Hukuk Profesörü 80 yaşında akrabam ile konuşurken konu bilimden açılmış ve şöyle demişti. Müziğin bilimi mi olur? Eğer bu sözü Sami Selçuk gibi Türkiye'de söz sahibi olmuş birçok önemli hukukçuyu yetiştirmiş gerek mesleki, gerekse beyinsel yargı gücü hala yerinde bir hocaların hocası söylemeseydi çok üzerinde durmazdım.
"Müziğin bilimi mi olur?" sözünü çok düşündüm. Hala aynı şeylerin boş boş konuşulduğu çözümsüz lakırdıları. Ses sisteminden, nota yazımına, araştırmasal boyutlarına.
Bir de 1980'lerden beri aktif olarak akademik müzik hayatımıza giren müzikbilim bölümlerini…
Şu anda sayıları 23'e ulaşan söz konusu müzikbilim bölümlerinin müzik hayatımıza faydalarını irdeledim.
Bulamadım.
"Bulamadım" derken içeriğine bilim yükseltisini katarak düşündüğümdendir.
Müzik ve bilim ve diğer yanda müziğin icra/uygulama alanlarını, konservatuarları, müzik okullarını şöyle bir aklımdan geçirdim.
. . .
Bu kurumlara harcanan para ile topluma dönen arasında hemen hiçbir alaka yok gibi.
Adeta faydasız kurumlar görünümünde.
Hoş, sadece müzikbilim bölümleri mi?
Tabii ki İbn-i Sina'nın "bilim ve sanat itibar görmediği toplumları terk eder" sözünü bir yere not ediyorum.
. . .
Maalesef son zamanlarda korolarından okullarına devlet müzik kurumlarının sağladıkları fayda oranı üzerine feci şekilde takmış durumdayım.
Düşünmeden, yargılamadan, sonuçlarını sorgulamadan edemiyorum.
Bir zamanlar bir düşüncem de şöyleydi: "Şu batı konservatuarlarına harcanan para ile orada okuyan öğrencileri yurt dışına göndersek daha çok fayda sağlarız."
. . .
Devlet korolarının konserlerine neredeyse koro sanatçılarından daha az izleyici geliyor 15 milyon nüfuslu İstanbul'da. Sorumlusu tabii ki devlet korosu kurumlarının kendisi değildir.
Nedenlerini araştırmak, tesbit etmek kime düşer?
Konservatuar veya başka müzik kurumlarının düzenledikleri sempozyumlara da -para vererek bildiri sunanlardan başka- artı olarak izlemeye gelen sayısı 10'u bile geçmiyor. Bu para ile katılanların çoğunun sadece kendi oturumunda bulunduğunu bilmem belirtmeme gerek var mı? Hatta sempozyuma gelmeyip odasında cep telefonuna çektiği vesikalık foto görünümünde sunum videosunu barkovizyondan izlettirenler bile var.
Başkasına tez hazırlatmak 4000TL'den başlıyor. Yüksek Lisans ve doktora tezlerinde ise fiyatlar artıyor.
Nedenlerini araştırmak ve tesbit edip resmi sonuç olarak yayınlamak kime düşer?
. . .
Bilim yok, dişe gelir icra/seslendirim/beste de yok.
Hep bir "devlet iş'de görsün" tiyatrosudur gidiyor.
İlk notayı bir esir Ali Ufki namlı Albert Bobowski, önemli kuram bilgilerini yine bir esir Kantemiroğlu yazmış, neredeyse tek dayanağımız olmuşlar.
Dede Efendi çağdaşı, üstelik GTM bestekarı olduğu söylenen Padişah II. Mahmut geleneksel Türk müziğini resmiyetten silmiş atmış, bandoyu devletin resmi orkestrası yapmış. Ardından gelen Padişah Abdülmecid, İsmail Dede Efendi'yi binlerce kilometre uzağa savurmuş. Padişah III. Selim ise "Şimşirlik" yıllarında birçok makamı bulmasının yanısıra bol taze fidanlı besteler yapmış.
20.yy'ın GTM hocaları kendilerini geçecek öğrenciyi/öğrencileri kimi yetiştirememiş, kimi de "konservatuarda hoca olmasına rağmen" yetiştirmemiş.
. . .
21.yy'a gelmişiz ama görünen o ki bilim artacağına eksilmiş de eksilmiş.
Müziğin biliminin toplum hayatına olumlu hiçbir yansıması olmamış.
Ama hala kimileri müzikbilim bölümü açma kompleksini aşamamış. Müzikbilimde yeni bir yapılanmayı düşününe bile sokamamış.
Sözü geçen, kimse de karşı çıkıp "kardeşim sen yapıyorsun, müzikbilim bölümlerinin ne faydası var?" dememiş.
. . .
Biz diyoruz.
Mevcut haliyle müzikbilim bölümlerinin topluma hiçbir faydası yoktur.
İçlerinde bulunan statüko ve bu "bakış açısı dar, üç kelime ile söyleyeceğini 300 kelime ile söylemeye çalışan, müzikbilimin öğrenilen her bilgi üzerinde düşünme/muhakeme etme/karşılaştırma yetisini kazanmak olduğunu" bilmeyenler tarafından yetiştirilenler ile yakın bir zamana kadar fayda sağlayacak halleri de yoktur.
Üniversitelerimiz bölümlerinin yakalandığı "kale tutma hastalığı" bilimin önünü kesmektedir.
İçlerindekiler anca kendi titr çıkarlarına hizmet eden göstermelik çalışmalar yapabilmektedirler.
Hani bir söz vardır "bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim"
Bizim müzikoloji bölümleri de öyle. "Bana kimi çalıştırdığını söyle, sana ne olacağını söyleyeyim"
Artık kronolojik müzik tarihi ve ses sistemi üzerine ezber bilgilerin, hesaplamalarının da bir önemi kalmadı. Zaten bunların lakırdıdan öte bir faydası da olmadı.
Bu bilgiler artık anında ulaşacağınız şekilde bilgisayarda, elinizin altında.
Bilgi tabanlı eğitimin sonu gelmek üzere. Çünkü makinedeki bilgi ile rekabet etmek artık çok zor.
. . .
Yazmış, demiştik ki:
"Gelirin sadece maaşın olacaksa müzikbilim mesleğini seçme."
. . .
Dinlemiyorlar. Anlamıyorlar.
Seçiyorlar, seçtiriyorlar.
Bölüm kuruyorlar.
. . .
Müzikte bilimi yok ediyorlar.
Ayhan SARI - 15 Mayıs 2018