Şu "sanat parayla dönmez", "insan seçer" gibi söylemler belli dönemlerin egemen söylem ve pratiğidir, romantik sanat propagandasıdır, yüceltmeye gerek yoktur. Aksi halde yüksek fiyatlara satılan o paha biçilemez eserler sanat eseri değil midir?
Geleneğin aktarımı ile sanatın bir "eder" içinde tanımlanması arasında tarih ötesi aşkınsallığın ürettiği nicelikler açısından farklar vardır, nitelik subjektifdir, tarihi ve kültürel göreceliğe bağlıdır.
Gelenekli sanatların "eder" amaçlı ifa edilmemesi kendinde yüksek bir övgü kanıtıdır, kültür içinde bir işlev ya da değerdir.
Öte yandan sanat eserinin yüksek edere kavuşması tarihselliğe bağlı olabilir. Aşık Veysel'in orijinal bir kaydının her ne kadar bu amaçla yapılmasa da milyonlarca TL etmesi, üretici zihnin bundan haberinin olmaması gibi ya da zamanında mütevazı edere sahip bir Rönesans eserinin bugün paha biçilemezliği gibi..
Bu tür eleştiriler sanatsal değildir; sektörel, ideolojik ya da siyasidir, genellemeler anakronik hatalar içerir.. Hele ki bu tespiti siyasi bir oluşumun kanalında yapıyorsanız kültürel özcülük sevimliliği dışında bir değeriniz olmaz. Özetle; genellemeler iyi değildir, teori değil slogan üretir.
Klasik Türk Müziği'nde, hadi adam akıllı söyleyelim, Osmanlı-Türk Saray Müziği Geleneği'nde hafızaya verilen değer bellek aktarımı idi ve usta bu "hafızaya" kimin sahip olması gerektiğine pedagojik ilkelerden ziyade günün "epokhe"si yani şartları ve "yeterliği" üzerinden karar verirdi. Yani "talebe" adayının (talibin) o kadim içeriği taşımaya yetkin olup olmadığına ilişkin karar O'na aitti. Yöntem sanatsal değil, kültüreldi.
İçeriğin kültürel kodlardan "sanatsal' içeriğe dönüşmesi tarihselliğe bağlıdır.
Konu tarihsel subjektivite…
Bu bakış popüler estetiği de açıklar...