Bazı ünlü musiki duayenlerimiz doktor, geleneğin devamı olarak kabul ettiğimiz merhum ses sanatçımız ise bağlı olduğu tarikatın güçlü bir üyesi olmasaydı bugün aynı ses tavırlarına sahip olabilirler miydi, kendilerini böyle geliştirebilirler miydi?..
Bu soruyu -özellikle TRT arşiv kayıtlarını, binlerce icrayı dinledikten sonra- günlerdir cevaplamaya çalışıyorum.
Bu üç değerli sanatçımıza musikimiz tavrının bugüne gelmesindeki yüce haklarını verdikten sonradır ki takke önde, o büyük arşiv önümde düşünmeye devam ediyorum.
Kimler yok olmuş böyle?
Yok mu olmuşlar, yok mu edilmişler?
Çabucak "pes" mi etmişler, mücadeleci ruhları mı yokmuş?
Ben "yok edildikleri" kanaatine ulaştım. Tıpkı 10.yy sonu 11.yy başında yaşamış İbn Sina'nın "bilim ve sanat ilgi görmediği toplumu terkeder" özdeyişinde olduğu gibi.
. . .
Evet, terketmiş.
Değeri bilinmemiş.
Değer bilmeyen bir sistemin elinde de ufalanmışlar.
GTM'nin o eşsiz bucaksız yegâne TRT arşiv kayıtlarını dinlediğimizde tavrı nice güzel ve oturaklı sanatçılarımızın, birkaç güzel icralarından sonraki dönemlerinde seslerinin çıkmaz hale geldikleri görülmektedir.
Konumuz "gelmişler mi, yoksa getirilmişler mi" sorusudur.
. . .
GTM'nin yetişme ve yetişme aşaması ile yetiştikten sonraki dönemlerinde o sanatçıların birbirlerini yok etme konusunda problemleri bulunuyor.
Sanatın desteklemesi ve kendini koruyamıyan sanatçılara destek sağlama hususunda bir mercii de bulunmuyor.
. . .
Bugün GTM'nin geldiği duruma bakıldığında görmekteyiz ki, alınmayan önlemler ile geliştirilmeyen, adeta durağanlaştırılan, uygulanmayan sanatı/sanatçıyı yaşatma yöntemleri, bu musikinin yok olmasına neden oluyor.
Bu yok olmada en büyük sebeb kendi kendini bitiren "bilindik" sanatçı tipidir.
Genellikle "sipalici" ve de "dedikoducu/çamurcu" tiplerdir. (Yani bu işi para için yaparlar, öncelikleri sanat değil. para kazanmaktır.)
O sipalici sanatçı tipidir ki şehrin/devletin ileri gelenlerinin toplandığı özel gecelerde -sanatlarıyla değil- yüksek sempatiklikleri ve vasat-içi boş, yormayan, yorumsuz piyasa icralarıyla sağladıkları nüfuzlarını musiki lehine değil, kendi çıkarları ve sevmedikleri sanatçıları yok etme üzerine kullanır hale getirilmişlerdir.
"Getirilmişlerdir" diyoruz, çünkü o şehrin/devletin ileri gelenleri özel anlarında kendi çevrelerine hava atmak, nüfuzlarını arttırmak için sözünü ettiğimiz "içine sipalicilik işlemiş" sanatçıları kullanmaktadırlar.
Yani o şehrin/devletin ileri gelenlerinin bulunduğu nüfuzlu dinleyici yemeğinde veya dini/ladini özel gününde "edrî ve lâ edrî?!" musiki icra ettirerek, kendi nüfuzunun etkisi çoğaltan sanatçının/kişinin nüfuzunu arttırmaktadır.
Yani karşılıklı bir "al gülüm ver gülüm" meselesi.
Nerede alkışlayacağını bilmeyen bir seyirci kitlesine sahiptirler on yıllar boyu.
Güya elit/seçkin bir kesimdirler ama bugün dahi görülmektedir ki bunlar yıllardır karşılıklı olarak birbirlerinin sanat seviyesini aşağıya çekmekte, giderek düşürmektedirler.
. . .
Çevrenize bir bakın göreceksiniz.
. . .
Tarihe şöyle bir baktığımızda da varlar. Hiç eksik olmamışlar.
Gören yöneticiye karşı, hemen kazan kaldırmışlar, görevden el çektirip, tüm ideallerini oracıkta yerle bir etmişlerdir.
. . .
Ne yazık ki :
Kimi zaman "O" sanatçı, kimin zaman şehrin ileri geleni ve çoğu zaman da malum, artık herkesin bildiği, tanıdığı politikacı tipidir ki hepsi bir olup bu musikinin ipini çekmiştir…
Hala çekmeye devam etmektedir?
. . .
Yok mu kurtaran?..