Muzıka-i Hümâyun'da yetişen ve daha çok nota yayıncılığı üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Notacı Hacı Mehmed Emin Bey "Nota Muallimi" (1884) adlı kitabında "sahte muallim"lerden bahseder. Notacı Hacı Mehmed Emin Bey'e göre "sahte muallim" nota aleyhinde konuşan, öğrencilerine nota ile musiki eğitimi alırlarsa eğitimlerinin uzun süreceğini ve yaşamlarından mahrum olacaklarını söyleyen muallimlerdir. Burada üzerinde durulan konu meşk ve Batı notasıdır. Ayrıca "Notanın Tarihi" başlıklı bölümden "sahte muallim"lerin notayı bilmedikleri ve belki de bundan dolayı notaya karşı oldukları, meşk yönteminden vazgeçemedikleri anlaşılmaktadır. Notacı Hacı Mehmed Emin Bey meşke karşı değildir, fakat notanın öğrenilmesinin de gerekliliğine inanmaktadır[1]. Notanın gerekliliğini ise şu örnek ile açıklamaktadır:
“…Bir bestekâr bir güfteyi besteleyip makam ve usulüyle öğrencilerine öğretir ve o şarkı beş on ağza yayılır. Ne makamda makam ne de usulde usul kalır. Bir semtte başka diğer bir semtte başka okunur. Hatta bestekâr dahi nağmeleri değişmiş ve esasından çıkmış eserin kendi eseri olduğundan bile tereddüt eder. Buna sebep eserin notaya alınmamış olmasıdır[2].”
Notacı Hacı Mehmed Emin Bey kitabında Türk musikisi perde seslerinin, usullerin Batı notası ile nasıl gösterileceğini anlatır ve Benli Hasan Ağa'ya ait Rast Peşrev örneği ile kitabını tamamlar. Notacı Hacı Mehmed Emin Bey'in notaya aldığı on yedinci yüzyıl bestekârlarından olan Benli Hasan Ağa'nın mezkûr peşrevi ne kadar otantiktir[3]? On yedinci yüzyıl rast makam özelliklerini ne ölçüde yansıtmaktadır? Şüphesiz nota, Notacı Hacı Mehmed Emin Bey'in zamanında icra edilen rast peşrevidir ve on dokuzuncu yüzyıl makam özelliklerini yansıtmaktadır.
Nâyi Mustafa Kevserî'nin mecmuasına kaydettiği saz eserleri için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Kevserî, mecmuasına eserleri ne zaman kaydetmiş ise kaydettiği eserler o derece otantiktir. Geleneksel meşk yöntemi ile nesillere intikal eden eserler her ne kadar besteci, makam ve usul adı aynı olsa dahi bulunduğu yüzyılın etkisi altında kalmaktadır. Kısaca otantikliğini kaybeder, değişir ya da bozulmaya yüz tutar...
Rauf Yekta Bey de Notacı Hacı Mehmed Emin Bey ile aynı fikirdedir ve düşüncesini Kantemiroğlu bestesi üzerinden anlatır. Rauf Yekta Bey'e göre "…Gelenek, Kantemir'in bestelerinin çoğunu muhafaza etmiştir ve Türk musikilerince bu bestelerin şimdi hala çalındığı duyulmaktadır. Fakat bu musikicilerin birçoğu ezbere çaldıklarından ve musikiyi okuyup yazamadıklarından bu parçalar o kadar bozulmuştur ki, orijinali ile karşılaştırıldıklarında tanınamaz hala gelmişlerdir…" Rauf Yekta Bey meşk yönteminin bir eserin otantikliğinin korunamamasında önemli bir etken olduğunu açıkça dile getirmektedir ve notaya alınmış eser ise kaynağa en yakın eser olup otantiktir. La Revue Musicale dergisinde yayımladığı yazısına örnek olarak vermiş olduğu Nihâvend Peşrev için ise şu notu düşmüştür: "…Kaynağından almış olduğumdan dolayı, bu peşrevin otantikliği su götürmez ve bu şekliyle hatta Doğu musikicileri için bile tamamıyla yepyenidir…" (Gökçen, 2007, 26)[4].
Nâyi Mustafa Kevserî'nin mecmuasına kaydettiği eserler tümüyle otantik ve yepyeni midir? Kevserî Mecmuası'nda yaklaşık beş yüz kırk saz eserinden bazılarının makam sıraları göz önüne alındığında ve hatta yazım şekilleri dikkate alındığında farklı zamanlarda kaydedildiği fark edilecektir. Mecmuada özellikle son iki eser ise diğer eserlerden çok daha büyük farklılıklar arz ettiği ilk izlenimini vermektedir. Semaî'lerin hemen ardına eklenmiş olan bu iki eserin (birisi peşrev diğeri ise nazire'dir) yazım karakterinde farklılık göze çarpmaktadır. Bu eserlerden birisi Rauf Yekta Bey'in bahsetmiş olduğu Nihâvend Peşrev'dir. Mecmuada yazıldığı gibi eser Kantemiroğlu'na ait ve "otantik" ise on sekizinci yüzyıl makam özelliklerini yansıtması gerekir. Hâlbuki on yedinci yüzyıl ve on sekizinci yüzyıl makam tarifleri incelendiğinde, hatta Kantemiroğlu'na ait olduğu kabul edilen Kitabu İlmil Musiki ala vechi’l Hurufat adlı eser incelendiğinde nihâvend makamının seyir özelliklerinin çok farklı olduğu görülür. Kitabu İlmil Musiki'de nihâvend makamının "kürdi makamının rast perdesinde karar veren şekli" olduğu açıklaması yapılmıştır. Yani günümüz makam tarif yöntemi ile tanımlayacak olursak; rast'ta buselik beşlisine yine neva perdesi üzerinde buselik dörtlüsünün kullanıldığı bir makamdır. Nihâvend Peşrev'de ise bayatî perdesi kullanılmaktadır ve günümüz nihâvend makamı ile benzerlik gösterir[5]. Kısaca Nâyi Mustafa Kevserî'nin mecmuasına kaydettiği ya da sonradan başka bir musikişinas tarafından eklenen bu eser on sekizinci yüzyıl için otantik özelliği taşımamaktadır. Ancak on dokuzuncu yüzyıl için otantiktir denilebilir.
"Nâyi Mustafa Kevserî'nin Mecmuasındaki Mühür ve İmzalar" başlıklı yazımızda Rauf Yekta Bey'in Necip Paşa'nın kütüphanesinden satın aldığı Kevseri Mecmuası nüshasının istinsah olabileceğinden bahsetmiştik. Rauf Yekta Bey tarafından Kevseri Mecmuası'ndan Batı notasına çevirerek yayımlanan Nihâvend Peşrev ile elimizdeki nüshadaki Nihâvend Peşrev karşılaştırıldığında küçükte olsa bazı farklar olduğu görülmüştür. Nihâvend Peşrev iki ayrı yazma eser olduğuna dair ipuçlarına işaret eder durumdadır. Kevserî Mecmuası'ndaki eksik sayfaların Rauf Yekta Bey tarafından tamamlanmasına imkân veren de aynı nüsha olmalıdır.
Bir sonraki yazımızda Nâyi Mustafa Kevserî'nin mecmuasında özenle çizdiği insan suretlerini ve bu suretlere ilişkin notlarını ele alıyoruz. Bu suretlerden bir tanesinde kendisini resmetmiş ve bir beyit ile süslemiş olması dikkate değerdir.
[3] Otantik: eskiden beri mevcut olan özelliklerini taşıyan, orijinal (TDK).
[4] Gökçen, İlhami (2007). Rauf Yekta'nın Fransızca Musiki Yazıları. Ankara: Ürün Yayınları.