Twetter'de Can Gürses şöyle yazmış: "Örneğin 2 yıl öncesinin verilerine göre ~25 milyon öğrencinin olduğu Türkiye'de e-öğrenme alanına yapılan özel yatırım [VC, melek yatırımcı vs. hepsi dahil] 1 milyon doları geçmeyecek seviyedeydi. Vahim bir durum... Oysa ki eğitimin kaçınılmaz geleceği e-öğrenme alanı..." (22 Eylül 2020 - https://twitter.com/canitti/status/1308475294022426625)
Can Gürses çok haklı. Çizdiği vahim tablonun altında okulların eğitim öğretimden ziyade temel bir denetim ve kontrol mekanizması olma işlevini koruma direnişi yatıyor. Online eğitim geleneksel denetim, disiplin, manipülasyon ve değiştirme tekniklerini zorluyor.
Konu geleneksel kurumların direnci.
Foucault 70'lerde yaptığı okul ve eğitim eleştirilerinin bugün nasıl somutlaştığını görse heyecandan bir daha ölürdü. Hele ki, online eğitim gibi olanakların dönüştürme gücüne yönelik kurumsal direnişin ters yüz edici karakterini görseydi. Tarihte çoğunlukla toplumun bir kısmı kurumlara direnirdi. Buna da isyan denirdi. Şimdi tam tersi, kurumlar toplumsal değişim zorunluluğuna direniyor. Bu tür, makro yapıların mikro yapılara direnme örnekleri tarihte ancak Fransız Devrimi, Rönesans ve Reform Hareketleri, büyük teknolojik devrimler gibi sıçrama dönemlerinde yaşandı. Sonuç olarak yeni kurumlar türedi ya da öncekiler dönüştürmek zorunda kaldı. İçinde bulunduğumuz dönem de böyle bir etkiye gebe.
Değişime ayak uyduramayan her türlü sistem bir süre direnmenin ardından ya uyum sağlayacak ya da tamamen yok olacak. Bundan kaçış yok. İnsanlık tarihi bunun binlerce örneği ile dolu. Online eğitim olanaklarının yaygınlaştırılmaması ve öncelik tanınmaması değişimi sadece geciktirir. Geleneksel eğitim kurumları artık bilginin tek kaynağı olmadığını anlamalı. Değerler eğitimi zaten uzun süredir okullarda gerçekleşmiyor. Ahlaken idealize edilerek yüceltilmiş eğitim kurumları bilginin ve değerler üretiminin diğer kaynaklarını dışlayarak değil analiz edip birer olanağa dönüştürerek ayakta kalabilecek.
Bireysel ve kurumsal olarak değişime ayak uyduramama beceriksizliğimizi yüz yüze eğitimi duygusal, nostaljik ve abartılmış sosyalleşme kavramları ile yücelterek örtemeyiz. Öğrencinin başını okşama, zil sesi, sınıf kokusu vb. romantik hasretler her ne kadar insani görünse de özünde çocuğun dünya ile rekabetini oluşturacak kazanımları değil yetişkinlerin eğitimsel nostaljilerinin detayları olarak birer ilüzyon etkisi gösteriyor.
Unutmayalım,
Değişimin gerçeği bizden büyüktür...