Kitabu İlmi'l-Musiki alâ vechi’l-Hurûfât [Kitabu İlmi'l-Musiki] adlı eserin müellifi ile eser içerisinde kullanılan harf notasının mucidinin aynı kişi olduğu tahmin edilmektedir. Şu sorunun cevabının da bizi Kitabu İlmi'l-Musiki'nin müellifine götüreceği söylenebilir: Kitabu İlmi'l-Musiki alâ vechi’l-Hurûfât adlı eserde kullanılan harf notası kimin icadıdır? İlk defa kim tarafından Dimitrie Cantemir'e atfedilmiştir? Bu sorulara ilişkin ilk tespit ve açıklamanın Rauf Yekta Bey tarafından yapıldığı görülmüştür. Rauf Yekta Bey'in ilk tespitlerini yani Dimitrie Cantemir ile ilgili bilgileri yakın çevresinden özellikle de gelenekten gelen hocalarına sorup sormadığı ve ne cevap aldığı merak edilebilir. Durumun pek de tahmin edildiği gibi olmadığını söyleyebiliriz.
Rauf Yekta Bey mezkûr eserin ve notanın Cantemir'e ait olup olmadığını Osmanlı/Türk musikisi geleneğinden geldiği için hocalarından ya da musiki çevresinden öğrenmiş olabilir mi? Musiki üstatlarına, hocalarına sormamış olamaz diye düşünebilirsiniz. Bu soruya cevap verebileceğimiz net bir açıklamada bulunmamıştır Rauf Yekta Bey. Fakat gelenekten gelmeyen bir bestekâr şöyle dursun Haşim Bey Mecmuası'nda yer alan "Kâr-ı İbrahim Paşa" künyeli eserin bestekârının kim olduğunu araştırırken üstatlardan, gelenekten gelen musikişinaslardan cevap aramasına rağmen sonuca ulaşamadığını görüyoruz. Rauf Yekta Bey "Kâr-ı İbrahim Paşa" künyeli eserin bestekârı için hocalarından (Zekâi Dede Efendi, Bolahenk Nuri Bey) nasıl cevap aldığını şöyle anlatıyor:
"…Bizde garib bir zihniyet vardır; durûb-i emsâlimizden [atasözlerimizden] “üzümünü ye de bağını sorma” darb-ı meselinin [ata sözünün] pek belîğ [bol] sûrette ifâde ve tasvir ettiği bu zihniyetin tesîrâtı ise esâtize-i mûsıkiyyemiz nezdinde [musiki üstadlarımızın nazarında] pek celî [aşikâr] olarak nümâyân olur [ortaya çıkar]. Üstâdlarımız ancak esere bakar ve müessir hakkında üç beş satırlık malûmât edinmeyi bile lüzumsuz ve âdetâ tazyî-i evkât kabîlinden [ziyan etmek gibi] addederler. Binâenaleyh müşârün ileyhimâdan aldığım cevaplar sadece : Meşhûr Dâmad İbrahim Paşa yok mu ya? İşte o olmalı…Cümlesinden ibâret kaldı; ve o esnâda meseleyi dahâ ziyâde ta'mîk etmedim [derinleştirmedim]…"
Aldığı bu cevaplar üzerine Rauf Yekta Bey gelenekten, silsile yolu ile bilgi edinemeyeceğini öğrendikten sonra Kantemiroğlu'na dair hiçbir cevap bulamayacağını tahmin etmiş olmalıdır. İbrahim Paşa'nın kim olduğunu gelenekten öğrenemeyeceğini anlayıp, tarih kitaplarından cevap aramaya başladığı gibi Dimitrie Cantemir ve notası için bilgiler edinmek için de tarih kitaplarına başvurduğunu görüyoruz. Elde ettiği bilgileri de çeşitli dergilerde ya da gazetelerde yayınlamıştır.
Rauf Yekta Bey'in 1897 yılında Kevserî Mecmuası ile tanışmasının hemen ardından kitap üzerinde çalışmalara başladığı ve Kantemiroğlu adının da bu yıllarda dikkatini çektiği anlaşılmaktadır. Yaptığı çalışmalar neticesinde elde ettiği bilgilere dair ilk yazılarını da İkdam Gazetesi'nde okuyucuları ile paylaşmaya başlamıştır.
Rauf Yekta Bey 1899 yılında (15 Kanuni Evvel Efrenci 1899; 3 Kanuni Evvel Rumi 1315) İkdam Gazetesi'nde yayınlanan "Kitabet-i Musikiyye" başlıklı yazısında[1], Osmanlı/Türk musikisinde notanın tarihçesine değinmiştir. Rauf Yekta Bey, Abdülkadir Meragi'den sonra Sultan III. Ahmet Han[2]'ın asrına kadar Osmanlılar arasında nota kullanıldığına dair herhangi bir rivayete dahi rastlanmadığını, III. Ahmet döneminde ise bir müddet Dersaadet'te ikamet eden Eflak beylerinden Dimitrius Kantemir'in bir nota icat ettiğini, bu bilgiyi de mezkûr zatın telif ettiği Osmanlı Tarihi[3] kitabından öğrendiğini belirtmektedir. Kevserî Mecmuası'nda kullanılan nota yazısı için ise Kantemir'e ait olmasının "uzak ihtimal olmadığını" şu şekilde ifade etmiştir:
"…Kütüphâne-i âcizânemizde kadîm bir nota mecmûası vardır ki târih-i tahrîri lâakall yüz elli seneden aşağı olmasa gerektir. Beşyüz kadar pişrev ve semâîyi ihtivâ eden mecmûa-i mezkûredeki nota meselâ yegâh’ı (ﻯ ), aşîran’ı (ﻋﮧ ), acemaşîran’ı (ﻋﻪ) işâretleriyle göstermek ve her sadânın altına mikdâr-ı imtidâdını erkâm ile irâe etmek sûretiyle yazılmıştır ki bu notanın kimin eser-i ihtiraı olduğunun gösterilmemesine ve mecmûanın eskiliğine nazaran Prens Kantemir’in ihtira ettiği notanın bu nota olması ihtimâlden bâid değildir."
Görüldüğü üzere Rauf Yekta Bey, Cantemir'in bir nota icat ettiğini ve Kevserî Mecmuası'nda kullanılan harf yazısının küçük bir ihtimal dâhilinde de olsa Cantemir'e ait olabileceğini dile getirmeye başlamaktadır.
1900 yılında yine İkdam Gazetesi'ndeki "Musiki-i Osmani Tarihine Bir Nazar" başlıklı yazısında (sayı 1993 ve 2000) Rauf Yekta Bey, Rahip Toderini'nin Türklerin Edebiyatı adlı kitabında yer verdiği musiki başlığını konu almış ve Cantemir'in icadı olan notasına ve risalesine de değinmiştir. İkdam Gazetesi'ndeki yazılarında asıl konunun Cantemir'in risalesi ya da notası olmadığı açıktır. Fakat bu yazılarından sonraki makalelerinde ise Rauf Yekta Bey'in odaklandığı konunun Dimitrie Cantemir olduğu görülecektir.
Rauf Yekta Bey, 1 Mart 1907 yılında "La Revue Musicale" adlı dergide "Nihavend Makamındaki Peşrevin Bestecisi" başlıklı bir yazı yayınlamıştır[4]. Başlıktan da anlaşılacağı üzere yazının konusunu Kevserî Mecmuası'nda yer alan "Der makam-ı Nihavend Devrikebir-Kantemiroğlu" adlı eser oluşturmaktadır. Rauf Yekta Bey bu saz eserini Batı notasına çevirmiş ve bestecisi Dimitrie Cantemir hakkında da kısa bilgiler vermiştir. Bu bilgileri yine Cantemir'in yazmış olduğu "The History of the Growth and Decay of the Ottoman Empire" adlı kitabından almıştır. Bu yazısında dikkat çeken ve önem arz eden cümleler şunlardır:
"…Prens Kantemir'in musiki üzerine iki yapıtı vardır: Türk musikisi ezgileri kitabı ve Türk musikisine giriş. Kantemir bestelerini ve zamanın ünlü eserlerini kendi nota yazısı ile kaydetmiştir… Kendi eliyle yazdığı nüshanın nerde olduğu bilinmemektedir[5]…"
Rauf Yekta Bey'in bu yazısında Cantemir'in musiki kitabını geniş bir kitleye duyurmayı ve bu yazı vesilesi ile müellif nüshasına ulaşmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Zîrâ kitabın Romanya'da olabileceğini ve "ortaya çıkıp da bütün dünyayı haberdar ederlerse, tüm Doğu musikişinasların minnettar kalacaklarını" belirtmektedir. Örnek olarak notasını da verdiği nihavend eserin "Kantemiroğlu'nun notası ile yazılmış bir musiki derleme kitabından" aldığını belirterek şüphesiz, herhangi bir delil ya da ipucu belirtmeden, mucidinin Dimitrie Cantemir olduğunu beyan etmiştir. Düşüncemize göre, Rauf Yekta Bey'in (Dimitrie Cantemir'in Osmanlı Tarihi kitabında vermiş olduğu bilgilerinden hareketle) mezkûr notanın mucidinin Cantemir olduğuna bu denli inanıyor olmasının temel nedeni, müellif nüshasının ortaya çıkacak olmasından emin olması idi.
Gelecek yazımızda yine Rauf Yekta Bey'in yazılarını incelemeye, Rauf Yekta Bey'i adım adım yazılarından takip etmeye devam edeceğiz.
[2] Sultan III. Ahmet 1703 ila 1730 yılları arasında yirmi yedi sene hükümdarlık yapmıştır. Rauf Yekta Bey "III. Ahmet asrına kadar" demesine rağmen daha sonra görülecektir ki bütün kaynaklarda ve makalelerde "Sultan II. Ahmet" adı zikredilmektedir.
[3] Historia incrementorum atque decrementorum Aulae Othomanicae (The History of the Growth and Decay of the Ottoman Empire), (Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişi ve çöküşü tarihi).
[4] Rauf Yekta Bey bu yazısında kendisini "İkdam Gazetesi"nin musiki yazarı olarak tanıtmaktadır.
[5] İlhami Gökçen (2007). Rauf Yekta-Fransızca Musiki Yazıları. Ankara: Ürün Yayınları.