Kitabu İlmi'l-Musiki alâ vechi’l-Hurûfât adlı eserin müellifi ile ilgili olarak on sekizinci yüzyılda neler kaydedilmiştir, bu sorulara cevap aramaya devam ediyoruz. Rahip Toderini'nin Dimitrie Cantemir'e yönelik verdiği bilgilerin dışında ve daha öncesinde de bazı gezginlerin bilgiler kaydetmiş oldukları bilinmektedir. Dimitrie Cantemir'in 1734'te İngilizceye, 1743'te Fransızcaya, 1745'te Almancaya çevrilerek yayınlanan The History of the Growth and Decay of the Ottoman Empire adlı eserinde Türk musikisi ve kendi çalışmaları üzerine verdiği bilgilere Fransız Şarkiyatçısı Charles Fonton'un da ulaştığı ve ilk kez çalışmasında onun zikrettiği görülür.
Charles Fonton'un 1751 yılında yazdığı Essai sur la Musique Orientale Comparee a la Musique Europeenne[1] adlı deneme yazısında Cantemir'i ve anlaşılan Osmanlı Tarihi kitabını biliyordu. III. Ahmet devri musikişinaslarını sayarken "başta Moldavya Prensi Demetrius Cantemir"i sayması ve onun mezkûr kitabında adı geçen musikişinasları ima ediyor olması, bu konuda çok da detaylı bir çalışma yapmadığına işaret eder. Fakat bir tespiti de dikkat çekicidir:
"…prens, şark musikisine notayı sokmuş olmakla övünür. Bunu neye dayanarak ileri sürdüğünü bilmiyoruz, zira ileride de göreceğimiz gibi şarklıların bizimki gibi notaları yoktur. Belki de Cantemir bunu söylerken nota deyimini sesleri birbirinden ayırt etmeye yarayan işaretler anlamında kullanmamış olabilir. O takdirde de burada bir ifade uygunsuzluğu olsa gerektir[2]."
Anlaşılacağı üzere Charles Fonton, Cantemir'i Osmanlı Tarihi kitabından tanıyordu ve belirttiği cümlelerin de gerçekliğini İstanbul'da bulunduğu süre içerisinde araştırmıştı. Fonton'un, Cantemir'in icat ettiğini söylediği notaya dair ne bir örneğe ne de bahsettiği risaleye dair bir bilgiye rastlamadığı aşikârdır. Hatta Cantemir'in icat ettiğini belirttiği notaya dair kurduğu cümle için "ifade uygunsuzluğu" diyecek kadar şüpheli yaklaşmaktadır. En yakın tarihe sahip bir araştırmacı tarafından rastlanamayan, araştırmacılar tarafından diğer gezginlerin yazılarına nazaran "ayrıcalıklı bir yere sahip" olduğu düşünülen bu "deneme" yazısında, mezkûr risale ve mezkûr notanın adının dahi geçmemesi sonraki yıllarda bahsi geçen iddiaların geçerliliğini daha da zayıflatmaktadır. Zaten sonraki yıllarda İstanbul'a gelip Türk musikisi üzerine araştırmalar yapan Sulzer (1781), Toderini (1781-1786) ve Antonio Murat (1777 civarı) gibi araştırmacılar da kitaplarında Fonton'dan çok daha fazla şeyler söyleyememişlerdir[3]. Cantemir üzerine en çok bilgiye de Rahip Todorini'nin Türklerin Edebiyatı adlı kitabında yer verildiğini görmüştük.
Rauf Yekta Bey'in 1 Mart 1907 yılında "La Revue Musicale" adlı dergide, 1909 yılında yayınlanan "Şehbâl" dergisinde, 1912 yılında yayınlanan yine Şehbâl Dergisi'ndeki yazılarında elinde bulunan Kevserî Mecmuası'ndan, Cantemir'in ve Rahip Toderini'nin kitaplarından, Kantemiroğlu hakkında bazı bilgilere ulaşmış ve Kantemiroğlu'na ait bir risale aramaya koyulmuştu. Şu cümlemizi tekrarlayalım: "Henüz Kitabu İlmi'l-Musiki keşfedilmemişken, Kevserî Mecmuası'nda görülen harf yazısının Kantemir'e atfedilmiş olması ortaya çıkacak ilk edvarın da Kantemir'e ait olacağının zeminini oluşturmaktaydı". Nihayet, Hüseyin Sadeddin'in [Arel] Bedii Mensi ismiyle Şehbal Dergisi'nin 14 Aralık 1912 tarihli, altmış altıncı sayısında yayınladığı yazısından anlaşılacağı üzere 1912 yılında Kitabu İlmi'l-Musiki alâ vechi’l-Hurûfât adlı eser ortaya çıkmıştı. Hüseyin Sadeddin Kitabu İlmi'l-Musiki'yi "Kıymetdar ve Ender İki Eser-i Musiki Hakkında Bazı İzahat" başlıklı yazısında tanıtmaya başlıyordu. Hüseyin Sadeddin'in de Rauf Yekta Bey'in yazılarına atıfta bulunarak elinde bulunan nüshanın Kantemiroğlu'na ait olduğu sonucuna vardığını şu cümlelerinden anlıyoruz:
"…Prens Kantemir o asırda müstamel olan pişrev ve semailerin heman kaffesini bu nota ile yazarak bir mecmua vücuda getirmiştir. İşte bu fıkralarda mevzu bahis olan kavaid-i musikiden bahis risale ile pişrev ve semaî notalarını muhtevi mecmuanın bir nüshası ahiren [yakın zamanda] elimize geçti…"
Hüseyin Sadeddin Arel elindeki isimsiz nüshanın Dimitrie Cantemir'e ait olduğuna tam olarak emin olmamakla birlikte elindeki nüshanın mı yoksa Rauf Yekta Bey'in elinde bulunan Kevserî Mecmuası'nın mı eski tarihli olduğuna dair dipnotta şöyle bir açıklama yapmıştır:
"…Şehbal'in 11'nci nüshasındaki "Kitabet-i Musikiyye" makalesinde mevzu bahis olan ve 11 ve 12'nci nüshalarında başkaca iki sahifesinin fotografisi münderic bulunan "Mecmua-i Kevserî" yazısının ve rakamlarının şimdiki eşkal-i hutut [çizgi şekilleri] ve erkama [rakamları] tevafuki itibariyle binnisbe [nispeten] daha muahhar[sonra] bir zemanda yazılmış olmalıdır."
Ayrıca Hüseyin Sadeddin elindeki nüshanın üzerinde müellifi yazılı olmadığı için hem kendi şüphelerini hem de okuyucunun şüphelerini ortadan kaldırmak için mezkûr eserin "resm-i hatt, rakamlar, tarz-ı ifade, kağıd" gibi yönlerini incelemiş ve ulaştığı bilgilerden hareketle Kevserî Mecmuası'ndan daha eski nüsha olduğunu ve bu nedenlerle Kantemir'e ait olabileceğini ileri sürmüştür. Bu türden incelemelerin nüshaların tarihi hakkında bilgiler verebilme ihtimali var iken herhangi müellife ait olduğunu gösterebilecek veriler sağlayamayacağı aşikârdır. Hem tarihi konusunda hem de müellifi konusunda net bilgiler bulamadığımız eserler kesinlikle yanıltıcı olmaktadır. Örneğin, Rauf Yekta Bey'in Kevserî Mecmuası üzerine yaptığı ilk tarih tespit çalışmaları incelendiğinde birkaç asır diyebileceğimiz hatalı tespitte bulunduğu görülür. Konuya ilişkin tespitini 1907 yılında İkdam Gazetesi'nde "İlm-i İka" başlığı ile yayınlamıştır. Tespiti şu notunda görülmektedir:
"…Kevseri Mustafa Efendi’nin hangi târihlerde ber-hayât [sağ] olduğuna ve terceme-i hâline dâir simdiyi kadar bir kayd ve ma’lûmâta dest-res olamamış [ele geçirememiş] isek de her halde bu zâtın cennetmekân Fâtih Sultan Mehmed Hân-ı Sânî hazretleri asrından bir hayli zamanlar muahhar [sonra] olduğuna hükmedilmek lâzım gelir…"
Rauf Yekta Bey yazılarında Cantemir'in ve Toderini'nin yazılarından hareketle mezkûr eserin Kantemiroğlu'na ait olabileceği zeminini öylesine sağlam hazırlamıştı ki Hüseyin Sadettin Arel'in de başka bir adres bildirmesi neredeyse imkânsızdı. Artık 1912 yılında ortaya çıkan Kitabu İlmi'l-Musiki alâ vechi’l-Hurûfât adlı eserin müellifi Dimitrie Cantemir olarak ilan edilmişti. Zira Hüseyin Sadettin Arel, Şehbal Dergisi'nin altmış altıncı sayısından başlayarak seksen beşinci sayısına değin neredeyse hiçbir sayısını atlamadan "Kitabu İlmi'l-Musiki alâ vechi’l-Hurûfât" başlığı ile eserin tanıtımını yapmaya, "Kantemiroğlu'nun İki Asırlık Nota Mecmuası" başlığı ile de kullanılan notayı örnekleri ile anlatmaya başlamıştı.
Şunu belirtmek gerekir ki yazılarımızda Dimitrie Cantemir'in Osmanlı Tarihi kitabında belirttiği bir risalesinin ve icat ettiği bir notanın doğruluğunu, araştırmasını ya da tartışmasını yapmıyoruz. Bizim bu yazımızda araştırdığımız Kitabu İlmi'l-Musiki alâ vechi’l-Hurûfât adlı eserin müellifinin kim olduğunu tespit etmekle birlikte Dimitrie Cantemir'e aidiyetinin gerçekliğini de sorgulamaktır. Cantemir'in yazısından itibaren diğer tüm yazılar Cantemir'den alıntı olup neredeyse yeni bir bilgi yoktur.
Cantemir'in (övgüyle bahsettiği) küçük bir risâle ve küçük bir nota mecmuası telif ettiğini rahatlıkla kabul edebiliriz. Bu eserlerin öncesinde de Kantemiroğlu vasfıyla çok sevilen peşrevler ve semaîler bestelediğini de pekâlâ kabul edebiliriz. Fakat kendi yaptıklarından her fırsatta övgü ile bahseden, hiçbir yazısında kendisinden bahsetmekten imtinâ etmeyen bir yazarın, yazdığı musiki risalesinde adını yazmaması da kabul edilebilir değildir. Mezkûr eser Dimitrie Cantemir'e ait olsaydı diğer eserlerinde olduğu gibi rahatlıkla, muhakkak kendi adını yazar ve her satırında da bu ibareyi görebilirdik. Lakin eserin hiçbir yerinde ne Kantemir, ne Kantemiroğlu, ne Cantemir ne de prens vs. hiçbir ibare yoktur. Nota mecmuası bölümünde de kendisine atfedilen, sonradan üzerine yazılan bestelerin de Kantemiroğlu'na ait olduğuna dair bir ibare yoktur[4]. Bize göre "Kral Çıplak" diyecek kadar ortada, net bir bilgi yokken mezkûr eserin şu kişiye aittir demek hakikaten çok zor olsa gerek. Her şey bir tarafa Kitabu İlmi'l-Musiki alâ vechi’l-Hurûfât adlı eserin ilk sayfasında Nayi Ali Dede'ye ait bir mühür vardır. Bu ismin hiçbir yerde ihtimal dâhilinde olmadığını görmek de şaşırtıcıdır. Evet, müellifi olmayabilir ama "editörü" olabilir. Başka bir ifade ile Nayi Ali Dede isminin araştırmaya dâhil edilmediği bir çalışmanın eksik olacağını düşünüyoruz. Nayi Ali Dede ile ilgili konuya ilişkin tespitlerimizi daha sonraki yazılarımızda ele alacağız.
Bir sonraki yazımızda Kantemiroğlu Edvarı olarak kabul edilen Kitabu İlmi'l-Musiki alâ vechi’l-Hurûfât adlı eser üzerinde çalışmalar yapan, özellikle de müellifinin kim olduğu hususunda kimler tarafından daha da çok perçinleşmesine vesile olunduğunu ele alıyoruz. Yalçın Tura'nın ve Owen Wright'ın çalışmalarını inceleyeceğiz. Eugenia Popescu-Judetz eserin kayıtsız şartsız Dimitrie Cantemir'e ait olduğunu belki de her durumda kabul edebilecek ilk isimdi. Judetz'in konuya ilişkin ne kadar araştırma yaptığına değineceğiz.
[1] Avrupa musikisiyle karşılaştırmalı şark musikisi hakkında deneme.
[2] Charles FONTON (1987). 18. Yüzyılda Türk Müziği. (Çev. Cem Behar). İstanbul: Pan Yayıncılık. s. 56.
[3] Bülent AKSOY (2003). Avrupalı Gezginlerin Gözüyle Osmanlılarda Musiki. İstanbul: Pan Yayıncılık.