyle kendine hayran kıldığı için.

Sağcı solcu hepimizi ortak bir duyguda buluşturduğu aynı kelimeleri aynı notaları ortak söylediğimiz aşk şarkılarını herkese sevinçle ezberlettiği için.

İnsan hayal ediyor, şu etnik mezhep iç savaş manzaralı günlerin içinden, yeniden, o parlak kuşatıcı hayran edici sesiyle çıkıp gelse: KOKLAMAYA DOYAMAM, BENİM GÜZEL MANOLYAM…

_____________________________________

(1)    Nihat Genç “Zeki Müren düşmanlığı ve kıskançlığının kökenleri” 02.07.2017, Odatv.com

http://odatv.com/zeki-muren-dusmanligi-ve-kiskancliginin-kokenleri-0207171200.html

 
İletişim E-Posta: - Telefon:
 
Yorumlar
*** Yorum Yaz
Bu yazıya hiç yorum yapılmamış, ilk yorumu siz yapın.

Diğer Yazıları

Yazılarınızı bekliyoruz... Musiki Dergisi
Fazıl Say'ın müzikte dostluk tahayyülü ve yanılgıları… Gökmen Özmenteş
İlham Nedir ?.. Hasan Cihat Örter
Arif Sağ 2018 Röportajından seçmeler…
Kardeş çalgılarımızdan kamança, kemane, gyjak, rebab, ıklığ ve eğitimde ortak kullanım düşüncesi… Zekeriya Başarslan*
Yahya Şerfedinov’un Kaytarma Kitabı Üzerine Bir İnceleme… Yrd. Doç. Dr. Zekeriya Başarslan (*)
Mevlevilik hakkında manifestom… Kudsi Erguner
Uluslararası H.S.Arel ve Türk Müziği Sempozyumu’nun düşündürdükleri: “Mûsıkîmizin polifonize edilme ütopyası artık bitirilmeli…“Salih Zeki Çavdaroğlu
Hüseyin Saadettin Arel Sempozyumu’nun Ardından… Prof. Dr. Gözde Çolakoğlu Sarı
Derleyen kişi türkünün sahibi olabilir mi?.. Burhan Tarlabaşı
Ermukan Saydam Sonsuzluğa Göçtü… Tuğrul Göğüş
TRT TSM Repertarı’ndaki eserlerin kaçta kaçı seslendiriliyor… Bayram Yurdacan (*)
Yeni Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Projesi üzerine… Hüsrev Hatemi
Bir (Neo)Rokoko Üstadı: Tanburi Bestekâr Dürrü Turan… Şelâle Turan
Kronolojik Piyano Tarihi (1700-2005)… Derleyen: Buğra GÜLTEK
Vefatının 21. Senesinde Mûsıkîmizde Bir Ekol İcrâ ve Üslûp Âbidesi: Bekir Sıdkı Sezgin... Salih Zeki Çavdaroğlu
Hulusi Gökmenli (1902-1975 Musikişinas-Gazelhan-mevlithan)... Cemil Altınbilek
Türkiye’deki çoksesli müziğin Atatürk Dönemi ve sonrasındaki durumu… Sabutay Uğur
İsimsiz ama muhteşem insanlar!.. Hıncal Uluç
"Pabucumun sanatçıları ve sahte vicdanları!.." Haşmet Babaoğlu
Zeki Müren düşmanlığı ve kıskançlığının kökenleri… Nihat Genç
Sanatçı İftarındaki Terslikler… Akif Beki
Zararlı ve yararlı musiki dernekleri ile korolar… M. Murat Oto*
İzmir Marşı - Kafkasya Marşı - Gazi Mustafa Kemal Paşa Marşı… Cemal Ünlü
Ela Altın ile Röportaj… Tuba Dere
İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nın kuruluşu hakkındaki ikinci yazım… Osman Babuşcu
İkiz Sanat… Fırat Kızıltuğ
Ah siz müziksiyenler, pardon müzik yiyenler, pardon müzisyenler.. Hakan Güngör
İdil Biret'in Adana ÇDSO Konserinin iptali üzerine… Tuğrul Göğüş
Fazıl Say nasıl yetişti?.. Ahmet Say
Tanburi Fahrettin Çimenli… Cemil Altınbilek
Geleneksel Mûsıkîmiz’ in bazı korolarının hâl-i pürmelâli n’ olacak acaba ?.. Salih Zeki Çavdaroğlu
Nüzhe… Günel Şahin Adıgözelova
GTM yaylı çalgıları için tasarlanmış “Gerdirme Sistemli ve Ayarlı Kemençe Yayı“… Dr. Mustafa Aydın ÖKSÜZ (*)
Çalgı yapımında kullanılacak ağaçların yetiştirilmesine önem verilmelidir… Tuğrul Göğüş
Ve Penderecki Yapıtlarını Yönetti*… Seyit Yöre
Dağ fare doğurdu... Müfit Semih Baylan
Diğer Yazarlar

Münih LMU Müzikoloji Enstitüsü’nde "Gültekin Oransay" rafı...
Kitabu İlmi'l-Musiki Alâ Vechi’l-Hurûfât'ın müellifi kimdir? -16-
Çalgıları geliştirmek nedir, nasıl olur?..
Fazıl Say'ın Feyzi Erçin'e desteği…
Nida Tüfekçi’nin Öğrencisi Olmak!..
Yazılarınızı bekliyoruz... Musiki Dergisi
Spor yazarı mı, müzik yazarı mı?..
Yeni YÖK’ün ve değerli başkanı Sn. Saraç’ın övgüye değer kararı: Müzik öğretmenliği açısından yapıcı bir değerlendirme…
Yirminci yüzyıl: İcracının çağı*...
Meragi niçin 24 şube dedi? Hurufilikten etkilendi mi?..
Çevrimiçi Türk Halk Musikisi Videoları: "Konma Bülbül Konma Nergis Daline"
Günün Sözü
Gelirin sadece maaşın olacaksa müzikoloji mesleğini seçme…
(Ayhan Sarı)
Yazarlar 
Röportajlar
Fırat Kutluk “Neden Müzik Dinleriz?“...
Ayhan Sarı - Kitabın adından başlayalım mı?  Buna bağlı olarak da kitabın sonunda müziği neden dinlediğimizin yanıtını veriyor musun? Fırat Kutluk - ...
»
»
»
Tarihte Bugün
Arşiv Arama
Facebook
Anasayfa
Site Haritasi
Sitenize Ekleyin
RSS Kaynagi
Hakkimizda
Reklamlar
Künyemiz
Facebook
Twitter
Bize Ulaşın
Copyright ©2013 - Tüm haklari sakli tutulmaktadir.
Bu sitede yayinlanan tüm resim, materyal ve içerigin telif haklari tarafimizca sakli olup izinsiz alinip kullanilamaz.
0.42ms
cheap jordans|wholesale air max|wholesale jordans|wholesale jewelry|wholesale jerseys