Değerli müzikolog, araştırmacı ve yazar Ayhan Sarı’nın İşlevsel Müzikoloji önerisi kendisiyle uzun süredir yürüttüğümüz akademik görüş alışverişlerine yeni boyutlar getirecek gibi. Musiki Dergisi’ne gönderdiğim son yazılardan biri sonrasında bana telefon açmış ve yazımı çok “teorik” bulduğunu ifade etmişti. Buna rağmen yayınlama nezaketini göstermesinden çok etkilenmiş ve nitelikli bir dizi tartışmayı bu incelik ortamında yürütmeye başlamıştık. İzmir kökenli olmamdan ve Oransay efsanesini dinleyerek yetiştiğimden Ayhan Sarı ağabeyim benim için bu geleneğin temsilcisi bir isim olarak çok kıymetlidir. Kendisi ile akademik düzeyde alışverişte bulunmak bu manada benim için onur vericidir.
Ayhan Hoca’nın İşlevsel Müzikoloji önerisinin özünü oluşturan teorik yük eleştirisi benim gibi teorik çalışma alışkanlığı yüksek biri açısından oldukça heyecan verici oldu. Çünkü bu öneriyi tartışmak bile teoriye girmeden yürütülemeyecek nitelikte. Ayhan Hoca özetle müzikolojik çalışmaların işe vuruk, operasyonel ve somut çıktılar üretmesini önerirken işlevsel sözcüğünü tercih etmiş. Yani müzikolojik çalışmaların toplumsal/bireysel bir amaca hizmet etmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Konu hakkındaki ilk alışverişimizde kendisine aynen şu ifadeleri yazmıştım:
“...İşlev gerçekten önemli ancak teorisiz edim eksiktir. Teorik çalışmalara çok gereksinim var.Sorun teori değil, teorilerin olgular ile ilişkisizliği, ya da tam tersi teorisiz olgu sunumları.Bunlar bilimdeki yöntem-içerik ya da yöntem-epistem bütünlüğünü bozar.Teori ithal etmek de ayrı sorun.Birinin teorisini alıp tekrarlamak. Kendi teorilerimizi geliştirmeliyiz.Kanımca eksik olan budur ve o da bir işleve dönüşür. Teoriler müzikal eylem ve olguları açıklama ve anlamada işlev görür...”
***
Dikkat edilirse kendisine verdiğim yanıtta teorilerin sanıldığı kadar “kuru” metinler olmadığını, doğru kullanıldığında olguları anlamada son derece işlevsel olduklarını ifade etmeye çalıştım. Bir başka deyişle teorilere kabaca değinip, olgularla bağını kurmamanın yanlışlığına. Teoriye takılıp olgunun bağlamından ya da gerçeğinden kopmak da ayrı bir sorun. Keza olguyu hazır bir teorinin içine sıkıştırmaya çalışırken çok önemli parçaların dışarıda kalmasına neden olmak gibi yöntem hatalarını teorik çalışmanın aleyhinde kullanmak ayrı bir hata olacaktır. Tam da bu noktada B. Dellaloğlu’nun (2020: 17) son kitabı “Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi”nden bir alıntı yapmak yararlı olacaktır.
“Şimdiye kadar yaptığım çalışmalarda kuramı hep önemsedim. Aslında bunun hala da yanlış olduğunu düşünmüyorum…Yıllarca kuram okumuş, yazmış biri olarak örneğin Peter Burke okurken onun yazdıklarını asla sadece olgular olarak alımlamıyordum. Ondan öğrendiğim her tarihi olgu benim kuramsal süzgeçlerimden geçiyordu. Aklıma birden Kant geldi. Hani onun o meşhur lafı: “Görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür”.
***
Antropoloji alanında da teoriciler ve sahacılar arasında belli düzeyde bir gerilimin izlerini yansıtan paragrafları hatırladığımda bu tartışmanın özellikle sosyal bilimlerdeki bilim felsefesine ait bir tartışma olduğunu düşünebiliriz. Keza, teori-olgu bütünselliği arasındaki ilişkinin ne tarafta ağır basması gerektiğine yönelik, bana kalırsa yersiz, tartışmanın kendisi bile “teorik/felsefi”. Bu bir yana Ayhan Hoca’nın ülkemiz müzikolojisinde “40 yıldır aynı konular işleniyor” ifadesi haklılık payını arttırsa da kastedilen tartışma ve çalışmalardaki teorik tonun düzey ve içeriği de o metinleri teorik yapmaya yetmiyordu. Yani Ayhan Hoca’nın eleştirdiği ve teorik “kuruluk” ile itham ettiği geçmiş de sanıldığı kadar teorik değil. Daha çok yazarların “ben” tonlamasına dayanan, sahadaki tartışma ve gerilimleri kişisel perspektiflerinden ele almayı bilimleştirmeye gayret eden bu bakış açısında ne bir oturaklı felsefi dayanak ya da sosyolojik bir kuramın alana adaptasyonunu göremiyoruz. Dolayısıyla olgulara yönelik, örn. müzikte çağdaşlaşma ya da arabesk, tartışmalarda onları teorik kabul etmemizi sağlayacak kurucu metin ve teori kullanımı çok azdır. Özellikle yapısal analizcilik geleneğinden sıyrılmaya çalışan ve müzikal tınının/sound’un biricikliğine yönelen etnomüzikoloji paradagimasına uyum sağlamada güçlük çeken geleneksel müzik araştırmacılarımız, yapısal analizi yapacak ortak bir müzik teorisinin yoksunluğu yüzünden, meseleyi diğerinin reddettiği bir müzik teorisi/notasyonu üzerinden yürütmüştür. Dolayısıyla bizde geleneksel müziği çalışmak dipteki teorik çatışmalar yüzünden olabildiğince subjektif bir sahaya itilmiş; müziğin, sesin, bireyin ve toplumun müziği algılayış biçimi, icra ve meşk gibi konular uzmanların elinde birer birer teorileştirilmeye çalışılmıştır. Herkes kendi teorisini üretmiş bir karmaşa türemiştir. Bu nedenle teori işlevsiz, zaman kaybı, kafa karıştıcı, çatışma üretici, teorisyen ise lafazan konumuna itilmiştir.
Benim bir başka çıkarımım da Ayhan Hoca’nın teoriden anladığı ile benim algım arasındaki fark. Sanırım Hoca pratik çıktılar üretmeyen meseleler üzerinde yürütülen kanonikleşmiş tartışma konularını “teorik” tartışma olarak niteliyor. Oysaki benim teoriden anladığım meseleleri, bir başka deyişle olguları anlamaya yönelik şablonlardır ve özellikle felsefe ve sosyoloji hattında amalgam hale gelmiş güçlü kurucu metinlerdir. Yani teori konu kadar yöntemsel malzemeyi de işaret eder. Örneğin, Ayhan Hoca’nın son derece gereksiz ya da teorik bulacağından emin olduğum şu çokseslilik-tekseslilik meselesi Kültürel Çalışmalar sahasından bakıldığında farklı tınlayacak tonlara da sahip. Örneğin Philip Tagg’in İngiltere ortamında müzikolojik bakış açısının ağırlıkla Kültürel Çalışmalar sahasından etkilendiği açıktır. Eleştirel tavrındaki tonlama, seçtiği kavramlar ve eleştiri noktaları üst-kültür eleştirileri ile bilinen kültür eleştirmeni John Carey’in tutumuna yakındır. Sosyoloji alanında Bourdieu ya da Foucault’un metin ve tarzının kurucu gücü bir yana, isimleri ile anılan ekollerin varlığını da unutmayalım. Tüm bu etkilenmeler kurucu yazarlara yönelik bir sevgi ya da bağlılıktan ziyade ele alınan olguları anlama/açıklamada son derece işe yarar anlama şablonları kurgulamış olmalarından ötürüdür. Unutulmamalı ki teoriler tek bir olguyu değil, birçok sahada birden fazla olguyu anlama/açıklama güçleri ile kıymet kazanırlar. Antropolojik ya da sosyolojik teoriler üzerinde inşa edilen etnomüzikoloji sahası aksi takdirde ortaya çıkamazdı. Etnomüzikolojinin artık kendi teorilerini/kavramlarını geliştirmesi gerektiğini söyleyenler de yine Anglo-Sakson anlayıştaki kültürel çalışmalar sahasından etkilenen isimlerdir.Ancak sosyoloji ve kültürel çalışmalar sahasının kurucu gücü ve cazibesi beklenen özgün teorilerin sayısının artmasını engellemekte, bu disiplinlerin etkisi hala güçlü şekilde gözlenmektedir. Örneğin Z. Baumann’ın “Akışkan Modernite”, E. Goffman’ın “mikrososyoloji” ya da Kim’in “Kültürel Adaptasyon”teorileri sırasıyla müzikte modernleşme, müziğin günlük yaşamdaki yeri ve müzik-göç çalışmalarında çok önemli dayanaklar sunacaktır. Bu teoriler arka planları kadar uygulandıkları farklı sahalardaki açılımlar ile müzik temalı çalışmaları zenginleştirecektir. Eğer bütüncül bir bakışınız varsa elbette.
Sorun kanımca, teori değil kısaca; teori bağımlılığı, teorik zayıflık, teorisizlik, özgün teori geliştirememe, teorik çarpıtma ve yanlış anlamalar, genel entelektüel yoksunluk, teorik tekrar, teori ile tarih arasında bağ kuramama ve sahte teorilerdir. Müzik araştırmalarının birey ve toplum düzeyinde işlevsel hale gelmesi bu tür teorik hatalar yüzünden gecikmekte ve fatura teoriye kesilmektedir. İşlevsel müzikolojinin oluşum ve gelişimi için öncelikle teorinin teorisini çalışmak ve araştırma sürecinde yöntem-epistem, olgu-teori bütünselliğini kaybetmeyen bir bakışın kazanımı önemlidir. İşlevselliğin üretilmesinde araştırmacının yöntem prosedürlerini kusursuz yerine getiren bir işçiden yorum gücüne erişmiş, kavram ve teorileri başka kavram ve olgularla ilişkilendirerek bilgi üreten bir beceriye geçişi önemlidir. Dolayısıyla yöntem felsefesi hiç olmadığı kadar önem kazanacak, “işlevi” tanımlayacak zihnin eğitiminde başat rol oynayacaktır. Ancak bu şekilde araştırmacı dalgalarda kaybolmayacak, dümeni sürekli sağlam tutacak, bir ayağı hep karada olacaktır.
Son bir söz olarak, eğer işlevsel müzikoloji ifadesinde ısrarcı olunacaksa sosyolojideki yapısal işlevselcilik teorisindeki “işlev” kavramından çok pragmatizmdeki işlev/fayda kavramının daha uygun olacağını düşünüyorum. Ancak fayda/faydacılık kavramının alanda üreteceği negatif algı ve imaj nedeniyle işlev kavramında ısrar edilmesi de sakıncalı olabilir. Çünkü sosyolojideki işlevselcilik burada teklif edilen işlevselcilikten bambaşka ve yer yer tam tersi açılımlara sahip bir teoridir.
KAYNAKLAR
Dellaloğlu, B. (2020) Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul.