Başlığı tersinden de okuyabiliriz: "Müzik yoksa müzik eleştirmeni de yoktur."
Türkiye'de müzik eleştirmeni olmadığı, yetişmediği konusunda fikirler beyan edilir, çözümü için öneriler dile gelirdi. Gelirdi gelmesine de, konu hep muallakta kalırdı. Eleştirilecek ortam yok ise müzik eleştirmeni ne yazacaktı ki? Şöyle iyiydi, böyle iyiydi gibi klasik cümlelerin dışında.
Kaç tane müzik eleştirmeni sayabiliriz? Sevgi, saygı, şirinlik dolu yazılarıyla tanıdığımız birkaç eleştirmenimizden başka.
Sahi "gerçek fikrini yazabilen, şunu-bunu gücendireceğim tasası taşımayan müzik eleştirmeni" düşünüyorum da ismini yazmadan edemiyeceğim. Bildiğim bir tane var. Kemal Küçük. O da uluslararası çoksesli müzik alanında yazıyor.
"Neden böyle az" diye soruluyor tabii ki. Hem de yıllardır…
Sormakla, bu konuda makale, kitap yazmakla bir yere ulaşamıyoruz.
Çünkü müzik konusunda birçok alanda olduğu gibi gerçek anlamda eleştirmenlik alanında kurumsallaşamadık.
Konservatuarlardan mezun olan kişi hala ne işe yarayacağını tam olarak bilmemektedir. Türkiye mezun başıboş "sazcılar ve cazcılar"ın memleketi haline geldi. Giderek de artıyor. Çünkü varolan ve hala kurulmakta olan gerek batı gerekse Türk müziği konservatuarları üniversitenin "sanatsal hava atma unsuru" olarak görülüyor. O konservatuarlar ki adeta bağlı oldukları üniversitenin sosyal günlerinin bedava çalgıcıları gibiler.
Yöneticileri ve hocaları da bunları geçerli idealden yoksun, sadece nota ve çalgı öğrenmekle mükellef görünce, o kafa yapısında mezun edince 18 yaşından önce sokağa atılmış çocuklar gibi giriyorlar piyasaya. Yıllar önce program yaptığımız TRT'de denetimden döndüğüne tanık olduğumuz bir deyim olan "piyasa müziği"ne.
Müziksizlik de burada başlıyor zaten.
Nasıl eleştirmen çıkacak bu sistemden?
Çıkmıyor. Çünkü:
En başta bu işe soyunanlar -gerek kendi müzik çevreleri, gerekse diğerleri dahil- eleştirmenlik mesleğini hobi olarak görüyorlar. Para getirisi sağlamıyor. Diğer yanda eleştirmenliğe soyunmuş kişide alt yapı yetersizliği, yani literatür, yükselti bilinmemesi kaynaklı değerlendirme eksikliği; birilerini kırmamak, üzmemek, düşman edinmemek tasası ve ciddi eleştiri yazanlardan duyulan çekince.
Eleştirmenliği hedeflemiş bir eğitimin olmadığı sistemde kendi kendine yetişen müzik eleştirmeninin boyu ancak bizdeki kadar uzayabiliyor. Eserin genel yönetiminin, solo icrasının ve bunların eğitimi/hocaları gibi unsurların dünya yükseltilerinin tümüne hakim olamıyor.
. . .
Hocasından icracıyı yetiştiren okula değin, sözkonusu yükseltiyi kazanmasını sağlayan ayrıntılara haiz bilgi ve görgü birikiminde belli bir aşamaya gelmiş bulunmak gerekiyor. Tabii ki eleştireceği eseri değişik önemli orkestralardan canlı olarak izlemiş olmak.
. . .
Müzik repertuarı ve o repertuarın performansı kime göre iyi, kime göre kötüdür?
Türkiye'de olduğu gibi "ideal arenası" geniş müzik yaşamında müzisyenin yolu önemlidir ve iyi icradan önce tuttuğu yol da yazı içine mutlaka girer. Akademik müzik hayatımızdaki yön tartışmaları bize yakın tarihimizin bir mirasıdır. Çok takılmamak gerekir.
Unutmamalı ki iki tür müzik vardır:
İyi müzik, kötü müzik…
Müzik eleştirmeni eleştireceği orkestra, solist bulabilmelidir.
Müzik eleştirmeni kötülerin arasında barınamaz.
Müzik eleştirmeni varlığını şirin görünmekle de sürdüremez.
Hiçbir faydası olmayan, kötü adam olarak bile nitelendirilebilir…
Sözün özü müzik eleştirmenliği başlıbaşına bir kurumdur. Müziğin önemli bir parçasıdır.
Olmalıdır.
Olmadığı ortamda devlet yönetimi kademesi akşamlarında bolca piyasa konseri veren, değerlendirme ölçütü zayıf o kesimle muhabbeti iyi, seviyesiz sanatçının dedikodusal diline düşmenin bir manası hiç yoktur…
Müzik eleştirmenliği önemli bir müzik kurumudur.
Olmalıdır.
Ayhan Sarı