Tarihsel milat olarak Yunan'ı esas almak tarihi yazıyla başlatma anlayışının da bir gereği. Hatta yazılmış müziklerin tarihini inceleme anlayışı esas oldu. Bu da sadece yapısalcı analizlerin bilimsel sayıldığı bir müzikoloji anlayışının özelliği. Yazılmayan müziklerin müzik incelemesine konu olması için yapısalcılığın zayıflayıp metne farklı bakan hermenetik, söylem analizi, kod çözümleme, yapısöküm vb. tekniklerin doğması beklendi. En azından Kültür Çalışmaları dairesinin ve etnomüzikolojinin ileri evrelerinin doğması gerekiyordu.
Bilgi Üniversitesi’nden Öğr. Gör. Ruhan Alpaydın’ın kaleme aldığı Batı Müziğinin Yakın Doğu Kökleri[i] başlıklı makale konuyu ele alışı, müzik teorik analizlere yer vermesi ve ülkemizde iyiden iyiye kanonikleşen Batı Müzik Tarihi anlatılarına yönelttiği eleştiri ile dikkat çekici, eleştirel bir çalışma. Bilimsel bir eserin üretmesi gereken etkilerden biri olan “yeniden düşünme” olanağı bu yazının geneline sinmiş durumda. Bu bağlamda, yazının da kışkırtmasıyla, konuyla ilgili kimi hususlar zihnimde uçuşmaya başlayarak beni makaleye ilişkin bir değerlendirme yazmaya ve oradan hareketle konuyla ilişkili yan hususlara değinmeye itti.
Mesele sadece müzikle sınırlı değil elbette. Anadolu'nun kadim medeniyeti Luvi'lere ait dilin Helencenin kökeni olduğuna ilişkin tezler var mesela. Onlar da görmezden geliniyor. Bu konuda Bilge Umar'ın çalışmaları çok şaşırtıcıdır. Yazıda Batılı tarihin Yunan'ı neden bir milat olarak aldığına ilişkin daha derin bir analiz yapılabilirdi. Bu durumda da Batıdaki yanlı ve pozitivist tarih yazımının köklerine inmek gerekirdi. (Batı) Müzik tarihi de kaçınılmaz olarak o anlayışın içinde yazıldı çünkü.
İlerlemeci ve aydınlanmacı düşünür J. Turgot insanlık tarihini evrensel, bütüncül ve koparılamaz bir birikim olarak ele almıştı. Bir başka ilerlemeci M. Condorcet ise insanlığın geçirdiği aşamaların somut evreler halinde "görülebilir" olmasına dayanan bir tarih tasarımı geliştirmişti. Keza bu anlayış sonucunda insanlık evrelerini avcılık, çobanlık, tarım sıralamasıyla ele almış ve dördüncü sıraya ilk medeniyet ismi olarak Yunanistan'ı yerleştirmiştir. Dolayısıyla Condorcet'in tarih tasarımı Fransız Devrimi ve Aydınlanma Çağı öncesindeki tek ve güvenilir tarihsel yöntemi oluşturmuştu. Sonrasında da bu "bilimsel" anlayışın prestijli konumu pek sarsılmadı. Turgot'un insanlığın koparılamaz bütünlükteki ilişkiler mottosundaki tarih anlayışı yine insanlığın "psişik birliği" ülküsünün hazırlayıcısı olsa da ilginç şekilde parçalandı ve Avrupa'da sadece "kendinden" beslenen bir tarih ve kültür tasarımı egemen oldu. Bu noktada Sosyal Darwinizm, Kültürel Evrimcilik, emperyalizm ve kolonileşmenin de etkileri yok değildir. Hegel'in Doğu'yu dışlayan ve onu ilerleme hattının/çarkının içinde saymayan tarih felsefesini de katarsak bu tür bir müzik tarihi yazımının devasa arka planı biraz belirmiş olur. Özetle, Batılı kimliğin ideologları Aydınlanmacı fikrin özündeki bütünsellik-koparılamazlık ilişkisini bizatihi parçaladılar. Batı müzik tarihi tasarımının temelinde Condorcet ve onun bir öncekine göre daha ileride olan sınırsız evre'nin (dönemin) sonsuz akışına dayalı tarih tasarımı vardır. Batı Müziği tarihinin yakın doğu kaynaklarını sansürlemesinin ana nedenlerinden biri yine Condorcet usulü bir evre sıralamasına uygun olarak Antik Yunan'ı milat olarak seçmesidir.
Yazarın Antik Yunan'ın milat olarak alınmasıyla ilişkili tespiti yerinde. Batı müziğinin kökenine ilişkin başka toprak ve kültürlere yönelme anlayışı elbette etnomüzikolojik araştırmalara dayanır. Ancak bu bulgular hâkim söylemi değiştirmekte pek de başarılı olmuş görünmüyor. Yeni bir tarih yazımı da koskoca bir tarih ve pedagojinin değişimini üretebilecek sonuçlara gebe olduğundan gölgeleme ve izafi bir başlangıç noktası/kültürü belirlemenin bir başka gerekçesini oluşturuyor. Benzer durum Göbeklitepe için de geçerli. O buluntular Stonehedge civarı bir yerde çıksaydı dünya yerinden oynar, insanlık tarihini değişimine ilişkin tartışmalar daha güçlü yankı bulurdu....unutmayalım buraya ait ne varsa batı için biraz karanlıktır...
Tarihsel milat olarak Yunan'ı esas almak tarihi yazıyla başlatma anlayışının da bir gereği. Hatta yazılmış müziklerin tarihini inceleme anlayışı esas oldu. Bu da sadece yapısalcı analizlerin bilimsel sayıldığı bir müzikoloji anlayışının özelliği. Yazılmayan müziklerin müzik incelemesine konu olması için yapısalcılığın zayıflayıp metne farklı bakan hermenetik, söylem analizi, kod çözümleme, yapısöküm vb. tekniklerin doğması beklendi. En azından Kültür Çalışmaları dairesinin ve etnomüzikolojinin ileri evrelerinin doğması gerekiyordu. Bu da görece olarak yakın bir zamana denk geliyor. Türk Musikisini benzer şekilde katı ve spesifik dönemler halinde açıklama anlayışı da esasen batıya ait bu tarih tasarımının kopyalanmasından başka bir şey değil. Böylece konu self-oryantalizme dek uzar ki...uzar da uzar...
[i] R. Alpaydın (2020). Batı Müziğinin Yakın Doğu Kökleri, Madde Diyalektik ve Toplum, 3/2, sf: 149-156.