Yavuz Gül Almanya'da uzun yıllar elektrik mühendisliği yapmış, sonra Türkiye'ye dönerek İzmir'e yerleşmiş. Ünlü markalarının elektrikli ürünlerinin ar-ge ve test aşamaları üzerine işini burada devam ettiriyor. Sıkı bir Orhan Gencebay hayranı. Bağlama çalgısı ise vazgeçilmezlerinden...
Gencebay etkisinden olsa gerek, elindeki mevcut bağlamalar ile kulağındaki tınıyı bir türlü yakalayamamış. Sonunda da kendi bağlamasını yapmaya karar vermiş. Ve lavtanın teknesi ile bağlamanın sapının birleşmesi şeklinde özetliyebileceğimiz bir çalgıyı yaptırmak için İzmir'de çalgı yapımcılarının yollarını tutmuş. Yaptıra boza 100'e yakın çalgı yaptırmış. Bu imalatlara İzmir'de bulunduğum yıllarda ben de tanık olmuştum. Yeni çalgısının ismine "Divane" demişti. Sonunda baktı ki bu iş çalgı yapımcılarına ısmarlama yoluyla olmayacak. Kendi atölyesini açtı. Atölyesinde çalgı yapımcısı kalfaları çalıştırmaya başladı. Her yaptığı çalgıda yeni bir bilgi öğrendi, yeni tesbitlerde bulundu. Paralar harcadı. Bu arada birçok kez verdiği paranın karşılığını alamadı. Bu araştırmaları ve yeni çalgı deneme yapımları arasında 10 yılı geçti...
Vazgeçmedi.
Ve Yavuz Gül o zamana değin yapılmamış "Metal Profil Saplı Bağlama"ya ulaştı. Artık bağlama daha dayanıklı, daha hafif, daha güzel tınılı ve daha işlevsel olmuştu.
Başarmıştı ama her başarı beraberinde yeni soruları getirdi. Daha ileri diyordu.
Belli bir aşamaya geldiğine inandıktan sonra çalgısını Almanya'ya götürdü. Oradaki Dresden Üniversitesi Çalgı Yapım Enstitüsü ses fiziği labaratuarlarında çalgısının tüm fiziksel ses ölçümlerini yaptırdı. IFM Test Raporu aldı (Bkz: www.ifm-zwota.de). Yani sadece çalgıyı yapmakla kalmamış, çalgısının seslerini selenbilimsel olarak analiz ettirmişti. Doğuşkanları, doğuşkanların asal sayıda olanlarının tını açısından önemini öğrendi.
Bütün bunlardan, yıllardan sonra Türk Patent Enstitüsü'ne müracaatta bulunarak çalgısının gerekli tescil ve patent belgelerini aldı.
Türkiye'de çalgı patenti kaydettiren ilk yapımcılardan biri oldu.
Yavuz Gül çalgısına yeni bir yapı, tını kazandırarak geleneksel Türk müziğine de hizmette bulunmuştu. Geçen on yıl boyunca hep harcamış, hiç kazanmamıştı. Diğer mesleğinden kazandıklarını bu çalgıya yatırmıştı.
Çalgı yapımcılığının içine girdikçe daha çok sevdi.
Artık kendisi usta olmuştu.
* * *
Tam çalgısını ortaya çıkarmaya kanaat getirmiş, buluşunu kendi web sitesinde yayınlamış, ürününü henüz pazarlamıştı ki:
İzmirli uyanık bir çalgı yapımcısı Yavuz Gül'ün imal ettiği bir "Metal Profil Saplı Bağlama" çalgılardan birini edindi. Söktü, açtı, içine baktı. Bundan ben de yaparım dedi ve sıra sıra "Metal Profil Saplı Bağlama"lar taklit ederek reklamını yaymaya, satmaya başladı.
* * *
Bunu haber alan Yavuz Gül kendisini telefonla arıyor, Çiğli'deki atölyesine konuşmaya gidiyor. Ve duruma bakın ki adam sanki haklı imiş gibi elinde sopa, ağzında küfürler ile Yavuz Gül'ün üzerine yürüyor.
Yavuz Gül dava açıyor ve bir gariplik de burada başına geliyor. Devlet, Gül'e patentini koruyabilmesi için 25.000 TL yatırması gerektiğini söylüyor. O da yatırıyor. Derken bu dava için harcadığı para 35.000 TL'yi buluyor.
* * *
Yıllarca uğraş, yeni bir çalgı üretmeye çalış. Ama öyle "ben yaptım oldu" anlayışında değil. Herşeyiyle bir bütün olan kendi güzelliğinin ağırlığında "Metal Profil Saplı Bağlama" yani "Divane"ler üret.
Sonrasında kendin deli "Divane" ol.
* * *
Bunları duyduktan sonra geçmişte yaşadıklarımız; Edirne Devlet Türk Müziği Topluluğu Genel Yönetmenliğimiz sırasında topluluk tarihi binasını alışımız ve devletten ödenek almadan imece usulüyle restore ettirişimiz, üç ay sonraki hükümet değişiminde binaya konmak isteyen müdür olma heveslisi bir işadamı katkılarıyla yerel politikacılar tarafından görevden alınmak istenişimiz ve benzer konularda duyduklarımız, tanık olduklarımız hatırımıza geldi.
Müzik uğraşanları olarak çevremizde gelişen haksızlıklara duyarlığımızı gösterip gösteremediğimizi düşündüm.
Bu olay birşeyler yapmaya çalışıp da başına gelmedik kalmamış müzik uğraşanlarımızdan sade bir tanesi idi.
Geçmişte neler yaşanmamıştı ki?
Çoğu yazılmadı. Yazılmadığı için ders de alınmadı. Gelecek kuşaklara aktarılamadı.
Bu fikrî hırsız çalgı yapımcısı gibi yapanın yanına kâr kaldı.
Bu mücadele bir başlangıç olabilir mi?
Haklı hakkını koruyabilir mi?
Müzik uğraşanı meslekdaşlar ilgilenir mi?
* * *
Konu devam edecek gibi görünüyor...
___________________________________________________
Ayhan Sarı "Ben pişirdim, sen ye!.." www.musikidergisi.com