Sevgili Okan Murat Öztürk'ün teklif ettiği ve olanağını tartıştığı "Pür Müzikoloji" kavramı dayandığı eleştirel yöntem nedeniyle bile çok değerli. Batıcı-pozitivist-indirgemeci-evrenselci-ilerlemeci, oryantalist ve öz-oryantalist "müzikoloji" anlayışı burada eleştirilse de buna karşı inşa edilen kültürel özcü, savunmacı, aktarmacı, koruyucu-kollayıcı, kimlik siyaseti tabanlı etnomüzikoloji de eleştiriden payını alıyor. Kısacası Batı modelli bir anlayış "kendi niteliklerini ıskalama" açısından ne kadar sakatsa buna tepki olarak özcü-koruyucu-aktarımcı anlayış da "içine kapalı, değişime tepkili, muhafakazâr, kuşkucu ve etnosentrik" bir yapı göstermesi nedeniyle sorunlu. Pür müzikoloji eleştirel niteliği sayesinde "müziği" odakta tutmaya eğilimli bir bilimsel düşünüşü teklif ediyor. Müzikteki değişimleri modern ve post-modern karşıtlığına sıkışmış bir çerçevenin bulanık sularında değil, Baumann'ın "Akışkan Modernite" kavramı dahilinde, tarihsel bir süreklilik ve kültürel geçişkenlikler dahilinde yorumlamak ve en önemlisi bize ait müzikolojik kavram, terim ve teoriler geliştirmek Pür Müzikoloji önerisinde önemli adımlar olacak gibi.
Ancak Öztürk'ün de belirttiği gibi, bizim model aldığımız müzikoloji sahası Batıda müzik dışındaki kültürel ve sosyal bilim alanlarındaki yeni yaklaşım ve teorilerden yüksek düzeyde etkilenerek bugüne gelebilmiştir. Bir başka deyişle Batı müzikoloji ve etnomüzikolojisi de değişim süreçlerini dış alanlara borçludur. Örneğin, günümüz etnomüzikolojisinin göbeğine yerleşen ve kültürel evrimcilik ve Sosyal Darwinizm gibi felaketlerin eleştirisinde kullanılan kültürel görececilik teorileri C.Levi-Strasuss ve F. Boas gibi değişimci antropologların kaleminden çıkmadır. Bu bakış açıları etnomüzikolojideki post-koloniyel, çok-kültürlülük vb çalışmalara ilham olmakla beraber müzikte kültürlerarası hiyerarşilere neden olan G. Adler tarzı kurucu müzikolojik metinleri parçalamıştır. Derrida ve Foucalt gibi post-yapısalcı eleştiriler müzikte kültür, iktidar ve politika ilişkilerine bakışımızı biçimleyecek güçte metinler üretmiştir. Bu bakış müziğin toplumları etkileyebilme gücünü Fareli Köyün Kavalcısı metaforuyla ilişkilendirilerek siyasileri kavalcı, Adorno'yu da kavalcıyı alkışlayan bir pozisyona itebilmiştir.
Kanımca Batı müzikoloji ve etnomüzikolojisinin inşa ve değişim süreçlerinde rol oynayan müzik dışı alanlarda da onlara karşı "yeni bir şey" söyleyemediğimiz için bu sahada kavram, yöntem ve teorik açıdan dışa bağımlılığımız bir müddet sürecek gibi görünmektedir. Özellikle kurucu bir saha olarak sosyoloji odağından müziğe bakabilmenin olanaklarını anlayan yeni nesil araştırmacıların bizdeki varlığı bir umuttur. Ancak makro sosyolojinin bakışına saplanma riski büyüktür. Başta belirttiğim pozitivist-indirgemeci-evrenselci-ilerlemeci bakışın meşrulaştırılmasında oldukça güçlü referanslar barındıran makro sosyoloji geleneğinin reddi ve eleştirisi Batıda yeni olmamakla birlikte bizim müzik araştırmacılarımızca da tanınmalı, yeni ve özgün bir pür müzikoloji üretimi için ilham kaynağı olmalıdır. Tek bir şart ile...aynen kullanmak ya da tekrar etmek suretiyle değil. Yoksa aynı hataya düşmek hiç de zor olmayacaktır. Sosyoloji alanındaki değişimleri kavramak başlangıç için yeterli olacaktır. Özgünlüğün güçlüğü bir sonraki aşamada hissedilecek ve esas mücadelenin sahası olacaktır.