Nâyi Mustafa Kevserî'nin zikrettiği edvarlar arasında Hızır Ağa'ya ait Tefhîmü’l-makamât fî tevlîdi’n-nagamât adlı eserinin de olduğunu belirtmiştik. Bu yazımızda da her iki eserde dikkat çeken bazı noktaları ele alacağız.
Hızır Ağa'nın, Şam asıllı bir aileye mensup olduğu, Halep’te doğduğu ve küçük yaşlarda İstanbul’a getirilip Enderun’da eğitim aldığı bilinmektedir. Hızır Ağa'nın, Enderun'da Hazine Koğuşu’ndan padişahla sohbet etmeye hak kazanan "musâhibliğe" ve oradan da "Ağa" rütbesine kadar ilerlediği anlaşılmaktadır[1]. Hızır Ağa günümüz müzik araştırmacıları ve kaynaklarında Kemani Hızır Ağa olarak bilinmekte ve kabul edilmektedir. Kevserî Mecmuası'nda ise "Kemanî" ve Ağa" sözcükleri geçmemekle birlikte "Edvar-ı Hızır" yazısı dahi silik durumdadır. Buradan Nâyi Mustafa Kevserî'nin Hızır Ağa'nın kemani olduğuna dair bir bilgiye sahip olmadığını, üstelik Kevserî'nin bu alıntıyı Hızır Ağa'nın "Ağa"lık rütbesine ulaşmadan önce yazmış olabileceğini söyleyebiliriz. Kemani Hızır Ağa'nın eserini ne zaman telif ettiği, hangi padişaha ithaf ettiği gibi birçok konuda net bilgiler yoktur. Tıpkı Kevseri Mecmuası gibi.
Nâyi Mustafa Kevserî'nin Hızır Ağa Edvarı olarak bilinen Tefhîmü’l-makamât fî tevlîdi’n-nagamât adlı eserden yaptığı alıntılar özellikle makam tariflerinin yapıldığı bölümdedir. Kevserî Mecmuası'nda bulunan mezkûr alıntı ile Hızır Ağa Edvarı'nın "TSMK, Hazine, nr. 1793" numaralı nüshası karşılaştırıldığında bazı makam tariflerinde farklılıklar olduğu görülür. Bir örnek aşağıda verilmiştir:
Kevserî Mecmuası: "Rahatfeza nim hicaziden kopub neva ve hüseyni ve evç perdelerin gösterüb ve evçden dügâha üslub-ı ısfahan ile inüb ve rastı dahi aşikar ve ırak karar ide."
Hızır Ağa Edvarı: "Rahatfeza dahi terkibi budur ki hüseyni ve acem ve gerdaniye gösterüb badehu acem nimi ile dügâha dek inüb sonra çargâhdan rasta dek göstere ve perde-i ırakide karar ide."
İki makam tarifindeki önemli perde farklılıklarından hareketle Nâyi Mustafa Kevserî'nin yararlandığı kaynağın, Hızır Ağa Edvarı'nın ilk nüshalarından olduğuna ya da her iki nüshadan daha eski tarihli ortak bir nüshaya işaret etmektedir.
Hızır Ağa Edvarı ile Kevserî Mecmuası arasında görülen bir benzer nokta da "Erganun" çalgısıdır. Aslında her iki nüshada ortak olan çalgı isimleri çok daha fazladır. Fakat en dikkat çeken çalgılardan birisidir erganun. Kevserî Mecmuası'nda erganun çalgısının geçtiği bölüm Akovalızâde Hatem Edvarı'ndan alıntı yapılan bölümdür. Daha önce de üzerinde durulduğu gibi Kevserî Mecmuası'nda Akovalızade Hatem Efendi'nin Edvarı'ndan da alıntılar vardır. Kevserî Mecmuası'nın Hatem Divanı'ndan alıntı yapılan gazelinin son beyitinde, erganun çalgısı zikredilmektedir:
Kara düzen virür mi kadr-i miskâl âşık-ı zâde
Bozukdur kâr-sâz-ı erganûnı çerh-i pür-şûrun
Evliya Çelebi Seyahatname'sinde (17. yy) Avrupa'da karşılaştığı çalgılardan bahsetmektedir. Bu çalgılar arasında erganun da olduğu görülür.[2] On yedinci ve on sekizinci yüzyıl Osmanlı/Türk musikisi yazılı kaynaklarında ise adına rastlamadığımız erganun çalgısının, Hızır Ağa Edvarı'nda ve Hatem Divanı'nda adının geçmesi ortak bir ilgiye, ortama, kaynağa ya da birlikteliğe işaret ediyor olabilir. Zira Mehmed Hafid Efendi, "Ed-Dürer ül-müntehabât[3]" adlı kitabında Evliya Çelebi'nin vermiş olduğu tarife benzer bir şekilde erganun çalgısı için şunları kaydetmiştir:
Erganun(ﺍﺮﻏﺎﻧﻮﻥ): Avrupalı (Frenkler) toplulukların belirli günlerinde kilisede çaldıkları büyük bir sazın ismidir. Farsçada (İran dilinde) feth-i "hemze" ve "gayın" ve sükûn (harekesiz) "ra" ile erganun'dan (ارغنون) galat olmuştur. Arapçada ismine mahsus olarak herhangi bir şeye ulaşamadık. Adı geçen sazda birçok küçük ve büyük kamış gibi içten boş, kalaydan eritilmiş düdükler olup, aşağıdan yukarıya doğru tertip edilmiştir. Arkasından kürek çekildikçe hâsıl olan havadan bu düdükler musikar gibi ses verir. Erganun hâlâ Galata'da bir kilisede özel bir mekânda bulunmaktadır[4].
Hızır Ağa Edvarı'nda Mehmed Hafif Efendi'nin yapmış olduğu tarif ile birebir örtüşen bir erganun resmi bulunmaktadır ve resim yanında ise şu beyit yer almaktadır:
Musikinin istimaı eski bir kanundur
Sazlar içre siyyema mümtaz erganundur[5]
Galata'da bulunan erganun çalgısı her iki müellifin kesişim noktası olabilir. Hızır Ağa'nın mezkûr resmin altında da belirttiği gibi erganun "çeyrek ve yarım saat mahalden sesi duyulabilir" bir çalgıdır. Bu sese her iki müellifin de kulak verdiği mineş-şemsdir.
Kevserî Mecmuası'nda dikkat çeken bazı noktaları sizlerle paylaşmaya çalıştık. Sonraki yazılarımızda ise Kantemiroğlu Edvarı olarak bilinen Kitabu İlmil Musiki ala vechi’l Hurufat adlı eserde dikkat çeken bazı hususları ele almayı çalışacağız. Kitabu İlmil Musiki ala vechi’l Hurufat'ın müellifi gerçekten Dimitrie Cantemir midir?
[2] Daha detaylı bilgi için: Tutu, S. Bahadır (2011). Evliya Çelebi’nin Kaleminden Batılı Müzik Unsurları. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi.
[3] Mehmed Hafid Efendi'nin "musiki" başlıklı bölümünün hazırlanmasında büyük ölçüde Hızır Ağa Edvarı'ndan yararlandığı bilinmektedir. Mehmed Hafid Efendi'nin "musiki" başlıklı bölümü hakkında daha detaylı bilgi için: Recep Uslu (2001). Mehmed Hafid Efendi ve Musiki. İstanbul: Pan Yayıncılık.
[4] Mehmed Hafid Efendi (1806). Ed-Dürer ül-Müntehabât ül-Mensûre fî Islâh il-Galatat il-Meşhûre, Erganun, syf. 23-24.
[5] Recep Uslu (2009). Saraydaki Kemancı (3. Baskı). İstanbul