Tartışma ve öneriler bölümünde yazar bin türlü retorik çevirse de çalışma olup bitenin arka planında yatan çeşitli sosyolojik, kültürel, felsefi teori ya da kavram repertuarından yoksun olduğu sürece cılız kalmaya mahkumdur.
Özellikle müzik eğitimi alanında gördüğümüz Şunların…..’ya İlişkin Görüşleri kalıplı çalışmaların çoğu bilimsel nitelikten uzak olup; tartışma, yenilik getirme, yorumlama ve eleştiri gibi sosyal bilimin olmazsa olmaz amaçlarından uzak. Sorun katılımcı görüşlerinin doğru/yanlış yöntem ve tekniklerle alınması sürecinde değil. Eldeki bu veri setinin yorumlanması (tema ve kategorilere dönüştürme örneğin) öncesi ve sırasında çalışmanın herhangi bir verili teori ya da kavram repertuarına dayanmaması verilerin el değmemiş şekilde yazarımızın pozitivist nötr kimlik takıntısına kurban edilerek anlamlandırılmadan/yorumlanmadan çalışmaya monte edilmesini doğuruyor. Teori inşası gerektiren durumlarda da yazarımız verili teorileri bilmediğinden konuyu yakın teori ve kavramlar ışığında tartışamıyor. Nitel araştırmaların da “bilimsel” olabildiğini yeni yeni kavrayan bir sahanın katılımcı görüşlerini likert tipi ölçeklerle almaktan yüz yüze görüşme tekniğine geçebilmesi ehven-i şer bir durum elbette. Ancak o görüşme verilerinin nasıl kullanılacağı noktasında pozitivist alışkanlıklar devam ediyor. Araştırmacımız konuyla bağlantılı sosyal teorileri bilmediği için pozitivizmin laboratuvardaki verilere dokunmadan yansıtma ilkesini insani bilimlere de uygulayarak kendince bilimsel oluyor, ancak gerçeği kaçırıyor. Örneğin, “müzik öğretmenlerinin görüşleri bir konuda şöyle şöyledir” cümlesini ele alalım. Yazarımız öğretmenlerin;
- Bu görüşlerin ne anlama geldiğini,
- Bu düşüncelerin altındaki olası etkenleri,
- Görüşlerin birleşmesini sağlayan paylaşılan mesleki kimliği,
- Bu düşünceleri açıklayan verili bir teori ya da kavram repertuvarının varlığını,
- Bu düşünceleri özgün ve yeni kılmaya yetecek önceki teori ve kavramlardan farklılıkları ele almadığı sürece çalışma ham bir veri yığını olarak anlamsızlaşır.
Tartışma ve öneriler bölümünde yazar bin türlü retorik çevirse de çalışma olup bitenin arka planında yatan çeşitli sosyolojik, kültürel, felsefi teori ya da kavram repertuarından yoksun olduğu sürece cılız kalmaya mahkumdur. Bilimsel araştırma yöntem ve tekniklerinin alanda hiç olmadığı kadar ciddiyetle ve yaygınlıkla verilmesi önemli bir aşama olsa da esas mesele yöntem ve tekniklerin bilimsel çalışmalarda uyulması gereken bir şablon gibi algılanmasıdır. Bu biçimsel şablonu kutsayan kuru formalist anlayış alanda yapılan birçok çalışmayı bir radyoloji raporuna döndürüyor. Yani, kesin teşhis ve tedavi için bir başka uzmanın varlığını zorunlu kılıyor. Mesele yöntemde değil, verileri yorumlayabilecek çapta bir kültürel ve entelektüel donanımın eksikliğidir ki, bu da praxial ortamda yetişen, müzik alanı dışında okuma yapmayan (yapmak zorunda olmadan okullardan başarıyla mezun edilen) genç araştırmacının suçu değildir. Ülkenin genel eğitim ve kültür ortamından bağımsız bir sorun değildir bu.