Ünlü piyanistimiz, eğitimcimiz ve devlet sanatçısı merhum Mithat Fenmen'in 1947 yılında yayınlamış olduğu "Piyanist'in Kitabı" adlı eseri musikişinasların başucu kaynaklarından birisidir. Bunun temel nedenlerinden birisi kitapta yer verilen "Robert Schumann'ın Genç Müzisyenlere Nasihatleri" adlı bölümüdür. Altmış dört maddelik bu nasihatler, her ne kadar piyanistler için olduğu düşünülse de tüm müzisyenler için değerli bilgi birikimleridir. Robert Schumann'ın nasihatlerinden bir kaçını yeri gelmişken hatırlayalım:
"Kulağın terbiyesine çok önem verilmelidir… Yarım yamalak çalışmayınız… Her zaman iyi akort edilmiş alet üzerinde çalınız… Bir eseri yalnız parmaklarla öğrenmek kâfi değildir, onu şarkı halinde de söyleyebilmelisiniz… Herkes birinci keman çalmak isteseydi hiçbir orkestra kurulamazdı… Halk şarkılarını iyi dinleyiniz, bunlar en güzel melodilerin kaynağıdır ve her milletin karakterini taşırlar… Öğrenmenin sonu yoktur." (Fenmen, 1947, 128-133)
Bu nasihatler musikişinas, üstâd-ı kâmil olmak için dikkat edilmesi gereken önemli nasihatlerden sadece bir kaçı. Şüphesiz her biri özümsenir, musiki hayatına katılırsa öğrenme-öğretme sürecinde zaman da kazandıracaktır. Bu nasihatleri okurken bir taraftan da müzikoloji bağlamında şu soruyu sormadan edemezsiniz: Osmanlı/Türk musikisi üstatlarından yazılı kaynaklarımızda ne tür nasihat, öğüt ya da tavsiyeler kaydedilmiştir?
Bu soruya yönelik ilk çalışmalardan birisini yapmak için tüm yazılı kaynakları incelediğimde çok önemli nasihatler, öğütler olduğunu fark etmek sevindirici olmuştu. El-Kindi'den Kantemiroğlu Edvarı'na kadar yaptığım derlemeleri "Türkiye'de Bugünden Yarına Müzik Eğitimi" konulu "9. Ulusal Müzik Eğitimi Sempozyumu"nda bildiri olarak sunmuştum. Elde edilen bilgilere göre tavsiyelerin, öğütlerin ya da nasihatlerin kısaca şu konularda yoğunlaştığını söyleyebilirim;
"El-Kindi, Safiyyüddin Urmevi ve Abdülkadir Meragi çalgı eğitiminde öğretmenin önemini vurgulamakta, Bedr-i Dilşad çalgı eğitiminde teori ve uygulama ilişkisi üzerinde durmakta ve teorinin önemini belirtmektedir. Ahmedoğlu Şükrullah musiki ile ilgilenenlere âdâb ile ilgili çeşitli nasihatler vermekte, Yusuf Kırşehri örnek olarak ney öğretimini vererek, nasıl iyi bir müzik öğretmeni olunacağı ve çalgı öğretiminde teorik bilginin önemi üzerinde durmaktadır. Saz çalmak isteyen ve şarkı söylemek isteyenlere de tavsiyeler vermekte ve meşk’in önemi üzerinde durmaktadır. Alişah b. Hacıbüke ise uyumun önemi, çalgı eğitiminde öğretmenin ve teorik bilginin önemi üzerinde durmakta, Ali Ufki ve Kantemiroğlu da müzik eğitiminde usulün uygulamalı öğretimi üzerine tavsiyelerde bulunmaktadır."
Anlaşılacağı üzere bildiri IX. ila XVII. Yüzyıl yazılı kaynaklarını kapsamaktaydı. Bu çalışmanın farklı bakış açıları ile ve sonraki yüzyılları da kapsayan şekilde genişletilmesi gerektiğini düşünüyorum. Her yüzyılın kendi içerisinde ele alınmasının, hatta müelliflere göre incelenmesinin daha da iyi olacağı kanaatindeyim. Her bir bilgi birikimini, deneyimi barındıran bazen derkenarda bazen satır aralarındaki bu notların yeniden müzik eğitimine kazandırılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Mezkûr çalışmayı yaptığım zaman diliminde, 1750'li yıllarda yazılmaya başlandığını tahmin ettiğimiz Kevserî Mecmuası olarak bilinen "Kitab-ı Musikar" adlı yazma eserin bir mikrofilminin Ankara Milli Kütüphane'de araştırmacıları beklemekte olduğu bilinmiyordu. Çok şükür ki artık bu yazma eser araştırmacıların merakına ve araştırmalarına açık durumdadır. Kevserî Mecmuası'nda da Nayi Mustafa Kevserî'nin bilgi ve birikimlerinin yer aldığı birçok not dikkat çekmektedir. Bu yazımda da Nâyi Mustafa Kevserî'nin bu notlarından, kendisinin de neyzen olması hasebiyle "Ney Sesinin Hazin ve Saf Hale getirebilme Yolu"nu anlattığı "Dem Mevlâ-Nâyı Beyân" başlıklı yazısını örnek olarak paylaşmak istiyorum. Bu not diğer sayfalardan bağımsız olarak yazılmıştır, nây (ney) ile ilgilidir ve bu notta Kevserî ney öğrencileri için tavsiyelerde bulunmaktadır.
Nâyi Mustafa Kevserî bu yazısında özetle, ney üfleyen bir öğrencinin daha temiz ses elde edebilmesi için yapması gerekenleri anlatmaktadır. Kevserî, nefes kontrolü için diyafram nefesinden bahsetmektedir ki bir başka örneği ile daha önce karşılaşılmamıştır. Öğrencinin altmış altı adet "hû[1]" ismi ile nefes vererek ya da daha kısa süre için ise on sekiz dem üfleyerek keman sesi gibi hazin bir ses rengine ulaşabileceğini belirtmektedir. Ney üfleme çalışmasına zerre kadar pürüz, tırıltı ya da fısıltı sesi gelmeyene kadar devam edilmelidir. Bu çalışmanın uzun bir zaman alacağının bilinmesi gerektiğini ve öğrencinin yeteneğine göre de değişkenlik gösterebileceğine dikkat çeker. Aksi durumda ise iyi ses elde etmek mümkün olmayacaktır. Ayrıca Kevserî bazı öğrencilerin bir an önce sonuca ulaşmak istediklerini, sabırlı olmaları gerektiğini ve özellikle seher vaktinde çalışmaya devam etmeleri gerektiği tavsiyesinde de bulunuyor. "Hû" ismiyle ney üflemeyen bir neyzenin, bu çalgının zevkini de idrak edemeyeceğini belirtiyor.
Kevserî'nin bu notunun yeni harflere çevrilmiş hali, araştırmacılara faydalı olabileceği düşüncesi ile aşağıda verilmiştir. Örnek olarak verdiğimiz bir sayfalık bölümün dışında mecmuada çok önemli tavsiyelerin, öğütlerin ve nasihatlerin olduğunu belirtmekte fayda var. Bu nedenle bir sonraki yazımda yine Kevserî Mecmuası'ndan Kevserî'nin önemli bir yazısına yer vermeyi düşünüyorum. Kevserî bu yazısında, herhangi bir yerde elinizde çalışmak için ney yoksa kısaca kısıtlı imkânlarla ney nasıl açılır? parmak hesabı ile bunu anlatıyor.
"DEM MEVLÂ-NÂYI BEYÂN
Sadâyı nâyı hazin ve saf itmenin tariki budur ki ismi celâl adedinde "hû" ismine müdavemet idüb göbekden "yap", "yap" hû ismini çeküb altmış altı aded yahud acele vakit ile on sekiz dem idüb bu minval üzere iderse keman sadâsı gibi hazîn sadâ olur. Lâkin ne vakit mâlumdur? Her ne vakit nâyı eline aldıkda sadasında zerre kadar pürüz ve tırıldı ve fısıldı olmaya, ol zaman kemâl bulmuşdur. Lakin böyle itmek katî zemane muhtacdır, isti'dâdlarına [yeteneklerine] göre olur. Böyle itmeyüb zor ile iderse üfürük gibi pürüzlü olur. Elbette saf, hazîn olmaz. Zira acele iderler az vakitde olsun deyu. Lakin acele itmeyüb irade olmaya. Seher vaktinde devam oluna, seher vaktinden gayrı olursa eseri kâlil olur. Bundan maada bir esrar garîbesi dahi vardır; bu minvâl üzere "hû" ismiyle iderse nef'i müşâhede olunur. Eğer böyle itmez ise zevkîni idrak idemez. Erbabının mâlumudur vesselâm." (Kevserî v. 43b)
[1] "ھٯ " zikir ve mukabelede dervişin Allah adı niyetine tekrar ettiği söz.