Değerli müzik yazarımız Serhan Bali'nin yeni kitabının başlığı dikkatimi çekti. "Müzikte Romantik Dönem Bestecileri". Bu son derece özgün (?) içerikli kitabın önce başlığını biraz analiz etmek istiyorum.
Resimde ya da heykelde besteci var mıdır? Başlıkta "müzik" kelimesine gerek yok. Hangi müzikte romantik dönem? Türk Müziği buna dâhil mi? Gördüğüm kadarıyla hayır.
Bu durumda Batı Müziğinde demek daha doğru olmaz mı?
Kanımca "Batı Müziğinde Romantik Dönem Bestecileri" içeriğin sınırlılığına uygun bir başlık olurdu.
Müzik/müzik tarihi dendiğinde sadece batı müziğini/müzik tarihini anlama ve müzik tarihini cetvelle çizilmiş dönemlere indirgeme üzerinden pozitivist tarih anlayışı ile sınırlama anlayışı tam gaz devam ediyor kimi zihinlerde. Bu anlayış henüz etnomüzikolojinin doğmadığı dönemlerdeki Kıta Avrupası merkezli ve etnosentrik karakterli müzik, müzik tarihi, müzik teorisi algısının anakronik bir versiyonudur.
Gördüğüm kadarıyla yabancı kaynaklardan kolaylıkla erişilebilecek bilgiler narrative yani sunumcu bir üslupla, derinlikli bir şekilde kurgulanmış. Bu yaklaşım kitabı yabancı dil bilmeyenler için oldukça yararlı bir çeviri kaynağına dönüştürüyor. Ancak metin içi atıf tekniğini göremedim. Müzik tarihi kitaplarında sıklıkla görülen bir durum bu. Demek ki besteciler bazı yazarların kulağına fısıldıyorlar ya da yazarlar partenogenez misali vahiylerle çalışıyorlar. Aslında müzik tarihi ile ilgili her türlü metin, bir nevi "palimpsest" değil midir? Yani kağıdın değerli olduğu eski dönemlerde parşömenleri kazıyarak ya da yıkayarak yeni metinleri bunun üzerine yazma yönteminden bahsediyorum. Bu "üzerine yazma" metaforu bilimsel çalışmaların “kümülatif” yani birikimlilik karakterini oluşturup, yazılı kültürel belleğe dayalı olma suretiyle güvenirliği arttırsa da aynı ya da benzer metinlerin kazına kazına, tekrar tekrar kağıda aktarılması kağıdın hâlâ değerli olduğu günümüzde biraz eleştiriyi hak ediyor.
Müzik tarihi yazımının bir takım kanonik tekrarlardan ibaret olduğunu görüyoruz. Bunları kabaca iki başlıkta toplamak mümkün:
1. Erkeklik hegemonyası
2. Müzik teorisinden azade hikaye anlatıcılığı
Bu kanonların temel işlevi belirli ekol/ülkelerin ve özellikle de "erkeklik" olgusunun hegemonyasının güçlendirilmesidir. Erkeklik üzerine kurgulanan müzik tarihi yazma anlayışını feminist teoriden bakarak eleştiren isimlerin başında S.Mc Clary ve M.J. Citron gelir. Örneğin; Citron (1993), batı ideolojisi ve erkekliğe dayalı kanonik üniversite müzik tarihi müfredatını eleştirmiştir*. Alttaki paylaşımda yer verdiğim kitapta da aynı eril bakışın bir tezahürünü görmek mümkündür. G. Özkişi (2017) bu sorunu şöyle özetlemiş:
"Kadınların besteci olarak erkeklerle eşit olmalarını engelleyen ve doğuştan gelen eksiklikleri olduğu fikri, 19. yüzyıl erkek düşünürlerince desteklenmiş ve metinlerinde sıklıkla konu edilmiş, pek çok akademisyen de -ve özellikle psikolog kadın bestecilerin cinsiyet farklılığından kaynaklanan ‘tarih sahnesindeki eksiklikleriyle’ ilgili teoriler ileri sürerek bu ‘sosyal’ mite ‘sözde bilimsel’ destek vermişlerdir."**
Fatmagül Berktay ve rahmetli Şehvar Beşiroğlu'nun bu konudaki çalışmaları çok önemlidir.
Müzik tarihi kitaplarındaki bir başka eleştiri noktam da içerikle ilgilidir. Ağırlıklı olarak bestecilerin yaşam öyküsü ve eserlerin ortaya çıkışı ile ilgili konulara değinen müzik tarihi metinleri böylelikle bir nevi "hikaye anlatıcılığına" dönüşüyor. Müzik tarihinin usul yönünden değil esastan değerlendirilmesi durumunda karşımıza müzik tarihinin aslında müzik teorisinin de tarihi olduğu gerçeği çıkacaktır. Geleneksel müzik tarihi yazma anlayışının çoğunlukla kaçırdığı bu gerçek "müziksiz" bir müzik tarihi yazınını ortaya çıkarmıştır. Aşçıların yaşam öykülerinden oluşan bir yemek kitabı ne kadar eksik ve tuhaf olur değil mi? Yemeğin içeriği nedir? Diğer yemeklerle farkları, bu bağlamda aşçının mesleki karakteri yemek bağlamında analiz edilir. Oysa bizim müzik tarihi kitaplarında eserle ilgili gördüklerimiz ilk nerede sahnelendiği, kimin ne tepki verdiği, müziği etkilediği öne sürülen sosyolojik olaylara üstün körü bir bakış vs gibi detaylara, bir bakıma müzikle ilgili ancak periferal noktalara dayanan bir retorik yumağıdır. Olup bitenlerden müziğe bakmak yerine, müzikten olup bitenlere bakmak, yani müzik teorisi perspektifinden müzik tarihine bakmak, çizgiselleşmiş müzik tarihi algısını da kırabilir. Tek bir akorun, örneğin V7 akorunun müzik tarihindeki yolculuğunu, hangi bestecide nasıl kullanıldığını örnekler üzerinden analiz etmek, tonal müzik geleneğinden atonaliteye dek öyküsünü izlemek daha bütüncül bir müzik tarihi üretebilir. Nevâ makamının yolculuğu hem Itri'ye hem de N.K.Akses'e uzanan bir çizgide büyük bir resim sunabilir. Hatta, I-IV-V-I kadansındaki teorik değişimler batı müzik tarihinin ta kendisidir. Ya da Türk Müziği makamlarında mikrotonal yapının tarihselliği ve son yüzyıl içinde yaşanan deformasyon “makam ve mikrotonalite” başlığı özelinde analiz edildiğinde başka bir müzik tarihi yazım anlayışı ortaya çıkacaktır: “Müziğin Kuramsal Tarihi”… “Müzik Tarihine Kuramdan Bir Bakış” vs.
Özetle; müzik tarihi yazımında iki temel yaklaşım göze çarpmakta. “herkes için müzik tarihi” ve “müzikçiler için müzik tarihi”. İlk yaklaşımda müzik tarihinin hikâye anlatıcılığı ve genel geçer bir içerikle sunulması gayet anlaşılabilir bir durumdur. Ancak mesleki ve akademik açıdan sorun, müzikçilerin “herkes için müzik tarihi” anlayışına mahkûm edilmesidir.
_______________________________________
*Citron, M. J. (1993). Gender and the Musical Canon. Cambridge: Cambridge University.
**Özkişi, Z.G. (2017) Müzikte Cinsiyet Rollerine İlişkin Yargılar: Kanon, Gettolaşma ve Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kadın Besteci Sorunu, Kadın ve Müzik (Ş.E.Çak ve Ş.Beşiroğlu Edt.) Milenyum Yayınları, İstanbul.